Bir iktidar kime karşı miting yapar?…

Bir iktidar kime karşı miting yapar?…
17 Haziran 2013 08:19

Muhalefetin icraatı olmaz, ayrıca iktidarın yardımcısı da değil. Bu nedenle muhalefete karşı miting yapılmaz!..

Cemil CAN H&H YORUM

İcraat yerine miting yapmaya başlayan bir iktidar, ayaklarının altından toprağın kaçmakta olduğunu anlamış demektir…

İktidarın son mitinglerini böyle anlamak gerekir…

Odatv’de bir yorum okudum. Başlığı şöyleydi: ABD, Rusya ve Çin “Teyyip gidici”!.. (1)

Anlayacağınız, “Erdoğan’ı kimseye yedirmeyiz” mesajının muhatabI bellidir, bize söylenmiş değildir!..

Hükümet, bundan böyle dişe dokunur bir icraat yapamayacağını bildiği için, mecburen mitinglere sığınmıştır. Anlaşılan taraftarlarının heyecanını yükseltip, hayali düşmanlar da yaratarak, seçmen tabanını bir arada tutmayı deneyecektir. Erdoğan için başka da bir sermaye kalmamıştır!..

Böylece onu “deliğe süpürme” kararı alan dış güçlere, bende daha iş var mesajını vermek istemektedir…

Bu arada bazı yurttaşların da burnu kanayacaktır elbette!.. Demokrasi, yerleştiği her ülkeye bir bedel ödeterek gelmiştir…

Aldatılmak için ağzı açık bekleyen iki kişiden biri bu gerçeği görmelidir artık!..

Asıl acı olan ise, bizim gibi ülkelerde, geniş yığınların aynı konularda, benzer yalanlarla aldatılarak sömürülmeleri için el altında tutulmuş olmalarıdır!..

Türk halkının en haklı ve insanca olan bu son direnişi, adi bir yalan kampanyası ile gölgelenmeye çalışılmaktadır… Erdoğan’ın iddiasına göre, bütün bu işlerin arkasında “Faiz lobisi” vardır!.. Başına buyruk Suriye politikası nedeniyle, emperyalistler tarafından gözden çıkarıldığını aklına getiremiyor nedense…

Güya Erdoğan, “ Faiz lobisi” nin halkın daha fazla sömürülmesine engel olmak istediği için bu “lobi”ye karşı bir şey yapmış gibi, -işte onun da ne olduğunu kimse bilmiyor- bunun üzerine “faiz lobisi” de hükümete karşı bu ayaklanmayı başlatmışmış!…

Erdoğan’ın “Faiz lobisi” olarak tanımladığı, menkul değerleri alıp satanlardır kuşkusuz. Halktan bir tek kişi bile bunların arasında bulunmamaktadır. Tümü iktidarın desteklediği, teşvik ve kredilerle beslediği yandaş yeni milyarderlerdir…

Ne yazık ki, hükümetin izlediği ekonomik politika, günü kurtarmaya ve bir avuç olan bu rantiyecileri zengin etmeye yöneliktir…

Rakamlar ortadadır;
2002 yılı sonunda Türkiye’nin dış borcu 129 milyar dolar iken, AKP’nin iktidara gelmesi ile birlikte bu rakam 337 milyar dolara çıkmıştır!..

Acaba hükümet yabancı finans kuruluşlarından borç olarak aldığı paraları nasıl kullanmıştır?
İşsizliği azaltacak, istihdam alanları yaratmamıştır. Halkın refah düzeyini artıracak, bizim bilmediğimiz başka bir icraatı da yoktur. Çalışanların ücretlerinde kayda değer bir artış olmamıştır. Emeklilerin aylıklarına zam yapılmamış, sağlık hizmetleri ucuzlatılmamış, aksine zam yapılmıştır. Eğitim parasız hale getirilmemiş, can ve mal güvenliğimiz tam olarak sağlanamamıştır. Sınırlarımız yol geçen hanına çevrilmiştir. Çiftçi derseniz; hepsinin hali perişandır. Hayvanlar bile açlık tehlikesi ile karşı karşıya kaldığı için saman ithal edilmek zorunda kalınmıştır. Tarım desteklenmediği için tarlalar ekip biçilememektedir…

Bunun yanında; iktidardakiler, çocuklarının gemiciklerini çiftleştirmişlerdir… Kendi uçak filolarını ise yenilemişlerdir. Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç bile, ABD’ye Başbakanın İsviçre bankalarındaki, 8 ayrı hesapta 800 milyon doları olduğunu ihbar etmek zorunda kalmıştır!..

