YETER Kİ HUZURUNUZ KAÇMASIN!

YETER Kİ HUZURUNUZ KAÇMASIN!
17 Şubat 2012 12:53

Y-CHP Genel Başkanı, MİT Müsteşarı Hakan Fidan’ın İstanbul Özel Yetkili Ağır Ceza Mahkemesi’ne ifade için çağrılması ile ilgili olarak:”İnsanlar sabah gazetelerin manşetlerine bakarken ürküyor, bir bakıyorsunuz bir gün MİT Müsteşarı çağrılıyor, öbür gün bakıyorsunuz Genelkurmay Başkanı tutuklandı. Yargılama olacaksa huzur içinde olsun” dedi…

Kılıçdaroğlu; adalet dağıtmadıkları, siyasi iradenin isteğini yerine getirdikleri, temel hukuk ilkelerini çiğnedikleri ve böyle oldukları için de mahkeme özelliği taşımayan özel görevli ağır ceza mahkemeleri için:”Bu mahkemelerde yapılanlara yargılama denemez, bu nedenle yasal dayanaklarını teşkil eden CMK’nun 250, 251 ve 252’nci maddeleri derhal kaldırılmalıdır” sözlerini bir türlü söyleyemiyor!.. Aslında Cumhuriyeti kuran, çok partili parlamenter sisteme geçerek, o tarihten bu yana demokrasi yerleştirmek için yoğun çaba harcayan bir partinin genel başkanından şu sözleri de duymak isterdik: İktidara geldiğimizde özel görevli mahkemelerden verilen evrensel hukuka aykırı kararlar nedeniyle, ortaya çıkan bütün mağduriyetleri gidereceğiz. Bu tür kararları yok sayacağız. Bizim iktidarımızda bütün yargılamalar, doğal yargıç ilkesine da bağlı kalınarak, çağdaş hukuk sistemlerinin öngördüğü prensipler ve uluslararası sözleşmeler göz önünde tutularak, adil olarak yapılacaktır. Ayrıca kamu gücünü kötüye kullanarak, insanlara haksızlık yapanlar ve halka bu kötü günleri yaşatanlardan da mutlaka, aynı bağımsız mahkemelerde hesap sorulacaktır. Ama her kim olursa olsun adil bir şekilde yargılanacaktır!..

Y-CHP’nin Genel Başkan’ı Kılıçdaroğlu, bu sözleri nedense söyleyemiyor! Acaba onu CHP’nin başına getiren güçler, izin mi vermiyor? Yoksa Y-CHP’den beklenen: Rejimi dönüştürmek için en önemli işlevi üstlenen bu mahkemeleri, meşru ve adil göstermek gibi bir görevi mi var? İhanet sayılacak böyle bir görevi, Kılıçdaroğlu ve ekibi kabul mü etti? Eski Genelkurmay Başkanı Orgeneral Yaşar Büyükanıt’ın, özel görevli ağır ceza mahkemesinde yargılanmasını istemenin başka ne anlamı olabilir? Dolmabahçe’de, Başbakanla yapılan ve “mezara kadar gideceğini” söylenen o konuşmanın sırlarının, bu mahkemede açıklayacağına inanmamız mı isteniyor?.. Aynı şekilde ne zaman söz, Mustafa Balbay ile Mehmet Haberal’ın uzun tutukluluk sürelerine gelse, mutlaka:”Biz yargılanmasınlar demiyoruz…” cümlesi konuşmanın bir yerine yerleştiriyor!… Tam aksine, “Biz bu mahkemelerdeki yargılamalara güvenmiyoruz ve buralarda adil yargılama yapıldığına inanmıyoruz” söylemek gerekmez mi?.. Bu cümlelerin taşıdığı mesaj; “Silivri Hukuku”nun meşru olduğu yönündedir!..

