18 Mart, küresel saldırıya dur demektir
16 Mart 2020 18:24
Aziz Türk milleti! 18/Mart/2020 Çarşamba günü, Çanakkale zaferi ve şehitleri anma günüdür. Halkın Habercisi ailesi olarak, Çanakkale başta olmak üzere tüm aziz vatan şehitlerini Rahmetle anar. Ruhları şad, mekanları cennet olsun. “İNNALİLLAHİ VE İNNA İLEYHİ RACİUN”
Numan ALADAĞ H&H YORUM
Değerli okuyucularımız,
Kahramanlık destanlarıyla dolu Türk tarihi küresel saldırılara dur diyen şeref levhalarıyla, mazlum milletlere ilham kaynağıdır…
Kısaca temas edeceğimiz o destanlardan biri; Birinci Dünya Savaşın da yazılan Çanakkale Zaferimiz, diğeri de Avusturalya-Silver şehri Brokin Hil de ki, iki Kahraman Türk şehidin destanıdır.
Büyük Türk Milletinin, bölünmez bütünlüğünü bozmayı hayal edenler, Türk Ordusu, Türk Ulusu kadar eski bir geçmişin sahibi olduğunu unutmamalıdır…
Gerçeklere ve tarihte yeri silinmeyecek Çanakkale Zaferi. Türk Milletinin ülkesi ve milleti ile bölünmez bütünlüğünü. anarşik-ekonomik terör ve raf bedeli şartı faaliyetleri ile bozma hayalinde olanlar, bu ihanetliklerinden bir an önce vazgeçmelidirler.
Değerli okuyucularımız, raf bedeli şartı, anarşik-ekonomik terör ve her türlü ahlaksızlıkların meydana gelmesinin kapılarını açan anahtar olduğunu unutmamalıyız?
Raf bedeli şartını uygulayan ve ayrıca domuz eti ürünlerini satan Türkiye genelinde binlerce mağaza zinciri olan bu mağazalar, 12-15 yaşında ki sığır etine de dana eti diye Türk Milletine zulüm etmektedirler. Soru? neden sığır eti diye belirtilmiyor? Bu mağazalar, bir hizmet sektörüdür. Neden hep dana eti diye bizleri aldatıyorlar?
Bu mağaza zincirleri, yerel ürünlere ve yerli sermayeye önem vermedikleri zaman; Allah korusun Türk Milleti için çok ama çok büyük bir tehlike olduğunu, “RAF BEDELİ ŞARTI” uygulamasının, dış düşmanlardan daha tehlikeli bir düşman olduğunu düşünüyorum.
Yerli sermaye tarafından üretilen ve yerel ürünlere başta su olmak üzere her türlü ürünleri binlerce mağazalarının raflarında yer alması şarttır.
Eğer yerli sermaye’ye önem verilmediği zaman, ekonomik dar boğaza girip, raf bedeli şartı Çanakkale savaşı kadar tehlikelidir.
Raf bedeli şartı uygulamasının ekonomik terör kapsamında sonuçları olacağı nedeniyle, en başta Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın ülke yönetim sürecinde ekonomik dengeleri, üretim sürecinde yarattığı sonuçları nedeniyle işlerini aksatıp, zora soktuğunu düşünüyoruz.
Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti, acilen raf bedeli şartı ile ürün alan ve domuz eti ürünlerini satan mağazalara dur demesi gerekir.
Bu mağazalarda elbette ki, corona virüs ve oluşan diğer mikroplar, her türlü hastalıkların meydana gelmesine sebep olacaktır.
Dünya gündeminde ki corona virüsü’nün Türkiye de azalmasını istiyorsak o zaman, mağazalarında domuz eti ürünlerini satan raf bedeli şartı lideri olan mağazalar zincirleri, acilen kontrol altına alınmalıdır ki, Türk Milleti sağlıklı olsun.
Riyakarlık duyguları ile Fetö gibi hem Kurbanlık kesimi hem de domuz eti ürünlerini, helal ürünlerle aynı yerde satılıyor. Bu riyakarlık değil de nedir?
Raf bedeli şartı, Çanakkale savaşı gibi savaşlarla karşılaşmak kadar tehlikelidir. Allah korusun. Onun için, Raf bedeli şartını ve domuz eti ürünlerini satan mağazalar zincirinin, yaptığı işleri sizlerin bilgisine sunup, paylaştık:
NOT: Raf bedeli şartının, 18 Mart Çanakkale Zaferi il ilgisi olup olmadığını, siz değerli okuyucularımız kararı verin.