Diğer suç ortaklarının hesapları ise, henüz ifşa edilmiş değildir!..

Özetle söylemek gerekirse; iktidar sahipleri ve yandaşları, ülkeyi borçlandırarak aldıkları paraları, kendileri için kullanıp zenginleşmişlerdir. Takunyalı yeni bir zenginler sınıfı türemiştir!.. Bu sınıftakiler, komşuları aç yatarken, bir vakitler dini değerleri sömürmek üzere, sokağa saldıkları türbanlı kızlarını 4 çeker ciplere bindirerek tatile göndermektedirler!..

Parayı takip ederek suçluları yakalayabiliriz!..

Hükümet, toprak satın alıp topraklarımıza katmamıştır!.. Fabrikalar da açmamıştır…

Borçlanarak, önceki borçları ödemek için çaba sar fetmiş, bir de önceki borçlarının faizlerini ödemeye çalışmıştır… İktidarın bütün yaptığı iş, faiz ödemekten ibarettir!..

Diğer taraftan, yandaşlarına da düşük faizli krediler vermiştir… Bu hususta haklarını yememek gerekir. Özelleştirdikleri kamu iktisadi kurumlarının ihalelerine, yandaşların girebilmesi için yoğun çaba harcadıklarını da belirtelim. Rekabeti sağlamadan, özelleştirdikleri bu teşekkülleri yok pahasına yandaşlar arasında bölüşülmüştür. O anda bile havadan milyarları kazanmışlardır… Bu yapılanların adı; ceza kanunlarımıza göre yağmadır. Demek k, gerçek çapulcular iktidardadır!.. Gel gör ki, bu yavuz hırsızlar, çapulcu sıfatlarını da halkın çocuklarına verdiler!..

Şimdi de utanmadan, ekonomiyi düze çıkarmakla övünüyorlar. Onların düzlüğe çıkarttığı; yandaşlarının ve yabancı işbirlikçilerinin ekonomisidir. Türk halkı, hala fakirdir ve açlık sınırının bir bu yanında, bir öte yanında sürünmektedir!..

2002 yılında Türkiye’nin borcu 218 milyar dolar kadardı. Bugün bu borcumuz 714 milyar dolara ulaşmıştır. İç borçlarımız bu dönemde üç katına çıkmıştır. Devleti borçlandırmak; gerçekte 76 milyon Türk halkını borçlandırmak demektir…

Sonuçta; devletin borçlarını Türk halkı ödeyecektir!..

Bu dönem hükümet, borç almak için IMF yerine, diğer uluslar arası finans kuruluşları seçmiştir. IMF’ye olan borçlar, onlardan alınan borç ile kapatılmış ve bu durum sanki övünülecek bir icraatmış gibi utanmadan halka anlatılmıştır!..

Cari açık konusu hükümetin karnesidir:
En basit anlatımıyla cari açık; bir ülkenin ürettiğinden daha fazla tüketmesiyle ortayla çıkan farkı anlatmaktadır. AKP iktidarı ile birlikte, Türkiye yabancı ülkeler için adeta bir “tüketim cenneti” haline getirilmiştir. 1923’ten 2002’ye kadar Türkiye’nin verdiği cari açık 45 milyar dolar iken, son on yılda bu miktar 334 milyar dolara çıkartılmıştır!..

“Hazıra dağlar dayanmaz” demiş atalarımız. Neredeyse ürettiğimizin 8 katını tüketmekteyiz. Bu “tüketim çılgınlığı” böyle nereye kadar gidebilir!?..

Şimdi de gelelim başımıza bela olan “faiz lobisi”ne:

Erdoğan’ın faiz lobisi olarak tanıtmak istediği, üretim ve yatırım yapmadan, sadece para ile para kazananlardır!.. Önce şu gerçeği bilmek gerekir ki, rantiyeci ve faizci olan bu kesimi besleyip büyüten, Erdoğan’ın “sıcak para” ekonomisidir!..

