Ateş bacadan aşıyor

Ateş bacadan aşıyor
27 Ağustos 2012 13:28

Suriye, İran ve PKK’yı “Baasçı kamp” ilan eden cemaat medyası, Gaziantep Saldırısı’nın ardından “İran Antep’i ağzından kaçırdı” diyerek desteksiz atıyor!.. İran, eylemin arkasında Ankara’nın desteklediği El Kaide ve “Suriyeli muhalifler” var diyor.
PKK ise, ilginçtir eylemi sahiplenmiyor!.. Daha da ilginç ve akla yatkın bir yorumu Aydınlık gazetesinden Sabahattin Önkibar Aktarıyor: “Tarih 27 Haziran 2012. ABD’nin üç önemli düşünce kuruluşu, Suriye krizi bağlamında çok önemli bir çalışmaya imza atıyor. Brookings, American Enterprise ve Savaş Çalışmaları Enstitüsü ortaklaşa simülasyon yapıyor. Savaş oyunu ya da simülasyonda Pentagon, CIA ve Dışişlerinde çalışmış uzman heyet senaryo gereği temsil ettiği ülkeler adına kararlar alıyor. Savaş oyununda Türkiye, ABD ve Suudilerin bütün zorlamalarına rağmen, Suriye’ye tek başına müdahaleden kaçınıyor. Yaşanan büyük mülteci akını dalgasına rağmen, Türkiye ordusunu Suriye’ye sokmuyor. Derken Gaziantep gibi Türkiye’nin sınır illerinde bombalar patlıyor ve masum insanlar ölüyor. İşte Türkiye, bu bombaların sebep olduğu iklim akabinde Suriye’ye giriyor.”

Şemdinli-Derecik hattında PKK saldırıyor ve kaçmıyor artık. “Vur-kaç” stratejisi ile bugünlere gelen terör örgütü, şimdilerde “vur-kal” taktiğini izleyerek “kurtarılmış bölgeler” oluşturmaya çalışıyor. Derecik köylüleri, Şemdinli-Yiğitler arasındaki bölgede, kontrolün devlette olmadığını söylüyor. 1993-1995’de Hakkari’de Dağ ve Komando Tugayı ve Güvenlik Komutanlığı yapan HAKPAR Genel Başkanı Pamukoğlu’na göre, “Hakkari elden çıkmış!” Hakkari Valiliği, yaptığı yazılı açıklamada; Şemdinli’de 23 Temmuz’dan bu yana kesintisiz devam eden operasyonun sona erdiğini açıklamış, kaç şehit verildiğine ve kaç terörist öldürüldüğüne ilişkin bilgi vermemişti. Güvenlik güçleri mi PKK mı geri çekildi belli değil!.. Zira, Hükümet “temizledik” dedikten sonra, İçişleri Bakanı koca bir güvenlik ordusu ile Hakkari’de taşlandı. Kurtulmak için bir kafeye sığınmak zorunda kaldığına göre, PKK’nın “temizlendiği” sözleri inandırıcı değil!..

PKK’nın çekildiği veya temizlendiği doğru kabul edilirse, demek ki, bu defa işin içine halk girdi ve İçişleri Bakanı’nı taşladı. Bu durum birinci seçenekten çok daha kötü sayılır… “Terör örgütü ile mücadele, meclisteki uzantısı ile müzakere” gibi akıl dışı bir dış siyaseti izleyen hükümet, her iki halde de tam bir acz içerisindedir!..