Türk Milleti hakkında Alphonse De Lamartine’nin özdeyişinde, diyor ki: ”Türkler, bir ırk ve Millet olmak haysiyetiyle yeryüzünün en şerefli insanlarıdır. Bütün içgüdüleri asilanedir, aşırı coşku içinde yaşayan duygulu bir millettir. Onların yurdu efendiler diyarıdır; kahramanlar şehitler ülkesidir. Bence insanlığa şeref veren böyle bir milletin düşmanı olmak, insanlığın düşmanı olmaktan farksızdır. Böyle bir lekeden Allah beni korusun.” bu özdeyiş, Fetö denen riyakar “İhanet şebekesi” gibi. aynı zihniyette olan başta ekonomik terörün bir dilimi olan raf bedeli şartı ile Türk sanayicisini-çiftçisini. dar boğaza sürükleyen ve diğer terör örgütleri, haddini bilmelidir.
Yıl 1914: Avusturaliya-Silver şehrine yerleşmiş Türk asıllı iki Osmanlı çalışarak hayatlarını kazanmaktadırlar. Çanakkale Savaşı sırasında Halifeleri’nin İngilizlere karşı Sancak-ı Şerifi çıkardığını ve bütün İslam alemini cihada çağırdığını öğrenirler. Bu sırada Çanakkale cephesine sevk edilmek üzere Avusturalya’nın her bölgesinde asker toplama seferberliği başlamıştır.
İki isimsiz Kahraman Türk, bu gelişmeleri öğrendikten sonra şehrin valisinin karşısına çıkıp şöyle bir öneride bulunurlar:
”Halifemiz size karşı savaş ilan etmiş. Türk İslam ahlakına ve tarihine göre bizim de buna icabet etmek namus borcumuz ve vazifemizdir. Fakat biz sizin bu kadar zamandır ekmeğinizi yedik. Bırakın gidelim. Sizinle cephede savaşalım. Burada size karşı bir harekette bulunmayı nankörlük sayıyoruz.” Vali gülmüş ve iki isimsiz kahraman Türk’ün taleplerini reddetmiş:
”Bizi tehdit mi ediyorsunuz? Haddinizi bilin, edebinizle oturun yerinizde” İki Kahraman Türk de:
”Eh ne yapalım, bizden günah gitti” diye söylenerek uzaklaşmışlar.
Hemen neleri varsa hepsini satmışlar. İki makinalı tüfek alıp bol cephane edinmişler. Sonra?
Sonra da Çanakkale’ye gönderilmek üzere limana sevk edilecek olan Anzak askerlerini taşıyan trenin geçeceği dar bir boğaza gidip mevzilenmişler. Namazlarını kılıp helallaştıktan sonra, kazdıkları siperlere yerleşmişler.
Üzerinde elde dikilmiş bir Osmanlı Bayrağının dalgalandığı bu siperlerin hizasına tren gelince, raylar üzerine yığılan taşlar treni durdurmuş ve o tren, yedi yüz Anzak askerini taşıyan tren de. ölü ve yaralıları orada bırakmak zorunda kalmış.
Etraftaki tepelerde Osmanlı kuvvetini arayan Avusturaliya ordusu, bütün bu savaşı verenin sadece iki şehit Kahraman Türk olabileceğine çok zor inanmış. Neredeyse bizim bugünkü aydınlarımız kadar gafil olan ve Türk İslam kültürünün ruhundaki hakimiyetini bilemeyen İngiliz valiye de o iki Kahramanın Mübarek na’aşlarını selamlamaktan başka yapacak bir şey kalmamış.