Hükümet, sıcak para akışının devam etmesi için, kaynağı belli olmayan kara paraların bile ülkeye gelmesi için elinden geleni yapmıştır. “Varlık barışı” olarak bilinen yasayı bu hükümet çıkartmıştır. Bu şekilde, PKK’nın “off-shore” paraları ile uyuşturucu ve silah kaçakçılığından elde ettiği kara paralar bile aklanmıştır!..

İktidarın “faiz lobisi” dediği, Borsa’da faaliyet gösteren yerli ve yabancı şirketler ile iç borçlanma senetlerini satın alan zenginlerdir! Bu avantacı takım, Taksim’de direnenlerin arasında olmadığı gibi, arkalarında da hiç bir zaman olmamıştır. Halkın haklı direnişini uzun süre görmezden gelen ve “yat borusu” haline getirdikleri televizyonların sahipleri de aynı adamlardır!..

AKP hükümetlerinin bu rantiyecilere ödediği faizlerin toplamı: 1923-2001 yılları arasında ödenmiş olan faizlerin neredeyse 16 katına ulaşmıştır… 2003-2013 yılları arasında 136.2 milyar dolar sıcak para girişi yaşandı. Bu para için yılda 3-3,5 milyar dolar olmak üzere, 10 yılda toplam 36.6 milyar dolarımızı alıp götürdüler!..

Bu tercihler AKP iktidarlarınındır. Hükümetlerimizin kafasına hiç bir zaman kimse silah dayatarak bu kararları aldırmış değildir!..

AKP’nin ekonomi politikaları böyledir işte!..

Bu gerçeklere rağmen, yandaş televizyonlara çıkıp, AKP iktidarının icraatlarını ve özellikle de ekonomi politikalarını övenler; açıkça halkı aldatmaya çalışan yalancılardır. “Faiz lobisi” olarak nitelenenler, halka hiç bir faydalı iş yapmayan bu iktidarın devam etmesinde, kişisel yararı olan kan emici sülüklerdir…

Bu hainler şimdi de diyorlar ki: “ Taksim Gezi Parkı Direnişi’nin arkasında George SOROS vardır!..”

Sorus kimdir?

Soros, dünya çapında faaliyet gösteren arsa ve para spekülatörü olan bir adam… Söylenene bakılırsa, İngiliz ve Hollanda kraliyet ailelerinin bile, menkul değerlerini o yönetirmiş. Soros, “Turuncu Devrimleri” parası ile desteklemiş, ABD’nin küresel çıkarlarını korumakla görevli yetenekli bir CIA görevlisidir. Dünya çapındaki faaliyetlerini yönetmek üzere bir de vakıf kurmuştur. Vakfın Türkiye’deki işbirlikçisi ise TESEV’dir. TESEV’in başkanı Can Paker, hükümetin Kürt sorununun çözümünde görevlendirmiş olduğu en akil adımıdır!..

Taksim Gezi Parkı Dayanışması’nı yürütenler ise, orta sınıfın çocuklarıdır. Destekçileri anne ve babalarıdır, yoksul Türk halkıdır… Bunların SOROS ve TESEV ile ne ilgisi olabilir ki?..

Söyler misiniz George Soros, AKP iktidarına karşı, Türk halkını ayağa kaldırabilmek için ne yapabilir ki? Sanki Soros’un hükümetten bir şikayeti varmış. Böyle bir şeyi neden yapsın ki?..
Bu masalların tamamı, halkın gerçekleri görmesini engellemek içindir!..

Türk halkının içinden gelen, en haklı tepkilerin bir yerine illa da “yabancı bir unsur” yerleştirmek, çok eski bir taktiktir… Polis kafası ile bakılırsa, direniş için böyle yanlış bir algının yaratılması halinde, desteğin azalacağı ve direnişin kolayca kontrol altına alınacağı düşünülür… Direnişçiler, marjinal bir grup olarak gösterilebilir ve onlara yapılan insanlık dışı muameleler gözden kaçırılabilir sanılır… Aynı zamanda halka karşı kullanılan orantısız güç de “düşmana karşı” bir hamle gibi sunulabilir!… Oynanan oyun bu kadar basittir işte!..

