Biz Ermeni değiliz ama

Biz Ermeni değiliz ama
23 Ocak 2012 09:17

Hrant Dink Kayseri’de katıldığı bir panelde Kürtlere şunları söylemişti:”Kürtler, Ermenilerin yüz yıl önce yaşadıklarından ders almalıdır. Emperyalistler gelir, çıkarlarını düşünür, bizi birbirimize düşürür, sonra da çekip giderler. Olan burada kalan bizlere olur.”(1) Dink yaşarken Türklere ve Kürtlere içten bir çağrı yapmış:“Gelin, bir arada yaşamı savunalım” (2)demişti.

Hrant Dink Kayseri’de katıldığı bir panelde Kürtlere şunları söylemişti:”Kürtler, Ermenilerin yüz yıl önce yaşadıklarından ders almalıdır. Emperyalistler gelir, çıkarlarını düşünür, bizi birbirimize düşürür, sonra da çekip giderler. Olan burada kalan bizlere olur.”(1) Dink yaşarken Türklere ve Kürtlere içten bir çağrı yapmış:“Gelin, bir arada yaşamı savunalım” (2)demişti.
 Nobel ödüllü yazar Orhan Pamuk ise, İsviçre’de yayınlanan bir dergiye verdiği röportajda “30 bin Kürt’ü ve 1 milyon Ermeni’yi öldürdük” demişti… (3) Dink de Pamuk da bizim insanımızdır. Biri Türk, diğeri Ermeni’dir işte…



 Buna rağmen, pek çoğumuz Orhan Pamuk’la gurur duyarız. Hak etmediği halde, Hrant Dink’ten ise nefret ederiz. Bütün Ermenilere karşı önyargılıyız nedense. Bu söylediğimin kanıtı:19 Ocak 2007’de, yani cinayetin işlendiği gün, Erhan Tuncel’i arayan Polis Memuru Muhittin Zenit’in  Hrant Dink için “koyum a… gebermişse gebermiş” şeklindeki sözlerine gizli onay vermemizdir!..



 Bu nedenle, Hrant Dink davasını anlamaya çalışırken çoğumuz çuvallarız. Bu dava nedeniyle asıl kaybettiğimiz şeyin; evrensel hukuk değerleri olduğunu bir türlü kavrayamayız nedense. Ermenilere karşı olan önyargımız, elimizden “Suçların şahsiliği ilkesi”ni alıp götürür. Farkında bile olmayız… Bazı Ermeniler; Birinci Dünya Savaşı sırasında,  tehcire tabi tutulan akrabalarına “soykırım” yaptığımızı iddia ediyorlar diye, bütün Ermenilerden nefret mi edeceğiz? Bir Ermeni zarar görsün diye, “Suçların Şahsiliği İlkesi”nden mi vazgeçeceğiz? Bu bir Ermeni’nin işlediği suçtan başka bir Ermeni’yi sorumlu tutmak anlamına gelir… Tersi de doğrudur tabi…



 Uluslararası alanda Ermenilerin Türkleri köşeye sıkıştırdığı bir dönemde,  onların içerisinden çıkmış sağduyulu ve yürekli bir sesin kısılmasına “evet” diyebilmek, nasıl bir aklın karıdır, anlamak mümkün değil. Bu konuda fazla söz söylemeye gerek yok. Dilerseniz bu noktada sözü Hrant Dink’e verelim. Bakalım Türkiye’nin temel sorunları hakkında başka neler söylemiş. (4)



 (Aşağıdaki 4 nolu bağlantıyı izleyin lütfen…)