CHP’nin adil yargılama yapmadıkları ve yapamayacakları da son derece açık olan “özel görevli ağır ceza mahkemelerini” meşru göstermek üstüne vazife midir?.. Hukukun üstünlüğüne ve çağdaş demokratik devlete inanan bir partinin söyleyeceği sözler bunlar olabilir mi?..

Son olarak Kılıçdaroğlu’nun “Yargılama olacaksa huzur içinde olsun” sözleri de aynı amaca hizmet etmiştir. Sanki istediği yargılamaların “huzurlu” olmasıdır sadece… Huzursuzluk her tarafa yayılınca, doğal olarak CHP içinden de “Muhalefet yapamıyorsunuz!” sesleri yükselecektir!.. Bu da yönetimin huzurunu kaçırıyor elbette!..

CHP’de huzuru kaçanlardan biri de Genel Başkan Yardımcısı Erdoğan Toprak’tır. O son günlerde yaşananlarla ilgili olarak; MİT, Emniyet ve yargı ekseninde bir iktidar savaşı olduğunu söyledikten sonra:”Eğer bir ülkenin yargısı ile güvenliğini sağlamakla yükümlü kurumları kendi içinde bir iktidar mücadelesi ve çatışması yaşıyorsa o ülke çöker” cevherini yumurtlamış!.. Toprak’ın üzüldüğü, güvenlik kurumları ile yargının çatışması ve aralarındaki iktidar mücadelesidir. Bu iki kurumun işlevine dair söylediği dişe dokunur bir şey yok. İktidardaki koalisyon ortakları, erkleri kardeş kardeş bölüştürüp, gürültü etmeden ülkeyi yönetseler onun için sorun yok!.. Aksi halde “devlet çöker” diyerek, tarafları korkutacağını sanıyor… Bir ülkede adalet yoksa, orada devletin varlığı tartışılır. Erdoğan bize hangi devletin çökeceğini anlatıyor acaba? Ortada çökecek bir devlet kaldı mı? Devlet nasıl çöker Erdoğan Bey? Deve gibi mi? Maden başlatınız, bunu da anlatsanız bari…

Devletin A’dan Z’ye dönüştürüldüğü ülkemizde, ana muhalefet partisinin genel başkan yardımcısı, hala devletin çökeceği makamında klasik şarkılarını okuyor!.. Halbuki, atı alan Üsküdar’ı aşmak üzere!.. Demek ki, Toprak da gidişattan memnun değildir! İktidar ortaklarının kendi arasındaki çatışmalar onu neden rahatsız ediyor? O da MHP Genel Başkanı Bahçeli gibi, AKP dağılırsa kargaşa olacağından mı korkuyor? Yoksa zayıf da olsa, CHP’nin iktidara gelme olasılığı ödlerini mi koparıyor? Y-CHP, sırça köşkte oturup, üstelik de halkın bir kaç adım gerisinden, köşe yazarlarını tekrar etmeyi “muhalefet” yapmak olarak, kimseye yutturamaz artık…

Bugüne kadar CHP milletvekillerinin yaptığı dişe dokunan tek eylem; içtüzük değişiklikleri görüşülürken, kürsüyü işgal etmekti. Hükümetin, ilgili maddeyi ertelemesini geri atılmış bir adım atmak olarak da değerlendirmemek gerekir. Aynı düzenleme bir gece yarısı yine karşılarına gelebilir. Y-CHP, bu değişiklikle ilgili eylemini neye mal olursa olsun, sonuna kadar götürmek zorundadır… Aksi halde huzurlarını biz, eski CHP’liler kaçırmak zorunda kalacağız…