Washington Post’a röportaj veren El Kaide’nin Suriye ve Irak’ta faaliyet gösteren yan örgütü El Nusra Cephesi’nin komutanı, Türkiye’den yardım aldıklarını söylemiş. Ayrıca röportajın Antakya’da yapılması, örgütün Türkiye’deki varlığının dikkat çekici bir başka kanıtı olarak değerlendiriliyor!.. Bu arada CHP Genel Başkan Yardımcısı Umut Oran da bir rapor hazırlayıp Y-CHP’nin genel başkanına sunmuş. Raporda; Özgür Suriye Ordusu, El Muhaberat ajanlarının yanı sıra Afganistan, Sudan ve Pakistan’da savaş deneyimi kazanan “El Kaide” militanlarının da Türkiye’ye sızdığı belirtiliyor. İmamlara “daha radikal” bir söylem geliştirmeleri yönünde baskı yapan El Kaide militanlarının, Alevilere de baskı yapmaya başladığı şikayeti var!.. Traktör gaspı, yemek yenen lokantalara para ödememeler vb gibi haddini aşmalar gırla gidiyor!.. Halk Güneyde ve Güneydoğu’da hükümeti arıyor!..

Hatay Yeşilpınar Beldesi’nin düzenlediği “barış” etkinliğine katılan CHP heyetinin Apaydın Kampı’nda inceleme yapmasına, can güvenliği sağlanamayacağı gerekçesi ile izin verilmiyor. Kampın önünde açıklama yapan milletvekilleri hakkında, kamptan çıkan militanlar, “Bunları kıtır kıtır doğrayacaksınız” diyerek tehditler savurabiliyor!.. Batı basınında Apaydın Kampı üzerinden Suriyeli muhaliflere silah sevkiyatı yapıldığı, oradaki komutanların bir kısmının burada eğitildiği, direniş güçlerinin Türkiye’den beslendiği yazılıyor. Türkiye, mülteciler için hazırladığı bir kampta, anamuhalefet partisi milletvekillerinin can güvenliğini sağlayamıyor!.. Bunu hükümetin acizliği ile mi açıklamak kolay. Belli ki, Hükümetin kampta kamuoyunun bilmesini ve duymasını istemediği bir şeyler var!.. Şimdi Türkiye’yi yönetenlere sormak gerekir: Hakkari için söylenenlere şaşırdık, Hatay hala Türkiye sınırları içerisinde mi?..

***

Yeni CHP’ye adını verenlerden Fetullah Gülen hayranı Muhammet Çakmak, “Gülen grubu tehdit mi” sorusunu yanıtlıyor: “Hiç kimse bizim için potansiyel tehdit değildir. Herhangi bir yapıyı tehlike olarak görmek, hiç kimsenin haddi değildir. Türkiye’de hiç bir inanç grubu tanınmadan linç edilmemelidir. Gülen hareketi önemli insan potansiyelini Türkiye’ye kazandırmıştır ki, bu da Türkiye’nin gücüdür. Türkiye’nin bir büyük gelecek projesidir. Dolayısıyla Gülen hareketini yanlış bir yere koymanın büyük vicdansızlık olduğunu düşünüyorum.” Yanlış okumadınız, Y-CHP’nin Parti Meclisi üyesi, Türkiye’nin bir büyük gelecek projesinin CHP değil, Fetullah Gülen Hareketi olduğunu söylüyor!.. O hala bir CHP yöneticisi ve genel başkanın danışmanıdır. KIlıçdaroğlu bizden bunun gibi adamlar için oy isteyecek!.. Muhammet Çakmak, Kılıçdaroğlu’nun, hatalı verilmiş bir kararı değil. O bilinçli bir tercihdir. Dolayısı ile Kılıçdaroğlu’nu doğru tanımak için sadece Hüseyin Aygün’e bakmak yanıltıcı olabilir. CHP’nin büyük bir operasyonla ele geçirildiği artık tartışma götürmez bir gerçekliktir!.. Olup bitenleri Kılıçdaroğlu’nun bilgisi dışındaki gelişmeler olarak kabul etmek ise tam bir aymazlıktır. CHP’nin başında CHP’li olmayan bir genel başkan ve onunla işbirliği içinde bazı adamlar vardır. Onlardan kurtulmadıkça, CHP’yi anti emperyalist-tam bağımsızlıkçı çizgisine çekmek olanaksızdır. 34. Kurultay’ta Kemal Kılıçdaroğlu’nu “rakipsiz” olarak Atatürk’ün koltuğuna oturtan “Brutusler” in çoğu aldatılarak Atatürkçü düşünceye ihanet etmişlerdir. Zaten kurultay delegelerinin önemli bir kısmı, CHP’yi ele geçiren BOP’nin sahipleri tarafından aday gösterilerek seçtirilmişlerdi. O bakımdan, partideki işgali kırmadan, CHP’yi antiemperyalist mücadeleye yöneltmek olanaksız hale gelmiştir!.. Hal böyle olunca, bu noktadan itibaren, AKP’nin bir şekilde iktidardan düştüğünü düşünsek bile, yerine gelecek olan Y-CHP veya Y-CHP-Y-MHP koalisyonunun, AKP’den bir farkı olmayacaktır!.. Yine emperyalist güçlerin işbirlikçileri iktidara geleceklerdir. Dolayısıyla bir taraftan AKP’nin Türk halkının menfaatlerine aykırı icraatlarını eleştirmeye yoğunlaşırken, eş zamanlı olarak milli güçlerin iktidara nasıl getirilebileceğini tartışmalıyız!.. Y-CHP’den halka fayda yok!..