***



 Dink davasına bakan mahkeme, son kararında özetle; bu cinayetin arkasında örgüt yoktur demiştir. Kamuoyundan gelen tepkiler üzerine, mahkeme başkanı geleneğe ters düşecek şekilde, basın mensuplarının karşısına geçip, verdiği kararı eleştirmek zorunda kaldı. Başkanın ürettiği mazeretler, kararından daha beterdir! TİB’den gelen kayıtlar incelenmeden, karar verildiğini kabul eden başkan, kanıtları incelememelerini acele karar vermek zorunda hissetmelerine bağlamış. Kamuoyunun mahkeme üzerindeki baskısı nedeniyle, hızlı karar veren mahkeme “bağımsız” olmadığını da kabul etmiştir. Zira bağımsız mahkemeler, kamuoyu da dahil hiçbir şekilde kimsenin baskı altına alamadığı mahkemelerdir. Yargılanmakta olan bir Ermeni’yi öldüren kişidir diye, “tarafsız ve bağımsız mahkeme” ilkesinden de vazgeçemeyiz!.. Bizim için gereklidir…



 Başkan diyor ki; TİB’den gelen kayıtları inceleseydik eğer, bu bizim bir kaç yılımızı daha alabilirdi. O arada 5 yıllık tutukluluk süresi dolar ve tüm sanıkların tahliyelerine karar vermek zorunda kalabilirdik. Özür kabahatten de daha büyük!.. Mahkeme, şüphelilere yasa ile verilmiş olan “tutuksuz yargılanma” hakkını kullandırmamak için, kanuna karşı hile yoluna sapıyor. Tutuklu yargılamanın esas alındığı bir dönemde, böylesine bir yola gidilmiş olmasına da şaşırmamak gerekir!..



 Havada uçan sineğin bile izlenebildiği, kozmik odaların delik deşik edildiği bu dönemde, Alperen Ocakları’na kayıtlı,  biri çocuk üç kafasız kişinin kaçmasına, yerine göre yasa tanımaz bu polis teşkilatı ile engel olunamaz mıydı? Üç kişinin tutuksuz yargılanmaları mı daha doğrudur, yoksa adaleti yerine getirmeden yargılamayı bitirmenin mi?..



 Mahkeme başkanının itirafından, bizdeki yargılamaların Orta Çağ’ın bile gerisine düştüğü anlaşılmaktadır. Mahkeme TİB’den gelen kayıtları incelemediğini itiraf etmiştir. Doğal olarak bu kararla “Her türlü kuşkudan uzak, kesin ve inandırıcı delillerle, vicdanı kanıya ulaşma” ilkesi de çiğnenmiş bulunmaktadır. Basından öğrendiğimize göre, TİB kayıtları incelenseymiş olay yerinde bu cinayeti tertipleyen örgütün 5 üyesinin daha izine rastlanabilecekmiş!.. Cinayetten bir kaç dakika önce Hrant Dink’i bankaya çağıran kişinin de kim olduğu araştırılmamıştır. İlk bakışta müdahil avukatlarının bir eksikliği gibi görünse de mutlak gerçeği ortaya çıkarmakla görevli olan mahkemenin, kendiliğinden bu araştırmayı yapması gerekirdi…
 Mahkeme başkanı verdiği karardan “tatmin” olmadığını da söylemiştir!… Demek ki,  mahkeme “Şüphe sanık lehine yorumlanır ilkesi”ni de ihlal etmiştir! Öyle ya, mahkeme verdiği karardan tatmin olmadıysa, mutlak gerçeği de ortaya çıkartamamış demektir. Başka bir deyişle, hala mahkemenin kafasında aydınlanmamış, şüpheli olgular vardır. Böyle durumlarda, ya şüpheyi ortadan kaldırmak için soruşturma genişletilir ya da şüpheli konular sanıklar lehine yorumlanarak mahkûmiyet kararı verilemez. Davaya bakan mahkeme ikisini de yapmamıştır… Neden?..



 Mağdur bir Ermeni’dir diye bu ilkeden de vazgeçemeyiz!..



