Başkan Özer: Yapmamız gereken afetleri felakete çevirmemek!
16 Ağustos 2024 07:59
Esenyurt Belediyesi olası Marmara depremine karşı ilçede alınması gereken önlemleri de kapsayan bir deprem paneli düzenledi. Panelde konuşan Esenyurt Belediye Başkanı Prof. Dr. Ahmet Özer; “Deprem konusu ulusal meselemizdir. Ticaretimizin ve ekonomimizin can damarı olan İstanbul’umuzun böyle bir vakayla karşı karşıya kalma riski var. İnsana odaklanmayan hiçbir proje başarılı olamaz. Bu amaçla afetleri felakete çevirmemek için gerekli çalışmaları yapacağız ” dedi.
Deprem konusunda bilinç oluşturmak ve olası bir depremin hasarını en aza indirmek için yapılması gerekenlerin belirlenmesi amacıyla Esenyurt’ta bir Deprem Paneli düzenlendi. Belediye Başkanı Prof. Dr. Ahmet Özer öncülüğünde düzenlenen panel Esenyurt Nazım Hikmet Kültür Merkezi’nde gerçekleşti. Moderatörlüğünü Esenyurt Belediye Başkan Yardımcısı Mehmet Hışır’ın yaptığı deprem paneline; Maltepe Belediye Başkanı Mimar Esin Köymen, İBB Afet İşleri Daire Başkanı Selçuk Tütüncü, İÜ Jeoloji Ana Bilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Şamil Şen, MAG-AMADER Yönetim Kurulu Başkanı Hüseyin Karadayı, AKUT Vakfı Başkanı Nasuh Mahruki ve Japon Deprem Uzmanı Yoshinori Moriwak konuşmacı olarak eşlik etti. Esenyurt’ta alt yapı ve üst yapı sorunlarının da gündeme geldiği panelde Türkiye’de yaşanan depremler, beklenen depremler ve bu depremlere Esenyurt’un ne kadar hazır olduğu konuşuldu. Olası bir deprem durumunda yapılması gerekenlerin tartışıldığı programda özellikle Esenyurt’ta alınacak tedbirler ve gerçekleştirilecek çalışmalar masaya yatırıldı. İlginin yoğun olduğu Deprem Paneli sonrası konuşmacılara plaket takdim edildi.
“En Önemli Ulusal Meselemiz Depremdir”
Deprem gerçeğinin ülkedeki herkes tarafından önemle değerlendirilmesi gerektiğini belirten Esenyurt Belediye Başkanı Prof. Dr. Ahmet Özer, “En önemli ulusal meselemiz depremdir. Deprem gerçeği partiyle, ideolojiyle, bir kesimle, iktidarla veya muhalefetle ilgili değil. Bu mesele, herkesin sahiplenmesi gereken en temel meselemizdir. Ülkemizin ekonomik, politik, sosyal ve kültürel başkenti olan, ticaretimizin ve ekonomimizin can damarı olan İstanbul’umuzun böyle bir vakayla karşı karşıya kalma riski var. Bu konuda çözüm yolları olduğunu biliyoruz. Japonya’da büyük ve yüksek binalar var, deprem gerçeği de mevcut. Üstelik şiddeti yüksek depremler meydana geliyor fakat can kaybı yaşanmıyor. Peki, bizim ülkemizde neden böyle değil? Bunu sormaya ve cevabını irdelemeye hepimizin hakkı var” diye konuştu.
