Başbakan, Arınç gibi Kurtulmuş'a da sözünü yalatacak

Başbakan, Arınç gibi Kurtulmuş'a da sözünü yalatacak
15 Ekim 2012 09:26

Başbakan'ın “hazzederek” yaptığını düşündüğüm bir alışkanlığı var: Söyleyene sözünü, yapana yaptığını yalatmak. (Kimileri buna “Ters köşeye yatırmak” diyor.) En son örneğini, hükümetindeki yardımcısı Bülent Arınç'ta gördük.
 
Anımsayacaksınız… Yaklaşık iki ay önce Siirt Emniyet Müdürlüğü'nden Diyarbakır Emniyet Müdürlüğü'ne atanan Diyarbakır Emniyet Müdür Recep Güven, 7 Ekim 2012 Pazar günü Polisevi'nde Diyarbakır'da görev yapan ulusal ve yerel basının temsilcileriyle bir araya geldi. Onlara, 7 yıl önce, Bahçeşehir Üniversitesi'ndeki bir konferansta söylediklerini aktardı.  
 
Emniyet Müdürü Güven'in aktardıkları arasında… Ulusu ayağa kaldıran, Başbakan'ın, Başbakan'ın hükümetinin ve partisi AKP'nin “stepnesi” MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli'yi küplere bindiren şu iki tümce de vardı:
 
“Dağda ölen teröriste ağlayamıyorsanız, insan değilsiniz. Eline silah alıp çoluk çocuk demeden insan katleden canavarlaşmış bir teröristi de enterne edemiyorsanız, devlet değilsiniz.”
 
Şimdilerde, hakkında soruşturma başlatılan Emniyet Müdürü Güven'e tepki yağarken, Hükümet Sözcüsü Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç, bir gün sonra (8 Ekim 2012 Pazartesi) Bakanlar Kurulu toplantısının bitiminde basının karşısına çıktı. Sorulunca da, “Güven'i, Siirt Emniyet Müdürlüğü yaptığı dönemden tanırım. 1991-1995 arasında Diyarbakır'da görev yapmış bir insanın yaşadığı acı olayların analizini yaparak, bugünlere ışık tutmasını takdirle karşılıyorum” dedi.
 
Bu defa, Arınç'ın “taktir”ine kıyamet koptu. Koparanlardan biri de, Başbakan'dı!..
 
Başbakan, 9 Ekim 2012 Salı günü, partisi AKP'nin Kamutay (Meclis) grubunda, alın ve boyun damarları şişerek şunları söyledi:
 
“Elinde silah olan, kan döken, can alan, tehdidi, tedhişi yöntem olarak benimsemiş hiç kimseye en küçük müsamahamız yoktur, olamaz. Eline silah alıp masum insanları katleden teröristlere karşı 'İyi çocuklardı' açıklaması yapan, katilleri masum, terörü mazur göstermeye çalışan hiçbir anlayışa pirim vermedik, vermeyiz. Ve onları da savunamayız. Onlarla da el ele olamayız. Biz, evlatlarımızı katleden ve bu mücadeleler esnasında ölen terörist için de ağlamadık, ağlamayız. Bu, bizim hem insani, hem vicdani görevimizdir de… Bunu böyle bileceğiz. Bunu böyle bilmeye de mecburuz. Biz kalkıp bazı şeylerle birilerini memnun etmek için bazı ifadeleri kullanamayız. Yerimizi iyi bileceğiz. Ve siyaseti bırakın siyasetçiler yapsın. Herkes kendi görevini yapacak. Biz 'anaların gözyaşı dinsin' diye haykırırken, analarımızın gözyaşına, kimsenin, gözyaşı ilave etmesine de hakkı yoktur…”
 
Arınç, gözlerinin içine bakılarak söylenen bu sözleri, “süt dökmüş kedi” değimiyle anlatılmak istenen gibi dinlemişti.  
 
Arınç'ın o anki fotoğrafını önce internet basınında, sonra yazılı basında hep birlikte gördük: Donup kalmıştı. Dokunulsa, ağlayacaktı.  
 
Arınç hemen ertesi gün (10 Ekim 2012 Çarşamba), katıldığı Türk Hava Kurumu Üniversitesi'nin akademik dönemi açılışı etkinliğinde sessizliğini bozdu, “Ben gönlümden geçeni söyleyen bir insanım. Bu zaman zaman insanın başına iş açar. Ama gönlüm ne derse, dilimden o çıkar Allah'a çok şükür. Bana ne getirirse getirsin, önemli olan, vicdanımın, gönlümün sözünü söylemek ve dinlemektir…” dedi.
 
