Bir Devlet bu duruma düşer mi?

Bir Devlet bu duruma düşer mi?
8 Nisan 2013 04:00

Daha doğrusu, bir devlet kendini bu duruma düşürür mü?


Safile USUL H&H YORUM

İş tamamen çığrından çıktı ve şu anda siyasi parti liderinin ihtiyaçları için anayasa yapma aşamasına geldi.

Ben aklı başında dünyada böyle bir devlet, siyaset ve anayasa yapımı görmedim.

Şunu diyorum…

Adalet ve Kalkınma Partisi son olarak önceki gün sunduğu anayasa önerisinde anayasa değişikliği için TBMM’de 330 oyun yeterli olmasını öngören bir öneri sunmuş.

Şu ana kadar 367 oy lazımdı ve 330’un altındaki oylar da tek başına yetmiyordu, bir de refarandum gerekiyordu.

AKP artık referandum da istemiyor çünkü artık referandumların 12 Eylül 2010 referandumu gibi bir sonuç verme ihtimali çok az; işin ucunda büyük roundlar var ve bazı konularda halkı ikna etmek de öyle kolay değil ve de her referandumum eti yenmeyebilir.

Bunu gördükleri için yapmayı planladıkları yeni anayasanın içine, “Anayasa değişiklikleri için 330 oy yeter.” kuralını koyup, sıyrılmaya çalışıyorlar.

Ve, Allah aşkına, 330 nedir, bu 330 nerden çıktı?

330, Anayasamızdaki, anayasa değişikliklerinin TBMM’den geçmesi için lazım olan asgari oy sayısı sınırının yanı sıra, ki, bu sayıyı bir de refarandumla tamamlamak gerekiyor, AKP’nin TBMM’deki sandalye sayısının 4 fazlası.

Anayasanın sayı kurallarını dahi kendi aldıkları oya göre şekillendirmeye çalışıyorlar.

“Biz üç aşağı, beş yukarı bu sınırda oy alırız, o halde anayasa değişikliklerini de buna endeksleyelim.”

Ben şimdi şunu merak ediyorum…

Bir devlet, o devletin parlamentosu, o toplum vs. kendisini bu hale düşürür mü?

4-5 kuşağın doğduğu ve yaşadığı bir devlet düzeni bu hale düşürürülür mü?

YİNE AYNI LAF

Bu lafı duydukça doğrusunu yazacağım…

Başbakan Erdoğan cumartesi günü yaptığı konuşmada muhalif partilere ve muhaliflere hitaben dedi ki…

“Bize bir teşekkür bile etmiyorlar yaptıklarımız için. Dünya bizim için sessiz devrim yaptılar dedi ama bunlar bizi hiç takdir etmedi.”

Oysa…

“Sessiz devrim yaptı dediler” sözü o zamanki AB Genişlemeden Sorumlu Komiseri Verheugen ve ekibi tarafından 57. Hükümet için, yani merhum Ecevit, Mesut Yılmaz ve Devlet Bahçeli’nin oluşturduğu koalisyon hükümeti için kullanıldı.

Ben esasen kök olarak AB konularında uzman bir gazeteci olduğum için bu olayın A’sı ile Z’si arasını bilirim.

Ki, Günther Verheugen bu sözü bana da bizzat anlattı.

İstanbul’da Ritz Carlton otelinde yaptığım röportajda bana aynen şunları söylemişti:

Ben başlarda Ecevit’i hiç sevmezdim. Onun, Mesut Yılmaz’ın ve Bahçeli’nin koalisyonunun reform yapabileceğine de hiç ihtimal vermiyordum. Ancak zamanla beni çok şaşırttılar. Yaptıkları çok zor reformların ardından onlara bakışım değişti ve yaptıkları işler o kadar zor işlerdi ki, biz komisyonda onlar için sessiz devrim yaptılar demeye başladık.

Verheugen ile Almanca konuştum ve sessiz devrim kavramını orijinal hali ile, “stille Revolution” olarak söyledi, ki, “stille Revolution” Türkçe’de tam olarak “sessiz devrim” anlamına geliyor.

Şimdi…

Ayıp değil mi başkasının yaptığı işe konup, “ben yaptım” demek?

Hangi ahlak düzenine sığar böyle birşey ayrıca da?


Yazarın Son Yazıları:
Köfteden de gitti birkaç puan
İstanbul’a alındı gözüyle bakabiliriz
Gökhan Zan ve ses kaydı