“Depremde Dört Kardeşimi Kaybettim”
Çaldıran depreminde 4 kardeşini kaybettiğini açıklayan Başkan Özer, depremin acı yüzünü ise şu sözlerle anlattı; “1924 yılından beri 18 büyük deprem yaşadık ve 130 bin insanımızı kaybettik. Bana göre açıklanan bu rakamlar da gerçekçi değil. Gayri resmi rakamlar bunun iki, üç katı olabilir ve bu gerçeği yaşayanlardan biri de benim. 1976 Muradiye-Çaldıran depreminde dört kardeşimi kaybettim. O zaman daha öğrenciydim. Bir gece yarısı otobüse bindim, zihnimde şu vardı: ‘Ben gideceğim ama neyle karşılaşacağım? Annem, babam, kardeşlerim öldü mü, yaşıyor mu? Bundan sonraki hayatımı nasıl idame ettireceğim? Neye tutunacağım?’ Van’a geldim, ölüm kokuyordu. Şehre giremedim; orada okuduğum okul yıkılmış, bir yığın enkazla karşı karşıya kaldım. Hayatımda ilk defa babamın o gün beni kucaklarken hıçkıra hıçkıra ağladığını gördüm. Sonra babamın neden ağladığını anladım, bir taraftan dört evladını kaybetmiş, diğer taraftan bir evladıyla karşılaşıyor. Bıçağın en keskin sırtının iki tarafı. İçeri girdim, yere uzatılmış cesetleri kaldırdım. Çok sevdiğim bir kız kardeşimi kaldırdım, bir kardeşim daha, bir kardeşim daha; hepsi oradaydı, o depremde can vermişlerdi. Onları defnettikten sonra bir kurtarma komitesine katıldım ve kırk gün, kırk gece boyunca kamyonlarla, kamyonların gidemediği yerlere sırtımda yüklerle köylere yardım taşıdım. Bu deneyim, hayatımda insan olarak yapmam gerekenler konusunda en önemli dönüm noktasıydı; onların dertleriyle dertlenmek, hemhal olmak… O gün itibariyle binlerce, on binlerce insanımız öldü. Ama ölmeyebilirlerdi. Eğer iyi bir planlama, iyi bir yapılaşma olsaydı bu kayıplar yaşanmayabilirdi. Önümüzde Japonya örneği var. Dünyanın birçok yerinde deprem gerçeğiyle karşı karşıya kalan ülkeler var. Peki, onlar yapıyorsa biz neden yapamıyoruz? Hepimiz akıl sahibi varlıklarız. Neden; kötü yönetilmiş olmamızdır” ifadelerini kullandı.
“Esenyurt’u Yalnız Bırakmayacağız”
Bu zamana kadar kötü yönetilmiş olan Esenyurt için her türlü çalışmayı yapacaklarının altını çizen Prof. Dr. Özer, “Bir toplumun, bir ülkenin, bir devletin, bir belediyenin en büyük talihi de en büyük talihsizliği de yönetenleridir. Eğer yönetenler iyiyse, o topluma iyilik olarak yansır. Yönetenler kötüyse, o topluma kötülük olarak yansır. Türkiye’de doğru dürüst bir şehirleşme, kentleşme planımız yok. İşte Esenyurt örneği. Esenyurt’un 2009 yılında nüfusu 373 bindi. 2019 yılında ise nüfus bir milyona çıktı. Dünyanın hiçbir yerinde nüfusu on yılda üç kat artmış bir şehir gösteremezsiniz. Bu nüfus büyük umutlarla geldi. Ancak bu umutlar, kentin dev beton bariyerlerine çarparak tuzla buz oldu. Deprem gerçeği, bu nedenle hepimizi korkutuyor. Eğer her şey yerli yerinde yapılsaydı, bu tedirginliği yaşamazdık. Ama merak etmeyin, biz Esenyurt’u yalnız bırakmayacağız. Bu noktada yapabileceğimiz her şeyi yapacağız” dedi.
“Yapmamız Gereken, Afetleri Felakete Çevirmemek”
Yapacakları çalışmalarda insanı odağa alacaklarını söyleyen Başkan Özer, sözlerini şöyle noktaladı: “Hâlâ ruhsatsız binalarda binlerce insan oturuyor. Yarın bir deprem olduğunda ne yapacağız? Allah korusun, düşünmek bile istemiyoruz. Toplanma alanlarını bile inşaat alanlarına çevirmişler. Deprem hazırlığı için ayrılan konteyner alanlarını çarçur etmişler. Sadece beton var. İnsana odaklanmayan hiçbir proje başarılı olamaz. Kant der ki: ‘İnsan amaçtır, asla araç olarak kullanmayacaksın.’ Araç olarak kullananlar bir gün o aracın altında kalırlar. Bu nedenle zararın neresinden dönülse kârdır misali, şimdi bazı şeyler yapıyoruz. Çünkü biliyoruz ki afetler var. Biz var oldukça, dünya var oldukça afetler de olacak. Depremleri önleyemeyiz ama afeti felakete çevirmeyebiliriz. Afetleri felakete biz çeviriyoruz. Yapmamız gereken şey, afetleri felakete çevirmemek.”