Altılı masa neden dağılmaz?

Altılı masa neden dağılmaz?
16 Ağustos 2022 07:02

Kamuoyu araştırmacısı ve siyasal iletişim uzmanı İbrahim Uslu, CHP, İYİ Parti, DEVA, Gelecek, Saadet ve Demokrat Parti liderlerinin yer aldığı ‘altılı masa’nın neden dağılmayacağını yazdı.

 

 

Siyasal iletişim uzmanı İbrahim Uslu, CHP, İYİ Parti, Demokrat Parti, Saadet Partisi, Gelecek Partisi ve DEVA Partisi’nin içinde bulunduğu altılı masayla ilgili dikkat çeken değerlendirmelerde bulundu.

“Çok sayıda kişinin umutsuzca da olsa hala devam eden masanın dağılacağı yönündeki beklentisi ne ölçüde gerçekçi? Aslında bu kadar gelişmeden sonra soruyu artık şu şekilde sormak gerekiyor: Masa niye dağılmaz?” sorularını yanıtlayan Uslu, “Yakın tarihlerde yapılan üç farklı seçimde yaşananlar, Altılı masanın üzerindeki baskılara ve kendi iç fikir ayrılıklarına karşı direncinin yüksek olmasında büyük rol oynadı” ifadelerini kullandı.

 

 

Uslu, Gazete Duvar’daki yazısına şöyle devam etti:

 

 

“1. 7 Haziran 2015 Genel Seçimi: Bu seçimde vatandaşlar AK Parti’nin tek başına iktidarına son vermeyi ve alternatif bir iktidar seçeneği oluşturmayı tercih etti, daha doğrusu denedi. Ancak seçim gecesi, henüz sandık sonuçları bile tam olarak belli değilken iki muhalefet partisinin lideri (Devlet Bahçeli ve Selahattin Demirtaş) herhangi bir koalisyonda yer almayacaklarını ilan etti. Böylece vatandaşın arzusu görmezden gelindi ve ülke hükümetsiz bırakıldı. Seçmenin buna tepkisi oldukça sert oldu. 1 Kasım 2015’te yinelenen seçimde her iki parti de hem ciddi oy kayıpları yaşadı hem de çok sayıda milletvekili kaybetti. MHP o türbülans nedeniyle ikiye bölündü HDP ise Türkiye partisi olma şansını yitirdi.

7 Haziran seçimi bir yandan vatandaşın alternatif arayışı içerisinde olduğunu gösterirken, öte yandan da iktidar alternatifinin elinden alınmasına hiç de hoşgörü ile bakmadığını siyasetçilere gösterdi.

 

 

‘SEÇMENLER YENİ BİR İKTİDAR SEÇENEĞİNE KAVUŞTUĞUNU DÜŞÜNÜYOR’
Seçmenler 2019 yerel seçimlerinden sonra artık yeni bir iktidar seçeneğine kavuştuğunu düşünüyor. Altılı masa ise bu umudun somutlaşmış hali. Dolayısıyla tüm liderler seçmenin masaya atfettiği önemin ve masadan çekilecek partinin muhatap olacağı öfkenin farkındalar.

2. 24 Haziran 2018 Genel Seçimi: Cumhurbaşkanlığı sistemine geçişin gerçekleşeceği bu seçimler, siyasi partiler ve seçmenlerin daha önce hiç deneyimlemedikleri özellikler taşıyordu. Öncelikle aynı anda hem cumhurbaşkanı hem de parlamento seçimleri yapılıyordu. Oysaki daha önce bu iki seçim ayrı ayrı gerçekleşmişti. Ayrıca hem seçmenler hem de siyasi partiler ilk kez “ittifak” sistemi içinde seçime gireceklerdi.

Parlamento seçiminde muhalefet partilerinin dördü (CHP, İYİ Parti, Saadet Partisi, Demokrat Parti) Millet İttifakı çatısı altında toplandı. Ancak iktidarı belirleyecek cumhurbaşkanlığı seçiminde yanlış bir varsayım ile hareket edildi. Buna göre “seçime ne kadar çok aday girerse Erdoğan o kadar az oy alır” diye düşünülüyordu. Hatta iş o kadar çığırından çıktı ki, adayların yüz bin imzaya ulaşabilmesi için partiler birbirlerine destek oldu.

