AKP faşizmi iktidardayken gazetecilik yapmak imkansız

AKP faşizmi iktidardayken gazetecilik yapmak imkansız
21 Mart 2012 23:37

H&H’nin bu haftaki konuğu Yeniçağ Gazetesi’nin usta kalemi Yavuz Selim Demirağ.

H&H’nin bu haftaki röportaj konuğu, Yeniçağ Gazetesi’nin usta kalemi Yavuz Selim Demirağ.

 

Demirağ ile Türkiye’nin siyasi gündeminden basının durumuna,  MİT krizinden son çıkan kitabı Digital Terör‘e kadar pek çok konuyu konuştuk.

 

Oldukça samimi açıklamalarda bulunan deneyimli gazeteci-yazar ile röportajımızın ilk bölümünü değerli okuyucularımızla paylaşıyoruz.

 

 

 

Deniz Bilgen ÇAKIR     H&H RÖPORTAJ

 

 

-Türkiye’deki gazeteciliği nasıl buluyorsunuz. Özellikle son yıllarda olan biteni nasıl değerlendiriyorsunuz? Bir dönem gazeteci patronlar gitti, işadamı patronlar geldi diye tartışmalar vardı. Biliyorsunuz, şimdi bir de internet gazeteciliği denilen bir olgu da var….

 

Açıkcası ben internet gazeteciliğinin istikbalini çok iyi görüyorum. Batıda, Amerika’da güzel örnekleri var. Ama Türkiye’de her şeyin cılkını çıkarmaya alışık bir millet olarak, bu internet gazeteciliğinin de cılkını çıkarttık. Kaynak gösterilmeden, habercilikteki ilkeler bir tarafa bırakılarak kara propagandanın aleti haline geldi ne yazık ki internet gazeteciliği. Ama böyle devam edecek diye bir şey yok. Türkiye böyle süreçleri biraz sancılı geçirir. Onun için bu olumsuzluklar, önümüzdeki günler için belki de derlenip toplanmak için bir vesile olacak.

 

 

 

 

“AKP FAŞİZMİ İKTİDARDA OLDUKÇA…”

 

AKP faşizminin iktidarda olduğu on yılda zaten gazetecilik yapmak mümkün değil. Bir de şu hakikat var ki, sanal alemdeki internet gazetecilerinin bu dönemdeki çabaları tarihe geçecek. Bu konuda haklarını teslim etmek lazım.

 

 

-Takip ediyorsunuz yani internet medyasını…

 

Evet. Sizin sitenizi izliyorum mesela. Antiemperyalist bir tutum. Genç, dinamik bir ekip… Hoşuma gidiyor.

 

 

 

“ARTIK İKTİDAR VE CEMAAT GAZETECİLİĞİ VAR”

 

-Basından başladık, öyle devam edelim. Basındaki yandaş-muhalif ayrımlarını nasıl değerlendiriyorsunuz? Bir de tabi basın kuruluşlarının ekonomik bağlantıları var. Patronların sahip oldukları şirketler var?

 

Artık işi sadece gazetecilik olanların dönemi sona erdi. Ilıcaklar, Simaviler vardı, bitti. Ama patron gazeteciliği bitmeyecek. Hatta daha da vahimi, patron gazeteciliği, iktidar gazeteciliği olacak. AKP faşizmi sürdüğü sürece bundan kaçış yok. Bakın mesela Sabah grubuna. Başında ‘damat’ Albayrak var. Diğer kuruluşlara bakın, eski milletvekilleri var.

 

 

-Şimdi bunların yanında bir de Cemaat gazeteciliği üretildi biliyorsunuz…

 

Evet. Asıl tartışılması gereken bunlar zaten. Gazeteler bedava dağıtılıyor. Binlerce gazete… Bu değirmenin suyu nereden geliyor? Bunun araştırılması lazım.

 

 

-Basın gibi bir gücü kimsenin bırakmaya niyeti yok yani. Patron gazeteciliği sona ermeyecek diyorsunuz.

 

Hayır bitmeyecek. Bakın Aydın Doğan’a…. Bu kadar baskıya rağmen yaptığı işlere bakın. Enerjiden tutun da sanayiye, inşaata kadar hepsini yapıyor. Ciner grubuna bakın. Türkiye madenlerinin yüzde seksenini işletiyor. Bunlar elindeki silahı asla başkalarına vermeyecek.

 

 

-Basın-iş dünyası ilişkisi bu kadar girift olunca basın özgürlüğü açısında problem çıkmaması mümkün değil. Sonuç olarak bu insanlar işadamı, ticaret yapıyorlar… Dolayısıyla bu gücü vermek istemiyorlar ama ya iktidar?

 

Tabi doğru diyorsunuz. Bu gücü başkalarına vermeyecekler ama iktidarın emrine vermek zorunda kaldılar artık.  Kapitalist sistem sürdüğü müddetçe de bu böyle devam edecek.

 

 

 

“ÇIKARIN OLDUĞU YERDE İDEAL YOKTUR”

 

-Az önce cemaat gazeteciliğinden bahsettiniz… Cemaat sözü geçmişken, son günlerde medyada yer alan Cemaat-AKP çatışması iddialarına ne diyorsunuz?

 

Ben her iki grubu da yakından takip eden bir gazeteciyim. Her iki grup da kendi çıkarları doğrultusunda hareket ediyor. Bir çatışır gibi görünüp, üç gün sonra hiçbir şey olmadığını iddia edecek kadar bu işleri bilirler. AKP iktidarda kalma hesabı yaparken, cemaat dediğimiz tayfa da ne kadar faydalanabilirim hesabı yapıyor. Dolayısıyla birbirlerinden kopmayacaklar. Ortak çıkarları var. Menfaatin olduğu yerde ideal diye bir şey yoktur. Kol kola beraber yürümeye devam edecekler yani.