Değerli okuyucular,
Bendeniz Numan Aladağ, 18/Mart/1998 yılında Avusturalya’nın Queensland eyaletinin başkenti Brisbane’deki, Anzak törenlerine katılmak nasip oldu. İki Anzak askeri, biri 17, biri de 19 yaşında Çanakkale savaşına gönderilmişler. 1895 doğumlu Dwight Mannix ve 1897 doğumlu Will Science isimli Anzaklar, çantamdaki Türk Bayrağı çıkartmasını görünce hemen yanıma gelip sevincinden bana sarılarak gözleri yaşardı. Tören bittikten sonra beni yemeğe davet ettiler; kendilerine dedim siz benim misafirim olun, Türk kebabını özlemişsinizdir. Will Sience dedi biz misafirperverliği Türklerden öğrendik olmaz ve ben yine ısrar edince davetimi kabul ederek, Brisbane de en meşhur Türk kebapçısı Kıbrıs Türkü Ahmet İsmail Emi’nin lokantasına götürdüm, lokanta da Türkleri görünce sevincinden ne yapacaklarını şaşırdılar. Yemeğimizi yiyip hesabı istedim Dwight Mannix lavaboya gidince gizlice hesabı ödemiş. Yalnız bizim masanın’ kini değil, garsona demiş lokantada ne kadar Türk varsa hesabını ben ödeyeceğim diyerek hesabı ödemiş. Benim üzüldüğümü görünce, Mr. Numan Aladağ, Türk Milleti dünyanın en misafirperver Milletidir. Dünya tarihindeki yerini almış ve kendisini kanıtlamıştır. Vedalaşırken Numan Aladağ, Allah aşkına sana maddi manevi nasıl yardımcı olabiliriz ısrarları beni duygulandırdı. Atalarımızın, Türk geleneklerini uygulayarak bizlere bıraktıkları bu miraslara sahip çıkmalıyız. O törende Atalarımız, Allah korkusunu ve Türk geleneklerini uygulamasalardı, büyük eleştiri ve tepkilerle de karşılaşabilirdim!
KAHRAMAN TÜRK MEHMETÇİĞİ’NİN, KALBİNDEKİ ALLAH KORKUSU VE RUHUNDA Kİ, MERHAMETİN ZİRVELEŞTİĞİ AN:
Avusturalyalı Horold Vlive Newman anlatıyor: ”30 Haziran günü aralık arazide, siperlerimizin hemen yakınında sinmiş üç Türk askeri bulunduğunu görmüştüm. İçlerinden biri durmadan beyaz bir mendil sallamakta idi, diğer ikisinin ise çok ağır yaralı oldukları anlaşılıyordu. Aramızdaki mesafe 25-30 adım kadar vardı. Bir anda verdiğim kararla, karşılaşacağım tehlikeyi göze alıp siperden dışarı fırladım. Olanca gücümü kullanarak yaralıları taşımaya başlamıştım. 5-6 dakika kadar sürmüş olan bu iş Türk tarafından hiç bir müdahaleyle karşılaşmadım. Halbuki, onlar isteselerdi, anında avlanabilecek çok güzel bir hedef durumunda idim.” Hemen aynı günlerde benzeri bir olay daha başımdan geçti. Türk askerlerinin bizim ön siperlerimize kadar geldikleri bir hücum sonunda, bazılarının çekilmeyerek orada kalmış olduklarını görmüştük. İçlerinden birinin ağır yaralı olmasına elinden silahı bırakmıyor, ateş etmeye devam ediyordu. Nihayet mermisi tükenince, yanına sokulabildik. Baygın haldeydi. Hemen sargı yerine taşıdık. Yaralarından akan kan, iç çamaşırlarını vücuduna yapıştırmıştı. Doktor onları keserek çıkardıktan sonra ancak yaraları sarabilmişti. Bu askerin metaneti, cesareti, orada olanların hayret ve takdirini kazanmıştı. Çok geçmeden geriye, hastahaneye sevk edilmiş bu yiğit delikanlının hayatı kurtarılabilmiş miydi, hala merak ederim.”
”Savaşta bizleri en fazla etkileyen durumlardan biri de, Türk askerlerinin centilmenlikleri olmuştur. Anzak koyu açıklarında demirlenmiş bulunan hastahane gemimiz, Türk topçusu tarafından daima büyük bir dikkatle korunmuştur. Zaman zaman savaş gemilerimiz hastahane gemisine yaklaşınca, Türk topçusu Kızılhaç işaretini taşıyan gemiye zarar vermemek için hemen ateş kesmekten geri kalmıyordu. ”Bunlar ve benzeri olaylar, birliğimizin bütün mensupları üzerinde derin bir saygı ve sempati uyandırmakta gecikmemişti. Pek çoğumuzun düşünce ve kanaatini de ifade ettiğimden emin olarak belirtmek isterim ki, Türklerin karşımızda değil, bizimle aynı safta olmalarını yürekten arzulamıştık. O dehşet verici savaş içinde bizler, Türk askeri’ni ”Coni Türk” olarak tanımış ve hayranlık duymuşuzdur.
