Başbakan yalnız Türkiye'nin değil, bütün ülkelerin sorunu

Başbakan yalnız Türkiye'nin değil, bütün ülkelerin sorunu
11 Ekim 2012 09:27

Salı (9 Ekim 2012) günü Başbakan'ı, partisi AKP grubundaki konuşmasını izlediniz mi, dinlediniz mi, okudunuz mu?..

Başbakan, Kamutay'da tezkere görüşmeleri sırasında, anamuhalefet partisi Yeni CHP'nin grup başkanvekillerinden Yalova Milletvekili Muharrem İnce'nin söylediği “Esad'ın canı cehenneme” sözünü diline doladı.
 
“Hadi, Amerika'ya da 'canı cehenneme' diyebiliyor musunuz?” diyerek, İnce'yi korkutmaya kalktı!
 
Evet… Korkutmaya kalktı!
 
Ve… Bu da… Başbakan'ın, “insanı kahreden ilkleri”ndendi!..
 
Şimdiye kadar, dünyanın neresinde görülmüştür, iktidardaki partinin genel başkanı Başbakan, ülkesinin anamuhalefet partisinin grup başkanvekilini, “Amerika”yla  ya da bir başka ülkeyle veya bir başka güçle korkutmaya kalktığı?!.
 
Böyle bir şey, yarınlarda da, gene dünyanın hiçbir yerinde görülmeyecek, yaşanmayacak!..
 
“Esad'ın canı cehenneme” dedi diye, ülkesinin anamuhalefet partisinin grup başkanvekiline, bırakın iktidardaki siyasi partinin genel başkanını ve hükümet başkanı Başbakan'ı, sıradan bir siyasetçinin, sıradan bir vatandaşın “Hadi, Amerika'ya da 'canı cehenneme' diyebiliyor musunuz?” demesi ne kadar etik, ne kadar doğru davranıştır?!.
 
Başbakan'ın, “Hadi, Amerika'ya da 'canı cehenneme' diyebiliyor musunuz?” diyerek, ülkesinin anamuhalefet partisinin grup başkanvekilini, “Amerika'yla korkutma”sı, aynı zamanda, “ülkesinin anamauhalefet partisini, Amerika'ya ispiyonlaması” demektir!..
 
Bu, Başbakanlık koltuğunda on yıldır oturan Başbakan'a yakışır mı, Başbakan'ın yapacağı iş mi?!.
 
Bu “ispiyonlama”da dahi, işbirliğinin, Amerika'nın ne kadar sözünde, ne kadar hizmetinde olduğunun izleri görülüyor!..
….
 
Kaldı ki… Başbakan, Muharrem İnce'nin “Esad'ın canı cehenneme” sözünden neden bu kadar tedirgin ve rahatsız oldu, “Hadi, Amerika'ya da 'canı cehenneme' diyebiliyor musunuz?” dedikten sonra “Sokak ağzı bu ya, sokak ağzı. Ya, siz, Amerika'nın karşısında gidip el pençe divan duran adamlarsınız ya, el pençe divan duran adamlarsınız. Biz, sizin cemaziyelevvelinizi biliyoruz. Amerika'nın Başkanı, affedersiniz, orada tırabzanın üzerinde otururken, sizin devamlı takdir ettiğiniz, izinden, arkasından gittiğiniz liderler de el pençe divan duruyordu” sözlerini etme gereğini, gereksinimini duydu?!.
 
Amerika'ya, “Görün, bakın, sizin için neler yapıyorum…” demek için mi?!. Yoksa… İç siyasa için mi?!.
 
Her ikisi de!.. Çünkü… Kara göründü! Sığınacak liman gerek!..
….
 
The Guardian'ın Ortadoğu editörü Ian Black'ın “Vietnam”a benzettiği Suriye'nin, Başbakan için “Bataklık” olacağını İngiliz Financial Times Gazetesi, Washington merkezli Stratejik ve Uluslararası Çalışmalar merkezinden bir uzmanına dayanarak yazdı.  
 
Bunlar bir yana… AKP'nin kurucu üyelerinden, Ortadoğu'da en uzun süre görev yapmış diplomat ve AKP hükümetlerinin ilk Dışişleri Bakanı Yaşar Yakış bile yandaş Bugün Gazetesi'ne konuştu, (8 Ekim 2012 Pazartesi) “Türkiye, Suriye'ye girerse, çıkamaz” dedi.
 
