Başbakan'ın, Cumhurbaşkanlığına aday olmayacağının işte kanıtı

Başbakan'ın, Cumhurbaşkanlığına aday olmayacağının işte kanıtı
1 Ekim 2012 08:58

Başbakan, en güzel “dağ fare doğurdu” sözcükleriyle tanımlanacak, partisi AKP'nin Pazar (30 Eylül 2012) günkü 4'üncü olağan kurultayında ya da büyük kongresinde “apaçık” olmasa da, “apaçığa çok yakın” bir anlatımla dedi ki: “Ben, tüzüğümüz gereği, bu büyük kongrede son kez genel başkanlığa aday oluyorum. Yetki verilirse, Allah ömür verirse, 3 yıl partimin başındayım.” 

 


Baki KARAKOL H&H YORUM

Dikkatinizi çekerim: Başbakan “… üç yıl partimin başındayım” diyor!.. “Partimiz” yerine “partim” demesi kadar, “partisinin başlında üç yıl” olacağını söylemesi önemli ve anlamlıdır. Bu söze nereden mi geldi? Özetleyeyim: Saat 11.25'de başlayıp 13.52'de bitirdiği yaklaşık iki buçuk saatlik konuşmasının sonlarına yaklaşırken, “Çok değerli kardeşlerim, sevgili canlar, biliyorum yoruldunuz” diye başlayan sözlerini “26 Mart 1999'da, bir Cuma günü, Pınarhisar Cezaevi'ne doğru yola çıkarken, evimin önünde toplanmış kardeşlerime kısa bir konuşma yaptım.

Orada, Pınarhisar Cezaevi'ne giderken, bunun bir veda olmadığını söyledim” diyerek sürdürdü. Sonra, “AK Parti'yi kurarken (14 Ağustos 2001), milletimize bir söz verdik, özellikle genç kardeşlerimize bir söz verdik: 'Biz, bizden öncekiler gibi koltuğa yapışıp kalanlardan olmayacağız' dedik. 'Biz, koltukta yaşlananlardan olmayacağız' dedik. 'Biz, gençlerin önünü kapatanlardan, gençlere fırsat tanımayanlardan olmayacağız' dedik” dedi. Arkasından, “İşte bugün, burada, bu büyük kongrede bu sözümüzün gereğini yerine getiriyoruz” diye ekledi.
 
Başbakan'ın başka söylediklerine kulak verelim ki, yazı başlığında vurguladığım konuyu daha iyi anlayalım: “Bu bir veda değil, bu bir 'es'tir, bir 'durak'tır, bitmeyen şarkının notaları arasında bir 'mola'dır. Bu, yorgunluğun molası değil, bir dinlenme değil, bir ilkenin, bir sözün, bir vaadin yerine getirilmesidir…”
 
Üç noktayla kestiğim sözlerine “Bizim molamız dahi millet içindir. Vereceğimiz bu molada, her ne şekilde olursa olsun yine milletimizin hizmetinde olacağız. Partim bana, üç dönemi dolduran arkadaşlarıma hangi görevi verirse, bir dava şuuru içinde onu yerine getireceğim, yerine getireceğiz” tümcelerini katan Başbakan'ın “Bu, yorgunluğun molası değil, bir dinlenme değil, bir ilkenin, bir sözün, bir vaadin yerine getirilmesidir” sözünün altını çizerim… Başbakan, bu sözünde vurguladığı “ilke”nin ve “vaad”in gereği olarak, “… üç yıl partimin başındayım” söyleminin arkasında duracak. Çünkü… Kendini bağladı…
 
“Bu dönem zarfında da, Türkiye Cumhuriyeti'nin Başbakanı, AK Parti'nin Genel Başkanı olarak milletime, ülkeme hizmete devam edeceğim, devam edeceğiz. Ardından, tüzüğümüz gereği biz kenara çekilecek, başka görevler üstlenecek, yerlerimizi, makamlarımızı arkadaşlarımıza bırakacağız” sözlerinin de sahibi Başbakan, çok net anlaşılır biçimde, Cumhurbaşkanlığı'na aday olacağına ilişkin en ufak bir işaret, ipucu vermiyor. Vermiyor, çünkü… Böyle bir düşüncesi yok…  
 
Başbakan'ın, altını çizerek “… üç yıl partimin başındayım” demesine karşın, Başbakan'ın, 2014'deki Cumhurbaşkanlığı'na hazırlandığını kurultay sıcağında söyleyenlere şaştım kaldım! Onlara, “Öngörüsüzler, bakar körler, us (akıl) fukaraları” demekten kendimi alamadım. Onlar ve onlar gibi beyler, hanımlar “matematik” bilmezler mi?!. Başbakan ne dedi: “… üç yıl partimin başındayım” demedi mi?! Dedi… E eee?!. 30 Eylül 2012 gününden itibaren, “üç yıl sonra”sı ne zamana geliyor?.. 30 Eylül 2015'e denk gelmiyor mu?! Denk geliyor…
 
Kafası karışanlara daha bir yardımcı olayım: 30 Eylül 2012'nin bir yıl sonrası 30 Eylül 2013'tür; iki yıl sonrası 30 Eylül 2014'tür; üç yıl sonrası 30 Eylül 2015'tir…
 
Denek ki… “ilkeleri”nin ve “vaadleri”nin arkasında durduğunu haykıran Başbakan, 30 Eylül 2015'e kadar, “partim” dediği AKP'nin başında olacak… Bu tarihten itibaren yani 30 Eylül 2015'den itibaren, partisi ne görev verirse, onu yapacak. Bu tarihe kadar yapacağı görev de bellidir: AKP Genel Başkanlığı ve AKP hükümetinin başı… 4'üncü olağan büyük kongre, Başbakan'a, üç yıllığına bu görevleri vermiştir. (Başbakan, bin 489 delegeden -65'i oy kullanmadı, üç oy geçersiz sayıldı-, bin 421'nin oyunu alarak üçüncü defa Genel Başkan seçilmiştir…  
 
Canlı yayın yapan gazeteci arkadaşların “bu nokta”yı atlamalarını, konuklarının değinmemelerini yadırgadım!..
 