İlerlemiş yaşlarımda yürekten dileğim, Türkiye ile Avusturalya arasında sağlam bir dostluk kurulup sürdürülmelidir.”
Türk Milleti, Peygamberimiz Hz. Muhammed (s.a.v.) hadis-i şeriflerinde: ”Vatanı sevmenin imanın bir gereği” olduğu gerçeğine inanmış ve bu uğurda ya şehit ya Gazi olmayı şereflerinin en büyüğü saymış bir millettir.
Kendilerini ”Dünyada emsali görülmemiş galibiyetlerin mümessilleri…” Türklük hamuru ve İslamlık şuuru ile yoğrulmuş kahraman Türk Mehmetçiğinden Çanakkale de öylesine bir ders aldılar ki, bu yenilginin acısını asla unutamayacaklardır.
1914, Birinci Dünya Savaşı bütün şiddetiyle devam etmekte… Düşmanlar hepbirlik olup çeşitli bölgelerden topraklarımıza girmek için sürüler halinde saldırmakta… Mehmetçik’te, Vatan için, Millet için, İslam dinini ve iman için var gücü ile savaşmakta, kızgın çöllerde, karlı dağlarda menkıbeler (Din büyükleri) yazmakta…
Çanakkale’de kazanılan zafer, savaşın ve tarihin akışını değiştirmiştir. Çanakkale’de donanım ve maddi imkan bakımından kendisinden güçlü ordulara karşı, inanılmaz bir direniş gösterilmiş, üstün cesaret ve özveriyle, ”Çanakkale geçilmez” dedirten, eşine nadir rastlanan ve Büyük Türk Milletinin, ülkesiyle, Milletiyle bölünmez bütünlüğünü bozma hayalinde olanlara karşı, anlamlı bir Kahramanlık destanı yazılmıştır.
Ay-Yıldızlı Şanlı Türk Bayrağının dalgalandığı topraklarda yaşayıp, başta Suriyeliler olmak üzere hayatlarını idame edenlerin ve yabancılar iyi bilmelidirler ki, Türk İslam Dünyası gerektiğinde bu gün de, yarın da Vatanına göz diken iç ve dış da ki, anarşik-ekonomik terörlere, tarihte olduğu gibi, bu gün de layık oldukları dersi vermeye hazırdır.
Ey Büyük Türk Milleti!
Bu mübarek 18 mart günü, Cenab-ı Allah’ın iltifatına mazhar olan aziz Vatan şehitlerimize Kur’an-ı Kerim okumasını bilenler Kur’an, bilmeyenler ise bildiğimiz Sureleri okuyup ruhlarını şad edelim. Şanlı tarihimizi ve Çanakkaleyi unutmayalım.
Türkiye Cumhuıriyetinin kurucusu Gazi Mustafa Kemal ATATÜRK: ”Kur’an-ı Kerim okumasını bilenler okuyarak önde, bilmeyenler ise kelime-i Şahadet getirerek arkada yürüdüler. İşte Türk Askerindeki ruh ve iman kuvveti budur. Çanakkale Zaferini bunun yüzü suyu hürmetine kazandık.” diyor.
18 Mart, Çanakkale Zaferini ve şehitleri anama günüdür. Cümle Vatan şehitlerini, Türkiye Cumhuriyetinin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk’ü, Mareşal Fevzi Çakmak’ı, rahmetle, Gazileri Minnetle anar. Hasta ve yaralılara acil şifalar dileriz.
Kaynakça:
Hadis-i şerifler. Diyanet işleri başkanlığı 635 no’lu yayın. Mehmetçik ve Anzaklar. Baha Vefa Karatay.
Numan Aladağ’ın, 1995-2020 yılları arası gezi notları. Doruk dergisi Sayı: 1, Yıl: 1 Ağustos/1976
Yazarın Son Yazıları:
Aziz Atam, ruhun şad mekanın cennet olsun
‘CUMHURİYET’, bizi biz yapan ortak değerimizdir
Hicri yılbaşında huzur ve bereket bizimle olsun