Başbakan hala gerçeklere kulaklarını tıkamış, gözlerini kapatmış, ülkesinin “Esad'ın canı cehenneme” diyen anamuhalefet partisinin grup başkanvekilini, “Hadi, Amerika'ya da 'canı cehenneme' diyebiliyor musunuz?” diyerek korkutmayla kalktığı Amerika'ya hizmet etmenin, edebilmenin ateşiyle, Suriye'yle yatıyor, Suriye'yle kalkıyor!..
….
 
Hani… Başbakan'ın, Yıldız Teknik Üniversitesi'nin akademik yılı açılışında (5 Ekim 2012 Cuma) yaptığı konuşmada “Çocukluğumda, annem herhangi bir yere gitmişse, karşı komşumuz Müşerref teyzenin, beni hemen kendi çocuklarıyla birlikte alıp yıkadığı günleri hatırlıyorum…” dediği Müşerref Küçükkiper, kendisini, İstanbul Sarıyer'de bulan A Haber Televizyonu'na ne diyordu? Anımsayalı:
 
“Tayip 9-10 yaşlarındaydı. Benim işitme engelli ve görme özürlü iki çocuğumla, sabahtan akşama kadar oynardı. Onu, çocuklarımdan ayırmazdım. Odanın ortasında, bakır leğende yıkardım. Aşırı yaramazdı. Laf dinlemezdi. Çok hırslı bir çocuktu…”
 
Müşerref Teyze “Çok akıllıydı” dediği Başbakan'ın, lise yıllarından sonra bir daha kapısını açmadığını, kendisini arayıp sormadığını vurguladıktan sonra, “Çok özledim. Keşke ziyaretime gelse! Kucaklarım, yanaklarından öperim. Kılına zarar gelsin istemem…” demekten de edememiş!..
….
 
Başbakan'ın, komşudan teyzesi Müşerref Küçükkiper'ın anlatılarına niye yer verdim?..  
 
Anlatayım:
 
Başbakan… Çocukken dahi… “Yararına olan” her şeye, herkese yakın olmuştur, kendini onlardan biri göstermiştir, sevdirmiştir. Şimdiki gibi de, “aşırı yaramaz”dır, “laf dinlemez”dir, “hırslı”dır…
 
Başbakan… Aynı zamanda, sanıldığı kadar “vefalı” değildir! İki çocuğu kadar seven ve iki çocuğundan ayırt etmeden evinin ortasında, bakır leğende defalarca yıkadığı komşudan Müşerref teyzesini, lise yıllarından bu yana gidip ziyaret etmemiştir!.. Varıp komşudan teyzenin elini öpmemiştir, halını hatırını sormamıştır, yolunu gözler bırakmıştır!..
 
Böylesi bir “çocukluk yapısı”, böylesi bir “çocukluk geçmişi” olan Başbakan'ın “kendi zayıflığı”nı, güçlünün yanında yer alarak örtmeye, örtmekle kalmayıp kendini güçlü görmeye, göstermeye… Üzerine gelindiğinde, sığındığı gücü öne sürmeye… Zayıflığını örttüğü güçten aldığı güçle yaramazlaşmaya, laf dinlemezliye, hırsının girdabında kulaçlar atmaya kalkması çok doğaldır!..
 
Böyle birinin… Ülkesini, halkını, bölgesini ve dünyayı “savaş” denilen cehennemin, ateş topunun içine sürüklemesi, götürmesi de kaçınılmazdır!..
 
Başbakan, yalnız Türkiye'nin, Türklerin değil, bütün ülkelerin, bütün halkların artık ortak sorunudur!..
 
İnsan ve insanlık yanlısı barışsever halklar, “ortak tehlike”ye karşı, “ortak hareket” etmeliler, etme zorundalar!..
 
Geç kalmak, “çok şeyin, en başta da sevginin, barışın, özgürlüğün yıllar boyu yok olması” demek olacak!
 
Ülkeler ve halklar böyle bir “karanlığı” yaşamamalı, böyle bir karanlığın yaşama geçmesine izin vermemeli!..
 
Onun için… Evrensel erken ortak eylem!..
 
[email protected]
 


Yazarın Son Yazıları:
Molla Kasım
Başbakan diyor ama lafla 'sağlıklı millet inşa edilmez'
Birand, hastalığın mı, ihmalin mi, gündemin mi kurbanı?