***

Başbakan, Kartal-Kadıköy Metrosu’nun açılışında, “Herkes safını belli etsin… Sen PKK terör örgütünden yana mısın yoksa milletten yana mısın” diyerek kendi gibi düşünmeyenleri, PKK yandaşı olmakla suçlayacağını ilan etti. Erdoğan’ı eleştirmek bir bakıma yasaklanıyor! Başbakan, Onuncu Yıl Marşı’nda bir övünç nedeni olarak yazılan “Demir ağlarla ördük Anayurdu dört baştan” cümlesine:”Türkiye çelik ağlarla o gün örülmedi, bugün biz örüyoruz” şeklinde bir yanıt vererek yeni bir “cevher” daha yumurtladı… Dolayısıyla Erdoğan’ın bu saçma sapan sözlerine, Aydınlık gazetesinden başka yanıt veren de çıkmadı. Bir tek Tanju Cılızoğlu: “Cumhuriyet döneminde millileştirilerek devralınan demiryolu hattının 4 bin 136 kilometre, 1923’den 1940’a kadar geçen 17 yıllık süreçte 3 bin 578 kilometre demiryolu yapılmış,1950’den sonra demiryolculuk ABD’nin siyasi iktidarlara telkinleri sonucu rafa kaldırılmış ve 1950’den günümüze bin 871 kilometre demiryolu yapılabildiğini” belirterek safını belli etmiştir!.. Bakalım bu açıklaması onu “PKK’dan yana” biri haline getirebilecek mi?..

1924’den 1948’e kadar inşa edilen demiryollarını öğrenmek isterseniz Mehmet Akkaya’nın “Cumhuriyetin demir ağları” başlıkla yazısına göz atmanızı öneririm… (1)

İster misiniz Başbakanımız yarın çıksın “Newton’un evrensel kütleçekim yasası”nı kendisinin bulduğunu iddia etsin. O zaman onu destekleyerek iktidara getiren ABD ve AB’nin tutumunun ne olacağını çok merak ediyorum!.. Bakalım onları da bu tutumları nedeniyle “PKK’dan yana” ilan edebilecek mi?..

Maliye Bakanı Mehmet Şimşek, AKP’nin iktidarda olduğu 10 yıl içerisinde, 35 milyar 249 milyon 991 bin 22 ABD Doları tutarında özelleştirme yaptıklarını, bunun 11 milyar 456 milyon 745 bin 925 ABD Dolarlık kısmının yabancılara ait olduğunu bildirmiş. Başbakanlık Özelleştirme İdaresi Başkanlığı, 10 otoyol ile Boğaziçi ve Fatih Sultan Mehmet Köprülerini de tek parça halinde 25 yıl süreyle satışa çıkartarak icraatlarına ekleyeceğini ilan etmiş!.. Tümüne birden talip bir şirket bulunmuştur herhalde. Satılacak neyimiz varsa satılmış!.. Bakalım yollar ile köprülerden sonra sırada ne varmış!.. Demiryollarımız olabilir mi acaba?..