Yandaş yalakaların bu konuya parmak basmamaları umurumda değildi. Onlar hala Başbakan'ın, 2014'deki Cumhurbaşkanlığı seçiminde, Cumhurbaşkanlığına aday olacağı düşündeler! Söyleyebilirler mi?: “… üç yıl partimin başındayım” diyerek, 30 Eylül 2015 yılına kadar partisi AKP'nin başında olacağını seslendiren Başbakan, kendini bağlayan onca sözlerine karşın, Ağustos 2014'deki Cumhurbaşkanlığına nasıl aday olacak?!.
 
Aynı soruyu, Başbakan'ın, Cumhurbaşkanlığına hazırlandığını düşünen, savunan, inanan herkese soruyorum, herkesten de yanıt bekliyorum. Belki, öylesi bir yanıt gelir ki, benim, “Başbakan, Köşk'e çıkmayacak” görüşümü, tezimi ve bu yazdıklarımı çürütür…
….
 
“AK Parti, bir siyasi parti olduğu kadar, bir okul oldu… Cumhuriyetin yüzüncü yılının dışında bir hedefimiz daha var: Hedef 2071 gençler… Başımızı her akşam yastığa koyduğumuzda, kendimizi hesaba çektik… Biz, sadece bize oy verenlerin partisi, sadece bizi seçenlerin iktidarı hiçbir zaman olmadık. Biz, Türkiye'nin, 75 milyonun partisiyiz… 10 yıl boyunca hiç kimsenin hayat tarzına karışmadık. 10 yıl boyunca hiçbir dayatmanın, hiçbir baskının arkasında, yanında, tarafında olmadık. Tam tersine, herkesin hayat tarzına saygı duyduk. Herkesin hayat tarzını garanti altına aldık… Şehitlerimizin hatırasını asla yere düşürmeyeceğiz. Şehitlerimiz karşısında asla mahcup olmayacağız…” vb sözlerine gülümsediğim, “Hiç kimsenin yemesine, içmesine, giyimine, kuşamına, yaşayışına karışmadık, tercihlerine karışmadık, bugün de, yarın da karışmayacağız” tümcesindeki “yemesine”, “içmesine”, “karışmadık”, “karışmayacağız” sözcüklerini “dil sürçmesi” değil “doğru söylenmiş sözcükler” olarak algıladığım Başbakan, konuşmasının başlarında herkesi selamlarken, her nedense Amerika'daki “hasreti”ni, “korucu”ları ve “basın”ı selamlamadı!..
 
Başbakan'ın konuşmasının ortalarında, ağzından buram buram “kin” ve “intikam” kokan “Biz, manşetlere karşı şerbetliyiz. Biz, manşetlerle çarpışarak, manşetlerle vuruşarak bugünlere geldik. 'Muhtar bile olamaz' dediler” sözcüklerini duyunca, “basın”ı niye selamlamadığını, yandaş ve yalaka olmayan Cumhuriyet, Aydınlık, Yeni Çağ, Evrensel, Birgün, Özgür Gündem gazetelerini, kurultaylarına neden çağırmadığını çok daha iyi anladım…
 
Ancak… Basını kastederken “Onların nasıl bir hesabı varsa, milletin de bir hesabı var. Onların nasıl hilesi varsa, Allah'ın da bir hilesi var… Sonuçta galip gelen millet oldu. Sonuçta galip gelen Allah'ın takdiri oldu. Bugün de, bizim aramıza nifak sokmak için atılan her manşet, bizi birbirimize düşürmek için yazılan her yorum, aramıza fesat sokmak için yapılan her girişim, milletin ve Rabbim'in tuzağında eriyip gidecektir” sözlerini, dini açıdan “garip” buldum! “Allahın hilesi”, “Rabbim'in tuzağı” ne demek?! Böyle söylem mi olur?!.
 
Yargı, AKP'lileştirilmeseydi… “Bize vurulmak istenen her darbe, unutmayın, bizi daha da güçlendirecektir” gözlerine “hak” verdiğim Başbakan'ın, PKK terör örgütüne arka çıkan Mesut Barzani'nin “Türkiye seninle gurur duyuyor” sloganıyla dakikalarca alkışlandığı partisinin 4'üncü olağan kurultayı, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından incelemeye alınırdı! Kurultayda, “inceleme”yi gerekli ve zorunlu kılan başka öyle gelişmeler yaşandı, öyle sözler edildi ki!..  
 
Ört ki ölem!..
 
[email protected]


Yazarın Son Yazıları:
Molla Kasım
Başbakan diyor ama lafla 'sağlıklı millet inşa edilmez'
Birand, hastalığın mı, ihmalin mi, gündemin mi kurbanı?