Zira ortaya çıkmıştır ki, AKP içtüzük değişikliği ile gerçekte Meclis’te demokratik ve daha verimli bir çalışma ortamı hazırlamak niyetinde değildir. Onların tek derdi, arkadan gelecek olan anayasa değişikliğini sorunsuz ve hızlı bir şekilde geçirmektir. 12 Eylül’de yapılan anayasa değişikliklerine, o gün “hayır” diyen CHP, bugün hiç bir şekilde “evet” diyemez! O gün yapılan değişiklikleri “kırmızıçizgi” olarak dayatan AKP ile CHP’nin aynı masada oturmaları hiçbir şekilde açıklanamaz. Kaldı ki, halkın kandırılarak “evet” dediği bir hususa, masa başında kurumsal olarak asla “evet” denemez. Tarihten biliriz ki, halkın desteği her şey değildir, faşist rejimler bile halkın desteği ile gelmişlerdir… AKP’nin anayasada yapmak istediği değişiklikler, özgürlükçü ve demokratik bir anayasa yapmak isteğinden gelmiyor. Onların tek istediği, başkanlık sistemine geçmektir. CHP’nin böyle bir oyun içinde rol alması tam anlamıyla demokrasiye ve CHP’nin geçmişine ihanet olur… O nedenle “Anayasa Uzlaşma Komisyonu”nda bir saniye bile oturulmamalıdır!..

Gelinen bu noktada CHP’nin üstüne düşen tarihi bir ödev de vardır. Muhalefet ekseninde bulunan bütün demokratik kitle örgütleri ile örgütsüz kitlelere doğru önderlik yapmak ve demokrasi mücadelesini yükseltmek CHP’nin yapabileceği başlıca iştir. “Silivri Hukuku”na karşı başarı ancak bu şekilde elde edilebilir… “Silivri Hukuku” alt edilmedikçe, karşıdevrimi durdurmak olanaksızdır…

İşte o zaman ne halkın huzuru kalır, ne de siyasi partilerin. Unutmayalım ki, faşistlerin gerçek anlamda dostu hiç olmamıştır. Onların sadece yol arkadaşları olabilir. Yol bittiğinde kimseyi tanımazlar. Tarih bunun acı deneyimleri ile doludur… O bakımdan faşizme karşı topyekûn bir mücadele yapmak lazımdır ve CHP bundan kaçamaz, mücadelenin karargahı olmak zorundadır!..


            Y-CHP Genel Başkanı, MİT Müsteşarı Hakan Fidan’ın İstanbul Özel Yetkili Ağır Ceza Mahkemesi’ne ifade için çağrılması ile ilgili olarak:”İnsanlar sabah gazetelerin manşetlerine bakarken ürküyor, bir bakıyorsunuz bir gün MİT Müsteşarı çağrılıyor, öbür gün bakıyorsunuz Genelkurmay Başkanı tutuklandı. Yargılama olacaksa huzur içinde olsun” dedi…



 
            Kılıçdaroğlu; adalet dağıtmadıkları, siyasi iradenin isteğini yerine getirdikleri, temel hukuk ilkelerini çiğnedikleri ve böyle oldukları için de mahkeme özelliği taşımayan özel görevli ağır ceza mahkemeleri için:”Bu mahkemelerde yapılanlara yargılama denemez, bu nedenle yasal dayanaklarını teşkil eden CMK’nun 250, 251 ve 252’nci maddeleri derhal kaldırılmalıdır” sözlerini bir türlü söyleyemiyor!.. Aslında Cumhuriyeti kuran, çok partili parlamenter sisteme geçerek, o tarihten bu yana demokrasi yerleştirmek için yoğun çaba harcayan bir partinin genel başkanından şu sözleri de duymak isterdik: İktidara geldiğimizde özel görevli mahkemelerden verilen evrensel hukuka aykırı kararlar nedeniyle, ortaya çıkan bütün mağduriyetleri gidereceğiz. Bu tür kararları yok sayacağız. Bizim iktidarımızda bütün yargılamalar, doğal yargıç ilkesine da bağlı kalınarak, çağdaş hukuk sistemlerinin öngördüğü prensipler ve uluslararası sözleşmeler göz önünde tutularak, adil olarak yapılacaktır. Ayrıca kamu gücünü kötüye kullanarak, insanlara haksızlık yapanlar ve halka bu kötü günleri yaşatanlardan da mutlaka, aynı bağımsız mahkemelerde hesap sorulacaktır. Ama her kim olursa olsun adil bir şekilde yargılanacaktır!..