Hükümetimiz bir tek “Bu on yıllık dönemde halkın yararına ne yaptınız” sorusuna yanıt veremiyor!.. Cumhuriyet döneminin kazanımlarını satıp savan ve milli varlıklarımızı yandaşlarına peşkeş çeken bir iktidar, bu tür soruların sorulmasından doğal olarak hoşlanmaz!.. O bakımdan işe medya kuruluşlarını teslim almakla başlamış ya. Soruları da kendileri soracaklar! Teslim alamadıkları basın yayım organları için “Herkes safını belli etsin” tehdidini ileri sürüp hedefledikleri amaca ulaştılar zaten. Demiryolları ile ilgili olarak Başbakan’ın sözlerini “Google” arama motoruna yazın. Bakın önünüze kaç tane sonuç gelecek!.. “İki kişiden biri” sayesinde, ne günlerden ne günlere geldik!..

***

11 Ağustos günü İstanbul’a gelen ABD Dışişleri Bakanı Hillary Clinton “Esatsız bir Suriye” söylemini yinelemiş. Dışişleri Bakanı Davutoğlu ile yaptığı görüşmeye ilişkin olarak “Bugün, Amerika ve Türk ekipleri arasında notlarımızı paylaştık ve ortak bir operasyonel resim ortaya koymak istedik” demiş. Suriye Devlet Başkanı Beşşar Esad’ın düşüşünü hızlandırmaya çalışırken, diğer yandan acil müdahale gerektiren insani krize de cevap vermeye uğraştıklarını söyleyen Clinton, Türkiye’nin “sığınmacılara” ev sahipliği yapmasından dolayı teşekkür etti…

Komşu bir ülkenin rejimini yıkmak isteyen emperyalist bir devletle işbirliği yapmak ve o ülkenin rejim karşıtı teröristlerine “sığınmacı” adı altında her türlü desteği vermenin bir bedeli olacaktır elbette!.. Bu bedeli ödeyecek olanlar hiç kuşku yok ki, her zamanki gibi gariban Türk vatandaşlarının çocuklarıdır. AKP’nin ABD desteği ile iktidara gelmesinin bedelini, akılsızlığımız yüzünden çocuklarımızın kanı ile ödüyoruz… Aklıma gelmişken söyleyeyim; bundan böyle şehit cenazelerinin törenlerinde, Cumhurbaşkanı veya Başbakan katılacak olursa, A Protokolü uygulanacakmış. Bunun anlamı; cenazelerin birinci derecedeki yakınlarından başkası törenlere katılamayacak!.. Halkın tepkisinden korkan yönetim, çareyi protokol uygulamakta bulmuş!.. Ne diyelim…

ABD’nin Ortadoğu’daki çıkarlarını korumaya endeksli bir dış politika izleyen AKP’ye, 3 dönem ne diye destek verdik ki? Adını Büyük Ortadoğu Projesi koydukları bu yağma düzeni ile güya Ortadoğu halklarına “özgürlük” ve “demokrasi” getireceklermiş!… Ne oldu?.. “İki kişiden biri”nin sayesinde milyonlarca Müslüman öldürüldü. Öldürülecek olanlar da cabası… Böyle bir suç ortaklığına girmeye ne gerek vardı, anlamak mümkün değil!..


Yazarın Son Yazıları:
‘Bağımsızlık’ mı ‘hırsızlık’ mı?!..
Devletin ‘özel’i olmaz!..
‘Cesaret ödülü’nün bedeli!..