Hükümet, “faiz lobisi” dediği kan emicilerin canını acıtacak hangi yasal düzenlemeleri yapmıştır da bunlar hükümetin düşmesi için sokaklara inmişlerdir? Bu iddianın sahiplerinin öncelikle bu sorunun cevabını vermesi gerekir… Veremezler! Çünkü öyle bir düzenleme hiçbir zaman yapılmamıştır!..

İşte böyle yalanlarla, Türk halkını yeniden teslim alabileceklerini sanıyorlar. Oysa düşman diye tarif ettikleri, kendi işbirlikçileridir. “Faiz lobisi”nin tüm isteklerini yerine getiren, bizzat hükümetin kendisidir. Bu lobinin en gözde üyeleri ise, AKP iktidarının yandaşlarından yarattığı yeni zenginler sınıfıdır!..

Onlar da hiç bir zaman halkın arasına girmemişlerdir!..

Bugün direniş cephesinde yoksul Türk halkının çocukları vardır…

Bu nedenle de Taksim Gezi Parkı Direnişi ile başlayan ve Türkiye geneline yayılan direniş, baştan aşağıya millidir!..

Ne yapacağını iyice şaşıran Başbakan, bu milli direnişe destek verenleri; “Mesele sadece Gezi değil diye ‘tweet’ atanlardan hesap soracağız” diyerek tehdit etmektedir!..

Tehdit edilenlerden aklıma gelenlerin bir kısmının listesini aşağıya çıkarttım:

Öcalan’lı açılıma, bölünme anayasasına, Ergenekon ve Balyoz tertiplerine, bu tertipler üzerine uydurulan “Ergenekon Örgütü” yalanına, hükümetin barışçı olmayan Suriye ve Ortadoğu politikalarına, milli bayramların unutturulmak istenmesine, milli kahramanlarımıza ayyaş denmesine, özelleştirmelere, ihale yolsuzluklarına, Deniz Feneri davasındaki iğrenç ilişkilere, HES’ler ve taş ocakları ile doğanın katledilmesine, Cumhuriyet değerlerinin birer birer içinin boşaltılmasına, Osmanlıcılık özlemlerine, yargının ele geçirilerek adaletin yok edilmesine, halkın yarısının ötekileştirilmesine, dinin en kötü şekilde siyasete alet edilmesine, din ve dince kutsal sayılan değerlerin istismarına, eğitim öğretim birliğinin bozulmasına, ha bire imam hatip okulu ve kuran kursu açılmasına, sağlık hizmetlerinin giderek ticarete dönüşmesine, milli değerlerle alay edilmesine, ülkenin varlıklarının talan edilmesine, Atatürk anıtlarına çelenk konulmasının yasaklanmasına, Kurtuluş Savaşı kahramanlarımızın itibarsızlaştırılıp unutturulmak istenmesine, Atatürk Orman Çiftliği’nin ABD’ye satılmasına, Anıt Kabir’i yıkacağız diyenlere ses çıkartılmamasına, Türk askerinin başına çuval geçirenlere dua edilmesine, yabancı askerlerin kaymakamlarımızı tokatlamasına, Seyit Rıza, Şeyh Sait gibi Cumhuriyet düşmanı hainlerin heykelinin dikilmesine göz yumulmasına, hainlerin torunlarından özür dilenmesine, Türk düşmanlarının baş tacı edilmesine, toprak bütünlüğümüzü tehdit eden Büyük Ortadoğu Projesi içerisinde görev alınmasına, emperyalistlerle 2 sayfa 9 maddelik gizli anlaşmalar imzalanmasına, seçilmiş milletvekillerinin özel görevli mahkemelerce tahliye edilmeyerek milli iradeye saygısızlık yapılmasına, halkın muhalif kesimlerinin ötekileştirilip, düşman ve “terörist” gibi gösterilmesine, muhaliflere sürekli hakaret edilmesine, hak arayanların azarlanmasına, KPSS sınavlarında soruların yandaşlara verilmesine, bu tür olaylara katılanlar hakkında göstermelik soruşturmalar yapılmasına, İmam-Hatipliler devlet dairelerine doldurulurken normal liselerden mezun olanlara kapıların kapatılmasına, kadınların kaç çocuk doğuracağına ve nasıl doğum yapacaklarına karışılmasına, gelecek nesillerin dindar ve kindar olarak yetiştirilmek istenmesine, halka kabadayılık yapılmasına, özel yaşama müdahale edilmesine, hava alanından Ankara’ya kadar miting yeri olmayan 4 ayrı yerde yasa dışı mitingler yaparak AKP’ye imtiyazlı davranılmasına, telefonların yasa dışı dinlenmesine muhaliflerin özel yaşamına ilişkin video kayıtlarının internet ortamında dağıtılmasının engellenmemesine, ilgililer hakkında gerekli yasal işlemlerin titizlikle yürütülmemesine, halkın en temel haklarından olan düşünceyi ifade etme özgürlüğünün kullanılması kapsamında yapılan gösterilerin biber gazı ile bastırılmasına, halkın zeka düzeyi ile alay edilmesine, sürekli “bizi aşağıladılar” yalanını tekrar ederek mağdur rolü oynanmasına, halkın acıma duygularının istismar edilmesine, TRT’nin iktidarın borazanı haline getirilmesine, yazılı ve görsel medyanın ele geçirilmesine, devletin terör örgütü PKK ile aynı masaya oturtulmasına, pırıl pırıl çocuklarımıza çapulcu denmesine ve hepsinden daha da önemlisi yöneticilerimizin sürekli yalan söylemesine hayır diyenler bu ülkenin vatandaşlarıdır ve ben de onlardan biriyim!.. Tayyip Erdoğan böyle düşündüğümüz için varsın hesabını sorsun bize… Bunu hak ettik galiba!..

