Yeni troykanın kuruluşu ve muhtemel senaryolar

Yeni troykanın kuruluşu ve muhtemel senaryolar
9 Şubat 2015 10:50

Hakan Fidan’ın kimilerince beklenen istifası AKP yanlısı basında erkenci ve abartılı bir sevinçle karşılandı.

 

Çağların IŞIK H&H YORUM

 

Bu istifayı yeni Türkiye’nin son troykasının kuruluşu olarak sundu kimileri.

 

Ahmet Davutoğlu, Yalçın Akdoğan ve Hakan Fidan’ın oluşturacağı bu troykanın, yeni Türkiye’nin kuruluşunu tamamlayacak üç sacayağı olacağını müjdelediler(!)

 

Karşı tarafta ise bu istifayı yeni Başbakan adayı olarak sunan ve asıl amacı AKP içinde suni bir karışıklık ve rekabet yaratmak olan, zorlama yorumlar vardı.

 

Seçimlere 5 aydan kısa bir zaman kala gelen bu tür haberlerin, stratejik kaygılarla yorumlanması elbette ki anlaşılabilir bir şeydir.
Fakat bu zorlama ve erkenci yorumlar henüz tazeliğini korumakta iken Cumhurbaşkanı Erdoğan’dan gelen “Hakan Fidan’ın adaylığına olumlu bakmıyorum” açıklaması herkesi ofsayta düşürdü.

 

AKP cephesinden gelen her eylemi, olumlu ve yararlı gören malum kişilerin sevinçlerinin, bir anda nasıl bulanıklaştığını Twitter’den görmek çok eğlenceliydi.

 

Erken sevincin ve tutarsızlığın ayıbı bazılarının yüzlerine vurdu.

 

Aynı şekilde istifayı, “yeni Başbakan adayı” olarak sunanların ve AKP içi rekabet yaratmak isteyenlerin tezleri de bir o kadar çabuk çürümüş oldu.

 

Fakat bununla birlikte o cephede daha başka ve güçlü umutlar da ortaya çıkmadı değil.

 

Örneğin; istifanın Sayın Cumhurbaşkanı’nın onayı ve rızası dışında gerçekleşmiş olması, AKP içinde daha büyük kırılmaların yaşanabileceğine yönelik umutlar yeşertti.

 

Gerçekten de, Hakan Fidan gibi Cumhuriyet Türkiye’sinin ve hatta geleceğin Türkiye’sinin en önemli kara kutusunun, Sayın Erdoğan’ın bilgisi ve izni dışında istifa edip siyasete girmesi pek gerçekçi de görünmüyor.

 

Üstelik, “Daha önce de söylediğim gibi adaylığını kabul etmek, Sayın Başbakan’ın takdiridir. Buna karışma hakkım yok” diyen Sayın Cumhurbaşkanı, bu konuyu daha önce Sayın Davutoğlu ile görüştüğünü de açıklamıştı.

 

Zaten o yüzdendir ki, Sayın Fidan’ın adaylığına sıcak bakmadığını açıklaması kesinlikle beklenmeyen bir şeydi.

 

O halde bu istifanın arka planında ne var?

 

Sayın Fidan’ın makam ve mevki uğruna istifa etmiş olması çok gerçekçi değil.

 

MİT Müsteşarlığı hali hazırda başlı başına en büyük makamlardan biri.

 

Dokunulmazlık konusunda da bakan ve milletvekillerinden çok daha büyük bir zırha sahip.

 

Bu durumda şu senaryolara bakmakta yarar var.

 

Sayın Fidan eğer Sayın Erdoğan’ın onayını almadan istifa edip aday olmaya karar verdiyse, bu Sayın Davutoğlu’na yeterince güvenememiş olması anlamına gelir.

 

7 Şubat krizinde ve 17-25 Aralık operasyonlarında hukuksal sürece -gözü kara şekilde- müdahale edilmemiş olunsaydı, bugün hem Sayın Fidan için ve hem de AKP iktidarı için her şey bambaşka olabilirdi.

 

Sayın Davutoğlu böylesi bir dirayete yeterince sahip midir, tartışılır.

 

O yüzden yeni bir 7 Şubat veya benzeri krizlere karşı Sayın Erdoğan’ın gücünden yoksun kalması sebebiyle, kendi güvenliğini sağlamada, kendi inisiyatifini kullanmak istemesi gayet doğaldır.

 

Öte yandan bunun, beklenmeyen stratejiler geliştirmek konusunda, çok başarılı grafiğe sahip olan Sayın Erdoğan’ın, yeni bir stratejisi de olabilir.

 

Sıklıkla Anayasal suç işlemekle itham edilen Sayın Cumhurbaşkanı’nın bu açıklamalarıyla, “bakın müdahil değilim, istesem de olamam, sözümü bile dinlemiyorlar” diyebileceği bir siyasi hamle kurgulamış olması da mümkündür.

 

Fakat bu olasılıklar şimdilik yeterince güçlü görünmüyor.

 

En güçlü olasılık;

 

Sayın Davutoğlu’nun kitaplarına bile konu ettiği proaktif dış politikasını uygulamada ve Başbakanlıkta rüştünü ispatlamada, kendisini en iyi anlayan ve destek veren Hakan Fidan’ı, Sayın Cumhurbaşkanı’na rağmen siyasi yol arkadaşlığına dahil etmek istemesidir.

 

Bu senaryoların hangisinin doğru olduğunu ise önümüzdeki çok uzun olmayan süreçte hep birlikte göreceğiz.

 

Çağların IŞIK Twitter

 

 


Yazarın Son Yazıları:
Seni başkan yaptıracağız
Yarının gülüşleri bugünün gözyaşlarında boğuldu
Dağlıca saldırısının Cizre’yle ilgisi var mı?