 Hrant Dink davasında ihlal edilmiş çağdaş hukuk ilkelerinden çok daha fazlası, özel görevli mahkemelerdeki diğer davlarda ihlal edilmiştir. Nedense bir tek bu davada topyekûn Türkiye ayağa kalkmıştır! Neden? Bu sorunun doğru yanıtı: Ermenilerin hem ülke içinde hem de ülke dışında örgütlü olmasıdır. “Bana dokunmayan yılan bin yıl yaşasın” felsefesine bağlı “nemelazımcı” bir toplum olduğumuzun en son kanıtı da   bu durumdur denebilir!..
 Karara AKP iktidarının Ermenilerden önce tepki vermesi ve mahkemeyi yerden yere çalmasının nedeni de hiç kuşku yok ki, karşılarında örgütlü bir cemaat bulunmasıdır.  Bu cemaat (diaspora) bizimkiler gibi emperyalistlere taşeronluk yapmamakta, tam aksine onların temel politikalarını etkileme yeteneğine sahiptirler… AKP’liler bir tek ellerine “Hepimiz Ermeni’yiz, Hepimiz  Dink’iz” dövizlerini alıp yürüyüşe katılmamıştır!..  Yargıya bu hale getiren de onlardır, ne hikmetse hakimlere en çok bağıran da onlar olmuştur!..
 Şimdi de gelelim bu davanın pek kimselerin dokunmadığı en can alıcı yanına: Mahkeme Hrant Dink cinayetindeki örgütü bulamadığına göre, GÖREVLİ de DEĞİLDİR!
Böyle durumlarda özel görevli mahkemeler, değil mahkûmiyet kararı, beraat kararı dahi veremezler!..



 Yerel mahkeme, görevsizlik kararı vererek, elindeki dosyayı derhal görevli ve yetkili ağır ceza mahkemesine göndermeliydi… Yargıtay Ceza Genel Kurulu bu hususta 2010 yılının Şubat ayında karar vermiş ve bu karar içtihat haline gelmiştir.(5) Söz konusu içtihat,  aynı genel kurulca değiştirilmedikçe, bütün mahkemeleri bağlayıcı niteliktedir. Kanun gibidir yani. Görüldüğü gibi özel görevli ağır ceza mahkemeleri, en yüksek kurulların içtihatlarını dahi tanımamaktadırlar!..



 “Ol mahkemenin hükmüne denir mi adalet?”
 Bu konu ile ilgili olarak daha önce yazdığım bir makaleye aşağıdaki bağlantıdan ulaşabilirsiniz.(6) Özellikle hukukçular için işe yarayacaktır…
 Böyle mahkemelere insan olan düşmanını bile gönderemez!.. Türk Ulusu adına karar veren mahkemeler, adil olmak zorundadır!..



 Tarih boyunca adaleti bu kadar özlediğimiz bir dönem sanırım hiç yaşanmamıştır…



 Av. Cemil Can



DİPNOTLAR:
1. (1)Aydınlık Gazetesi: M. Bedri Gültekin, 22.01.2012
2. (2)http://www.hrantdink.biz/tr/?p=441
3. http://www.sabah.com.tr/Gundem/2011/03/27/orhan_pamuk_ermeni_tazminati_odeyecek
4.  http://www.hrantdink.biz/tr/?page_id=10
5. Yargıtay Ceza Genel Kurulu’nun 23.02.2010 tarih ve E:2009/8-111; K:2010/38 sayılı kararına göre, Özel Görevli Ağır Ceza Mahkemeleri yetkisine girmeyen suçlarla ilgili MAHKUMİYET veya BERAAT KARARI VEREMEZLER! Bunun nedeni: “Özel Görevli Ağır Ceza Mahkemesi kendi yetkisine giren suçla ilgili olarak beraat kararı verirken, dosya içerisinde bağlantılılık sebebiyle birlikte değerlendirilen delilleri (tanık, belge, tutanak, bilirkişi raporu, doktor raporu vb) kabul ve ret ederek bir sonuca varırken gelecekte görevsizlikle gönderilen mahkemenin hâkiminin yargılama faaliyetlerini kısıtlamış” olmamak içindir… http://www.cemilcan.av.tr/s.273.htm



 


Yazarın Son Yazıları:
‘Bağımsızlık’ mı ‘hırsızlık’ mı?!..
Devletin ‘özel’i olmaz!..
‘Cesaret ödülü’nün bedeli!..