Neticede Tayyip Erdoğan ilk turda en yakın rakibine 20 puandan fazla fark atarak seçildi ve bu varsayımın yanlış olduğu herkes tarafından görüldü.

Bu seçimde edinilen deneyim, anayasa reformu yapmak amacıyla bir araya gelen altılı masa liderlerinin daha üçüncü toplantıda ortak cumhurbaşkanı adayı göstereceklerini kararlaştırıp imza altına almasında büyük rol oynadı.

3. 31 Mart 2019 Yerel Seçimleri: Yarışa ortak adayla giren rakip karşısında çok sayıda adayla başarılı olunamayacağını 2018 genel seçimlerinde hem siyasi partiler hem de seçmenler öğrenmişti. 31 Mart yerel seçimlerinde muhalefet bu kez kritik illerde ortak adayla yarışmaya karar verdi. İktidar kanadı HDP’nin de bu adayları desteklemesi nedeniyle ağır bir suçlayıcı kampanya gerçekleştirdi ama muhalefet seçmenleri bu propagandayı ciddiye bile almadı. Neticede iktidar kanadı İstanbul ve Ankara başta olmak üzere ağır kayıplar yaşamak durumunda kaldı.

 

 

‘BU OPSİYONU ŞU AN KİMSE DÜŞÜNMEK DAHİ İSTEMİYOR’
Kendini muhalif olarak nitelendiren herkes iktidarla mücadele etmek için en uygun yöntemin hangisi olduğunu artık deneyimle biliyordu. Dolayısıyla altılı masanın dağılması, yeniden 2019 öncesi döneme, yani iktidar karşısında kaybedilen seçimlere geri dönmek anlamına geliyor ve bu opsiyonu şu an kimse düşünmek dahi istemiyor.

 

 

‘SEÇMEN DESTEĞİ VE BASKISI’
2019’dan bu yana yapılan çok sayıda kamuoyu araştırmasında Millet İttifakı’na oy vermiş seçmenlerin yaklaşık yüzde 75’inin partilerin birlikte hareket etmesini destekledikleri görülüyor. Geriye kalan yüzde 25’in içinde fikri olmayanlar da var, dolayısıyla partilerinin bağımsız hareket etmesini isteyen seçmen oranı ihmal edilebilir seviyelerde kalıyor. Partiler bu durumun farkında ve masaya zarar verecek işler yapmanın seçmen tarafından tolere edilmeyeceğini gayet iyi biliyorlar.

 

 

SEÇİMİN MATEMATİĞİ
Dünyadaki her seçim zaten matematiğe dayanır ama bizde ayrıca anayasa ve kanunlardan kaynaklanan çok zor bir matematik daha söz konusu: Yüzde 50+1, yüzde 7 ve yüzde 3.

Yüzde 50+1: Anayasamıza göre cumhurbaşkanı seçilebilmek için gerekli olan minimum oy seviyesidir. Şu an hiçbir partinin (sadece muhalefet değil iktidar ortağı partiler de dahil) bu oranı yakalama olasılığı söz konusu değil. O yüzden de iktidar için partilerin iş birliği yapması bir seçenek değil zorunluluk.

Yüzde 7: Seçim kanununda son yapılan değişikliğe göre milletvekili çıkarabilmek için partilerin almak zorunda oldukları minimum oy seviyesi. Bu limiti aşmanın tek istisnası ise toplamda yüzde 7’den daha fazla oy alabilecek bir ittifakın içinde olmak. Bu durumda sizin partinizin oy oranı kaç olursa olsun barajı aşmış oluyorsunuz. Bu düzenleme baraj stresi yaşamak istemeyen partiler için ittifakı mecburi hale getiriyor.

Yüzde 3: Partilerin hazine yardımı alabilmeleri için gerekli olan minimum oy seviyesi. Altılı masadaki dört parti bu hedefi gözetmek durumunda ve masanın dağılması halinde bu partilerin en azından iktidar ortağı olma olasılıkları ortadan kalkacağı için bazı seçmenlerce artık tercih edilmeme riskleri var. (…)”