Akciğer kanserine neden olan asbest ölüm saçıyor!

Akciğer kanserine neden olan asbest ölüm saçıyor!
30 Ekim 2021 08:30

Akciğer kanserine neden olan asbest ölüm saçıyor. Asbest Uzmanı Yıldız, evlere dahi bu zehrin girdiğini ifade ediyor. Asbest nedeniyle yakınlarını kaybedenler “Hastalık öldürüyor. Kimse bizi dikkate almıyor” diyor.

 

 
BirGün’den Filiz Gazi’nin haberine göre, ülkede geçen yıl yaklaşık 233 bin kişiye kanser tanısı konuldu. On binlerce kişi ise hastalık nedeniyle öldü. Akciğer kanserine neden olan minerallerden biri asbest. Dünya Sağlık Örgütü, asbestin, “mezotelyeme” (Akciğer zarı kanseri) kesin olarak yol açtığını duyurduğunda yıl 1980’di. Örgüte göre, asbestle bağlantılı hastalıkların ortadan kaldırılabilmesi için en etkin yol, her tür asbestin kullanımına son vermekti. Asbest, 1990’lı yıllarda birçok Avrupa ülkesinde yasaklandı. Ülkede ise asbest üretimi ve kullanılması 2010 yılında yasaklanabildi.

Ancak sorun bitmiş değil. Daha önceden kullanıma girmiş olan asbestli maddelerin sökümü, yıkımı, tamiratı, bakımı nedeniyle işçiler asbete maruz bırakılıyor. Üstelik asbestin sebep olduğu “mezotelyoma” hastalığına yakalananlar sadece fabrikalarda çalışan insanlar değil.

 

 

ÖLÜMLER BELGELENMELİ

 

 

İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği Meclisi’nden (İSİG) Akademisyen Aslı Odman, “Fabrikada, madende çalışmıyor olabilirsiniz. Fabrika yakınında oturuyor olabilirsiniz ya da evinizin dibinde bina yakılırken bu minerale maruz kalabilirsiniz” diyor.

Ülkede ilgili mevzuata göre bina ya da fabrikaların yıkımında bütün tehlikeli maddelerin ayrıştırılması ve bertaraf edilmesi gerek. Ancak pratikte durum hiç öyle değil. Odman, “Mevzuata göre dışarıya bir zerre bile toz çıkmayacak şekilde, pandemi sürecinden bildiğimiz astronot kıyafeti ile full sökülmesi lazım” ifadelerini kullanıyor ve ekliyor: “Kartal’da kentsel dönüşüm alanı içinde 1999’da kapanmış, asbestli çatı üreten İzocam Fabrikası duruyor. Bu fabrikadan yüzlerce işçi geçti. Ne yazık kansere yakalanmama ihtimalleri çok az. Yalova’da da böyle bir fabrika vardı. 2010’da kapatılmış açık asbest madenleri halen bulunuyor. Haliç Külliyesi’nde çalışmış belli yaşlardaki insanların geriye dönük olarak kanser türleri belgelense onların asbestle ilişkisi kurulabilir. Bütün ölümleri belgeleyecek bir çalışmaya ihtiyaç var.”

Odman, şöyle devam ediyor: “1990’ların ortasına kadar asbestli izolasyon malzemesi en ucuz ve en fazla kullanılan malzemeydi. 1970’lerin sonu, 1980’lerin ortası ve 1993’te üç kez pik yapıyor. Bu senelerde çok fazla bina yapılmış. O yıllarda yapılan üç binanın birinde asbest olmama ihtimali yok.”

 

 

ASBEST EVLERİMİZDE

 

 

Asbest Söküm Uzmanı Kenan Yıldız ise konuyla ilgili bir hafta kadar önce çıkan yönetmeliği hatırlatıyor. Fakat yönetmeliğin önlem alma amacı taşımadığına dikkat çekiyor: “Bu yönetmelik 1 Temmuz 2022’de yürürlüğe girecek. Bu tarihe kadar binalar kontrolsüz bir şekilde tüm Türkiye’de yıkılacak.”

Binaların yıkım ruhsatını belediyeler veriyor ve buna göre asbest envanter raporu isteniyor. Yıldız, örneğin kentsel dönüşüm bölgesi olan Gaziosmanpaşa Belediyesi’nin bugüne kadar hiçbir firmadan asbest raporu istemediğine vurgu yapıyor: “Bir asbest raporu bin 500- 2 bin TL’yi geçmiyor. Belediyeler, müteahhitleri müşteri gibi görüyorlar. Manipüle edecek asbest firmalarına yönlendiriyorlar.”

Yıldız, kentsel dönüşüm sonuçları dışında hafriyatların döküldüğü sahalara dikkat çekiyor: “Bütün hafriyat döküm sahalarına asbesti tespit edebiliriz. Buralarda binlerce insan çalışıyor. Bir de nakliyeciler var. O çöp kamyonları sokak sokak tozu dumana katarak, evlerimizin önünden geçiyorlar. İzmir’deki tehlike daha da büyük. Burada Aliağa’da gemi söküm tesisleri var ve birçok geri dönüşüm tesisi Aliağa’da. Tersanelere girmemize izin verilmemişti, sokaklardan topladığımız örneklerde asbest tespit etmiştik. Yani geçmiş olsun, artık asbest evlerimizde!”