Arınç, Başbakan'a yakaran, Başbakan'dan “af” dileyen bu sözleriyle yetinmedi. Kütahya AKP İl Başkanlığı'nı ziyaretinde de konuştu. Özetle şöyle:
 
“… O cümle, bugün Türkiye'de terörle mücadele eden herkesi de, terörden zarar görmüş herkesi de, terörün ateşine maruz kalmış milyonlarca insanı da elbette rahatsız edebilir, üzebilir. Sayın Başbakanımızın, bu cümleye yönelik eleştirileri doğrudur, haklıdır. Şahsi düşüncemi ifade ederken konuşmanın tümünü dikkate alarak bunu yaptım ama Sayın Başbakanımız, 'Başbakan' sıfatıyla konuşurken, bu cümlenin yanlış anlaşılabileceğini, doğru olmadığını, Türkiye'nin bunu böyle anlaması gerektiğini çok güzel ifade etti. Şahsi fikirlerimi söylerken çok özgürüm. Yanlış yaptığımı düşünürsem, 'Yanlış yaptım' derim. O sorunlu cümle keşke o konuşmanın içinde olmasaydı. Dolayısıyla Başbakanımız, bir Başbakan sorumluluğuyla, terörle mücadelede zafiyet oluşmaması bakımından, bu söz üzerinde durmuştur. Ona da teşekkür ediyorum…'”
….
 
Yardımcısı Arınç'a bu sözleri ettirerek, Diyarbakır Emniyet Müdürü Recep Güven'in özellikle “Dağda ölen teröriste ağlayamıyorsanız, insan değilsiniz” sözünü “taktirle karşılama”sını yalatan Başbakan'ın kendisi de sıkça söylediklerini, yaptıklarını yalamıştır. Hangi birini sayayım ki!.. Ama bunları halka anlatacak, halkın “ezberi” yapacak anamuhalefet, muhalefet, sivil toplum kuruluşları, basın vb yok!..
….
 
Bir yere not edin… “Yalama” ve “yalatma”da hiç kimsenin eline su dökmediği, dökemeyeceği, Başbakan, şatafatlarla partisine getirttiği, partisinin 30 Eylül 2012 günkü 4'üncü olağan kurultayında önce MKYK üyesi seçtirdiği, sonra “Ekonomi İşlerden Sorumlu Genel Başkan Yardımcısı” koltuğuna oturttuğu, artık siyasi yaşamımızda olmayan HAS Parti Genel Başkanı Numan Kurtulmuş'a da yalatacak…  
 
Zaten… “Harundular, Karun oldular” diyen Kurtulmuş'a… Partisi Has Parti'yi kurultay kararıyla kapattırarak ve AKP üyeliğini, AKP MKYK'sına seçilmeyi, Ekonomi İşlerden Sorumlu AKP Genel Başkan Yardımcısı olmayı kabul ettirmekle… “Yalama” yaptırmıştı.
 
Bundan sonraki yalamaların ilki şundan olacak: Kurtulmuş, 10 Ekim 2012 Çarşamba günü, CNN TÜRK televizyonunda Şirin Payzın'ın sorularını yanıtladı. Sorularından birinin yanıtında “Teröristlerle kucaklaşma görüntüleri hiçbir fayda sağlamaz. Ancak, bu sürece en büyük katkıyı sağlayacak olanların BDP'liler olduğunu düşünüyorum. Bu, müzakereyle olacak, tartışmayla olacak. Başbakan'ın tepkisinin ardından, belki de ikinci bir Oslo süreci başlar” diyordu.
 
Numan Kurtulmuş, Başbakan'ın bir kalemde silip attığı, söylemediğini bırakmadığı BDP ve BDP'liler için “… sürece en büyük katkıyı sağlayacak olanların BDP'liler olduğunu düşünüyorum…” diyor, diyebiliyor!..  
 
Başbakan, önümüzdeki günlerde, Kurulmuş'a bu sözünü yalatmaz mı?..  
….
 
Gene anımsayacaksınız… Başbakan, beğenmediği yazarlar için, gazete sahiplerine, “Maaşlarını siz veriyorsunuz. Neden o yazıları yazdırıyorsunuz. Sizin istediğiniz gibi yazmazlarsa, onlara 'Size bu dükkânda yer yok' neden demiyorsunuz?” diye seslenmişti.
 
Başbakan'ın kendisi neden aynısını, “yalama” yaptırdığı bakanlarına, vekillerine, partililerine, bürokratlarına uygulamıyor?! AKP, Başbakan'ın “dükkânı” değil mi? Seçen de, seçtiren de, atayan da “tek” kendisi değil mi?! Başbakan, onlara, “Size bu partide yer yok” niye demiyor, “yalatmak”la yetiniyor?!.
 
Merakımdan değinmek ve sormak istiyorum: Başbakan kendisine, hükümetine, partisine yergide bulunan yabancı gazetelere de, onların yazarlarına da kızmış, ağzına geleni söylemiştir. Acaba Başbakan, o gazetelerin sahiplerinden, yönetim kurulu başkanlarından, dahası o gazetelerin yayın yaptıkları ülkelerin Başbakan veya devlet başkanlarından da aynı istemde bulunmuş, bulunabilmiş midir?!.  
 
Bir milletvekili “soru önergesi” verse, Başbakan'dan nasıl bir yanıt gelir, dersiniz?!.
 
“Tabi… Yanıtın içeriğinden önce “Başbakan yanıt verir mi?” sorusuna odaklanmak gerek” diye düşünüyorum…   
 
[email protected]


Yazarın Son Yazıları:
Molla Kasım
Başbakan diyor ama lafla 'sağlıklı millet inşa edilmez'
Birand, hastalığın mı, ihmalin mi, gündemin mi kurbanı?