 
            Y-CHP’nin Genel Başkan’ı Kılıçdaroğlu, bu sözleri nedense söyleyemiyor! Acaba onu CHP’nin başına getiren güçler, izin mi vermiyor? Yoksa Y-CHP’den beklenen: Rejimi dönüştürmek için en önemli işlevi üstlenen bu mahkemeleri, meşru ve adil göstermek gibi bir görevi mi var? İhanet sayılacak böyle bir görevi, Kılıçdaroğlu ve ekibi kabul mü etti? Eski Genelkurmay Başkanı Orgeneral Yaşar Büyükanıt’ın, özel görevli ağır ceza mahkemesinde yargılanmasını istemenin başka ne anlamı olabilir? Dolmabahçe’de, Başbakanla yapılan ve “mezara kadar gideceğini” söylenen o konuşmanın sırlarının, bu mahkemede açıklayacağına inanmamız mı isteniyor?.. Aynı şekilde ne zaman söz, Mustafa Balbay ile Mehmet Haberal’ın uzun tutukluluk sürelerine gelse, mutlaka:”Biz yargılanmasınlar demiyoruz…” cümlesi konuşmanın bir yerine yerleştiriyor!… Tam aksine, “Biz bu mahkemelerdeki yargılamalara güvenmiyoruz ve buralarda adil yargılama yapıldığına inanmıyoruz” söylemek gerekmez mi?.. Bu cümlelerin taşıdığı mesaj; “Silivri Hukuku”nun meşru olduğu yönündedir!..



 
            CHP’nin adil yargılama yapmadıkları ve yapamayacakları da son derece açık olan “özel görevli ağır ceza mahkemelerini” meşru göstermek üstüne vazife midir?.. Hukukun üstünlüğüne ve çağdaş demokratik devlete inanan bir partinin söyleyeceği sözler bunlar olabilir mi?..



 
            Son olarak Kılıçdaroğlu’nun “Yargılama olacaksa huzur içinde olsun” sözleri de aynı amaca hizmet etmiştir. Sanki istediği yargılamaların “huzurlu” olmasıdır sadece… Huzursuzluk her tarafa yayılınca, doğal olarak CHP içinden de “Muhalefet yapamıyorsunuz!” sesleri yükselecektir!.. Bu da yönetimin huzurunu kaçırıyor elbette!..



 
            CHP’de huzuru kaçanlardan biri de Genel Başkan Yardımcısı Erdoğan Toprak’tır. O son günlerde yaşananlarla ilgili olarak; MİT, Emniyet ve yargı ekseninde bir iktidar savaşı olduğunu söyledikten sonra:”Eğer bir ülkenin yargısı ile güvenliğini sağlamakla yükümlü kurumları kendi içinde bir iktidar mücadelesi ve çatışması yaşıyorsa o ülke çöker” cevherini yumurtlamış!.. Toprak’ın üzüldüğü, güvenlik kurumları ile yargının çatışması ve aralarındaki iktidar mücadelesidir. Bu iki kurumun işlevine dair söylediği dişe dokunur bir şey yok. İktidardaki koalisyon ortakları, erkleri kardeş kardeş bölüştürüp, gürültü etmeden ülkeyi yönetseler onun için sorun yok!.. Aksi halde “devlet çöker” diyerek, tarafları korkutacağını sanıyor… Bir ülkede adalet yoksa, orada devletin varlığı tartışılır. Erdoğan bize hangi devletin çökeceğini anlatıyor acaba? Ortada çökecek bir devlet kaldı mı? Devlet nasıl çöker Erdoğan Bey? Deve gibi mi? Maden başlatınız, bunu da  anlatsanız bari…