Adalet yerini bulacaksa eğer, benden sorulacak hesaba, yukarıdakiler de dahil edilsin!..

Halkın gösterdiği haklı tepki; yaşanan bu olumsuzluklardan oluşan toplam öfkenin patlamasıdır.

Aynı zamanda bu yoğun tepki, ana muhalefet partisi CHP ile MHP’yedir de…

Zira bu kritik dönemde, onlar da görevlerini yapmayıp, iktidarın dümen suyunda yüzdüler!..

İktidarın kendilerine verdiği gündemle yetindiler, gündemi belirleyemediler… Temsil ettikleri kitlelerin, taleplerine kulaklarını tıkadılar. Haftanın altı gününü, Salı günleri kendilerini alkışlatmak için malzeme toplamakla geçirdiler. Buna ilaveten, birikimli ve yürekli muhaliflere parti yönetimlerinde yer vermediler. Söz dinletenleri değil, söz dinleyenleri yanlarına alarak yollarına devam ettiler… Kısaca halkın istediği gibi değil, iktidarın istediği gibi “çakma” muhalefet yaptılar!..

Görüldüğü gibi “mesele” sadece kesilmek istenen ağaçlarla ilgili değildir!..

Geldiğimiz bu noktada, ne iktidar ne de muhalefet; sokağın dilini anlayabilmiştir. Gençleri kontrol edemiyorlar bir türlü. Hükümet, ülkeyi gaz bombaları ile yönetmeye çalışıyor!… Her gün biber gazları, copları ve tazyikli suları ile gençlerin üzerine yürüyorlar. Ölenler, kör olanlar, ağır yaralananlar var; gençler buna rağmen direnişi bırakmıyor. Zeka ve mizah ile baskıcı bir iktidarın TOMA’larını mağlup ettiler. Anneler ve babalar da ne yapacaklarını şaşırdılar!..

Sonunda onlar da etten zincir yapıp, çocuklarının etrafında duvar oldular…

Hükümet ve muhalefetin farklı cümlelerle “evinize dönün” diye yalvarmasına da aldanmamak gerekir… Zira sine-i millete dönmesi gereken artık kendileridir!..

Türk halkı, yeni bir iktidar ve yeni bir muhalefet yaratacak kadar yetenek, zeka ve birikime sahiptir. Göreceksiniz onları da en kısa süre içerisinde gerçekleştirecektir!…

Av. Cemil Can   


DİPNOT

http://http://www.odatv.com/n.php?n=abd-cin-ve-rusya-anlasti-teyyip-gidici-1206131200#.UbzqIU3ki2E.facebook


Yazarın Son Yazıları:
‘Bağımsızlık’ mı ‘hırsızlık’ mı?!..
Devletin ‘özel’i olmaz!..
‘Cesaret ödülü’nün bedeli!..