 

 

 

 

 

“MUHALEFET DAHA SERT OLMALI”

 

 

-Biraz da muhalefeti konuşalım. Son dönemlerdeki muhalefeti nasıl değerlendiriyorsunuz?

 

Türkiye’de keşke daha sert bir muhalefet olabilse. Son zamanlarda AKP faşizmi büyük açıklar vermeye başladı.  Muhalefetin, iktidarı her gün sallaması lazım bu açıklarla. Demirel’in meşhur bir sözü vardı “Gök kubbeyi başınıza geçiririm”diye. Eskiden, muhalefet hükümetleri öyle eleştirirdi ki meydanlar dolardı. Ecevit’i, Türkeş’i , Erbakan’ı hatırlayın…

 

Bugün ne yazık ki Erdoğan’ın sağlığı üzerinden muhalefet yapmakla sınırlı kalınıyor. “Erdoğan gittikten sonra, cumhurbaşkanı olursa, AKP dağılırsa” hesapları yapılıyor.

 

 

“CHP’NİN İLETİŞİM EKSİKLİĞİ VAR”

 

Muhalefet, iktidar olmak için ciddi projeler ortaya koymalı. Geçen seçimlerde, Sayın Kılıçdaroğlu’nun getirdiği rüzgarla ben CHP’nin en az %40 oy alacağını düşünmüştüm ama olmadı. Bunun irdelenmesi lazım. Neden olmadı. Halk inandırılamadı mı? Demek ki eksiklikler vardı.

 

CHP ve MHP’nin AKP’ye karşı gereken iktidar hırsı ve planı olduğunu düşünmüyorum. Artık CHP o performansı göstermeli. Sık sık değişen kadrolar var. Kılıçdaroğlu’nun gayretlerine rağmen olmuyor.

 

Halkta,  Mustafa Kemal’in kurduğu CHP çizgisinden çıktı mı şüpheleri oluştu. CHP’nin güneydoğuda, doğuda daha fazla var olması lazım. Neden böyle, nasıl oluyor bunların oturup çözülmesi lazım.

 

CHP yönetimi tüm bunları bilim adamlarıyla, siyaset bilimcilerle, gazetecilerle oturup günlerce tartışmalı.

 

 

-Peki bu sorunlar nasıl çözülür. Gazeteci gözüyle siz nasıl bakıyorsunuz…

 

CHP’de seçimden önce Sayın Kılıçdaroğlu’nun ciddi projeleri ve vaatleri vardı. Ama CHP’nin ciddi bir iletişim problemi var. Ben gazeteci olarak haberdar değilsem, halk nasıl haberdar olacak.
Burada bir sorun var. İnandırıcılık sorunu da var. Bu sorunların çözüme ulaştırılması gerekiyor.

 

 

“AKP İÇİNDE ÇEKİŞME VAR AMA…”

 

-Basını konuştuk, muhalefeti konuştuk. Biraz da iktidarı konuşalım. Başbakan ile AKP birbiriyle çok iç içe. Bir çok insan, Erdoğan giderse AKP biter diyor. Sizce?

 

Erdoğan’ın fenomen olduğunu kimse inkar edemez. AKP eşittir Erdoğan. AKP’nin her ne kadar kurucu sac ayakları Bülent Arınç, Abdullah Gül, Abdüllatif Şener ve Recep Tayyip Erdoğan gibi görünse de, o sac ayaklarından biri olan Şener, işin farkına erken vararak çok önceden çekildi.

 

 

-Peki Erdoğan’ın parti üzerindeki bu hakimiyeti sorunlara neden olmuyor mu? Sık sık medyada bu tip çekişmeler olduğuna dair haberler yayınlanıyor…

 

Bu üçlü arasında çekişmeler varsa da patron hep Erdoğan. Ona karşı herhangi bir girişime kimsenin cesaret edeceğini sanmıyorum. Erdoğan’ın cumhurbaşkanlığına çıkışı, AKP içinde üç dönem üst üste seçilmeme vaadi dolayısıyla büyük rahatsızlıklar var. Bülent Arınç, Abdullah Gül ile Erdoğan arasında değiş tokuşu, Putin-Medvedev ilişkisine benzeterek bir beklentinin içinde. Kaldı ki AKP’nin kuruluşundaki milli görüş omurgası da Arınçtır.

 

 

“ANAYASA MAHKEMESİ ERDOĞAN’IN İŞİNE GELİR”

 

-Arınç yeteri kadar etkin olabiliyor mu parti içinde sizce? Bir de Cumhurbaşkanlığı meselesini sormak istiyorum…

 

Halihazırda Arınç AKP’de etkin ama Erdoğan’a rağmen etkin. Bir şey yapma şansı yok. Kamuoyu şunu ıskalıyor; herkes cumhurbaşkanlığı seçiminin küçük bir operasyonla yedi yıl olacağını sanıyor. Ama bugün CHP Anayasa mahkemesine başvuruyor. Bu iş iptal edilecek. Ağustos ayında Gül’ün süresi doluyor. Anayasa Mahkemesi iptal ettiğinde, Erdoğan dönüp kendi camiasına “Bu Anayasa mahkemesi partimizi üç defa kapatmaya çalıştı. Ne yapalım, bunlar böyledir” diyerek çıkardığı yasanın arkasında durmakla beraber “Cumhurbaşkanını halk seçecek. İlk seçilen de ben olacağım” diyecek. Yani işine gelecek.

 

 

Devamı gelecek…