 
            Devletin A’dan Z’ye dönüştürüldüğü ülkemizde, ana muhalefet partisinin genel başkan yardımcısı, hala devletin çökeceği makamında klasik şarkılarını okuyor!.. Halbuki, atı alan Üsküdar’ı aşmak üzere!.. Demek ki, Toprak da gidişattan memnun değildir!  İktidar ortaklarının kendi arasındaki çatışmalar onu neden rahatsız ediyor? O da MHP Genel Başkanı Bahçeli gibi, AKP dağılırsa kargaşa olacağından mı korkuyor? Yoksa zayıf da olsa, CHP’nin iktidara gelme olasılığı ödlerini mi koparıyor? Y-CHP, sırça köşkte oturup, üstelik de halkın bir kaç adım gerisinden, köşe yazarlarını tekrar etmeyi “muhalefet” yapmak olarak, kimseye yutturamaz artık…



 
            Bugüne kadar CHP milletvekillerinin yaptığı dişe dokunan tek eylem;  içtüzük değişiklikleri görüşülürken, kürsüyü işgal etmekti. Hükümetin, ilgili maddeyi ertelemesini geri atılmış bir adım atmak olarak da değerlendirmemek gerekir. Aynı düzenleme bir gece yarısı yine karşılarına gelebilir. Y-CHP,  bu değişiklikle ilgili eylemini neye mal olursa olsun, sonuna kadar götürmek zorundadır… Aksi halde huzurlarını biz, eski CHP’liler kaçırmak zorunda kalacağız…



 
            Zira ortaya çıkmıştır ki, AKP içtüzük değişikliği ile gerçekte Meclis’te demokratik ve daha verimli bir çalışma ortamı hazırlamak niyetinde değildir. Onların tek derdi, arkadan gelecek olan anayasa değişikliğini sorunsuz ve hızlı bir şekilde geçirmektir. 12 Eylül’de yapılan anayasa değişikliklerine, o gün “hayır” diyen CHP, bugün hiç bir şekilde “evet” diyemez! O gün yapılan değişiklikleri “kırmızıçizgi” olarak dayatan AKP ile CHP’nin aynı masada oturmaları hiçbir şekilde açıklanamaz. Kaldı ki, halkın kandırılarak “evet” dediği bir hususa, masa başında kurumsal olarak asla “evet” denemez. Tarihten biliriz ki, halkın desteği her şey değildir, faşist rejimler bile halkın desteği ile gelmişlerdir… AKP’nin anayasada yapmak istediği değişiklikler, özgürlükçü ve demokratik bir anayasa yapmak isteğinden gelmiyor. Onların tek istediği, başkanlık sistemine geçmektir. CHP’nin böyle bir oyun içinde rol alması tam anlamıyla demokrasiye ve CHP’nin geçmişine ihanet olur… O nedenle “Anayasa Uzlaşma Komisyonu”nda bir saniye bile oturulmamalıdır!..



 
            Gelinen bu noktada CHP’nin üstüne düşen tarihi bir ödev de vardır. Muhalefet ekseninde bulunan bütün demokratik kitle örgütleri ile örgütsüz kitlelere doğru önderlik yapmak ve demokrasi mücadelesini yükseltmek CHP’nin yapabileceği başlıca iştir. “Silivri Hukuku”na karşı başarı ancak bu şekilde elde edilebilir… “Silivri Hukuku” alt edilmedikçe, karşıdevrimi durdurmak olanaksızdır…



 
            İşte o zaman ne halkın huzuru kalır, ne de siyasi partilerin. Unutmayalım ki, faşistlerin gerçek anlamda dostu hiç olmamıştır. Onların sadece yol arkadaşları olabilir. Yol bittiğinde kimseyi tanımazlar. Tarih bunun acı deneyimleri ile doludur… O bakımdan faşizme karşı topyekûn bir mücadele yapmak lazımdır ve  CHP bundan kaçamaz, mücadelenin karargahı olmak zorundadır!..
 


Yazarın Son Yazıları:
‘Bağımsızlık’ mı ‘hırsızlık’ mı?!..
Devletin ‘özel’i olmaz!..
‘Cesaret ödülü’nün bedeli!..