Asbestin, ısı ve su geçirmeyen özellikleri nedeniyle kırsalda evlerin sıva ve badanada, damlarında izolasyon maddesi olarak yaygın kullanıldığı biliniyor. 20 yıldır Anadolu’da özellikle çevresel asbest ve maruziyeti üzerine çalışan Jeoloji Yüksek Mühendisi ve Tıbbi Jeoloji Uzmanı Eşref Atabey, asbestin Anadolu’daki izi için köy köy gezmiş biri olarak biliniyor.

 

 

Atabey, şunları dile getiriyor:

 

 

“Asbest bulunduran kayaçlar üzerinde kurulan köyler, bu zeminden kaynaklı asbest tozundan etkileniyorlar. 1930’dan itibaren 1970’lı yıllara kadar ev yapma kültürünün ilk yıllarında daha çok çevredeki malzemeler kullanılmış. Tuğla kiremit, kireç, çimento bulamadığı, maddi durumu yetmediği için çevredeki malzemeleri deneme yanılma yoluyla kullanmışlar. Asbest malzeme sedef gibi parlaktır, beyazdır. Bir de üstüne görmüşler ki su geçirmiyor. Toprak damlı evlerde çatılarda kullanılmış. Araştırmalarıma göre, Türkiye’de 45 ildeki 87 ilçe sınırları içindeki toplam 203 köyde asbest zuhur ve yatakları bulunmakta. Yerleşim yerleri içindeki en riskli köy sayısı 63, ilçe merkezi 2’dir. Türkiye’de çevresel asbest riski altındaki toplam nüfus yaklaşık 72 bin kişidir. Urfa’da Siverek ve Eskişehir’de Mihalıççık ilçe merkezi en riskli bölge. Eskişehir yolu girişinde Mihalıççık’ta asbest işleme fabrikası vardı. Daha sonraki yıllarda yıkıldı, şimdi bir inşaat şirketinin atölyesi olarak kullanılıyor. Burada tonlarca asbest yığını halen duruyor. Bununla ilgili girişimlerim oldu, CİMER’e başvurdum, çeşitli yerlere dilekçe verdim. Türkiye’de hangi yerlerde asbest var tek tek açıkladım. Sağlık Bakanlığı, ‘Türkiye Asbest Strateji Planı Raporu’na göre 379 köyde asbest riski olduğu belirtilmiş. Ancak hangi köylerin asbest riski altında olduğu açıklanmıyor. Aradan 7 yıl geçmesine karşın herhangi bir önlem de alınmıyor.”

 

 

BİR AİLEDEN İKİ CAN GİTTİ

 

 

Asbeste bağlı mezotelyeme hastalığı nedeniyle yaşamını yitiren Haydar Yıldız’a 2011 yılında İstanbul Zeytinburnu’ndaki Yedikule Göğüs Hastalıkları Araştırma Hastanesi’nde tanı konuluyor. Yıldız 2017’de, 49 yaşında vefat etti. Eşi Yeter Yıldız’la konuşuyoruz: “Hadımköy’de bir demir fabrikasında çalışıyordu. Uzun yıllar ayrı ayrı fabrikalarda çalıştı. Eşimi yedi yıl boyunca hastaneye götürüp, getirdim. Öleceğini biliyordum, çok eziyet çekti. 40’ın üzerinde kemoterapi gördü. Işın tedavisinin sayısını hatırlamıyorum.” Yeter Yıldız, kısa süre önce eşinin kardeşinin de aynı hastalıktan öldüğünü söylüyor: “Teşhis konulduktan sonra doktorlar eşimin memleketi olan Erzincan’da ‘beyaz toprak’ hastalığı diye bir şeyden bahsetti. Önceden duvarlara sıva için sürüyorlarmış. 5-6 ay önce eşimin kardeşini de aynı hastalıktan kaybettik. Eşim gibi fabrikada çalışmamıştı, ev hanımıydı.”

 

 

BU BİR KADER DEĞİL, NEDENİ VAR

 

 

Bir başka asbest kaynaklı ölümü çevre mühendisi olan Çiğdem Yıldız’dan dinliyoruz. Babası Erol Yıldız’a Mayıs 2013’te “mezotelyeme” teşhisi konulduğunu ve zor bir süreçten sonra 2014’te öldüğünü söylüyor: “Babamın bacağından iki tümör çıktı. Tomografi sonrası direkt ‘nerelisiniz’ diye soruldu. Malatya, Hekimhan’lıyız. ‘Ak toprak’, ‘höllük’ denen toprakla evler sıva yapılıyormuş. Sonra bu hastalıkla karşılaşınca öğrendik ki, bu toprak kanser yapıyormuş.” Yıldız, aynı zamanda “Asbest Mağdurları Grubu” kurucusu. Yakınlarını kaybedenlerle ulaşmaya çalıştığını ifade ediyor: “Gerçek şu ki asbest öldürüyor. Bir çocuk her gün yıkılan bir binanın yakınındaki parkta oynuyor, o çocuğun 15 yaşında ölmesini ister miyiz? Bu hastalık kader değil, ortaya konmuş bir sebebi var. Hastalık sürecini yaşayanlar ve hekimler biliyor. Babamla bir sakin günümüz olmadı. Çaresiz, acı çeken bir insan karşısında kalakalıyorsunuz. Ölene kadar asbest tehlikesini anlatmaya, duyurmaya çalışacağım.”