Yayla yolundaki furgunlar

Yayla yolundaki furgunlar
12 Mart 2015 16:24

Bir Öykü

 

 

Aziz ÇATALPINAR H&H YORUM

 

 

Yukarı Sallıpınar Köyü, eski adıyla Yukarı Salıt; doğusunda Göller,kuzeyinde Deve Gözlüğü ve Sıra Tarlalar, güneyinde Ahmet Dede tepesi ve Ahmet Dede tepesinin hemen arkasında kendisini Allâhûekber Dağları’nın önüne bırakmış AşağıSallıpınar Köyü, batısında Kumru Dağı ile çevrilidir.

 

 

Aslında bu konumuyla az da olsa bir dağ köyü sayılabilir. Kumru Dağı’nın, Sarıkamış ormanlarının içindenormana ve etrafa adeta tepeden bakıyor gibi heybetli, heybetli olduğu kadar da asil bir duruşu vardır. O gün bu gündür bu asil duruşunu tavizsiz sürdürmektedir.
Kumru Dağı’nı; çoluk çocuk, genç yaşlı, tüm köy halkı, özellikle yaşlılar o kadar çok sever ki, adeta onu kutsal bir dağ olarak görürve bu nedendendir ki ona, Kumru Baba, derler.Kumru Baba, her anlamda halkımız için çok yücedir. Kumru Dağı tüm köylü için babadır, anadır, kardeştir, eştir, dosttur, akrabadır.

 

 
Köyün yaylası Kumru Dağı’nın eteğindedir.

 

 
Yaylanın, Kumru’nun eteğinde olması bile yaylaya bir kutsiyet kazandırmış olsa gerek ki, köylü yaylaya çıkma yerine ‘Ziyârete çıkma’ sözünü de kullanmaktadır. ‘Ziyâret’ sözcüğüne burada kutsallık ifadesi yüklenerek söylenmiştir. Çocukluğumda,Kumru Dağının eteğinde bulunan köyümüze ait yaylaya çıktığımız bir seneyi hayal meyal hatırlıyorum. Bütün köylü, yaylada geçirilecek süre içinde ihtiyaç duyulabilecekyeme içme ve barınma ihtiyaçlarıyla ilgili bütün malzeme ve araç- gereçleri furgunlara* yükleyerek yolculuk için hazırlandı. Herkes gibi bizim aile de yayla yolculuğuyla ilgili tüm hazırlığını tamamladı. Bütün bu hazırlıklardan sonra nihayetfurgunlar katarlar halinde yayla yoluna koyuldu.
Bu yolculuğun en hoşuma giden tarafı, annemlerin yol için hazırladıkları helva, pişi, kete,ve mavuşlarla çektiğim ziyafet olmuştu.

 

 
İşin gerçeği, çocuk olarak beni olayın bu yanı ilgilendiriyordu. Yolculuk süresince keyfim yerindeydi doğrusu. Çünkü,o zamanki şartları düşündüğümüzde yolculuk süresince çektiğim ziyafetler zamana göre lüks sayılırdı.Birkaç saat yolculuktan sonra nihayet yaylaya vardık.Yaylaya vardığımızda çadırlar kuruldu ve birkaç ay sürecek yayla hayatı böylece başladı.Biz yaylada olduğumuz zaman köy, ölü sessizliğine bürünmüştü. Hasan amcamlar ve biz henüz ayrılmamıştık yani aynı evi paylaşıyorduk. Bu birlikte yaşam doğal olarak yaylada da devam etti. Köyde birlikte yaşadığımız bu ev, bu mekan, bizim baba ocağımızdı.

 

 
Ben, iki ailenin de tek erkek çocuğu olduğum için ailede bayağı bir ilgi görüyordum. Bu ilgiyi de, laf aramızda, bayağı bir kullanmıyor değildim.
Hasan amcam benim üzerime çok düşüyor, beni çok seviyordu. Her gittiği yere beni de sırtına alıp yanında götürürdü.

 

 
Yusuf amcamların evi köyün yukarısında, kenarda bir yerdeydi. Yine bir kış gecesi Hasan amcamla birlikte Yusuf amcamlara gitmiştik. Gece geç bir vakitte Yusuf amcamlardaki ziyaretimizi tamamlayarak, her zamanki gibi amcam beni sırtına almış eve dönüyorduk. Yusuf amcamların evinden biraz uzaklaşmıştık ki ayağıma bir şeylerin dokunduğunu hissettim. Başımı arkaya çevirdiğimde benim köpek zannettiğim ve daha sonra amcamdan kurt olduğunu öğrendiğim bir hayvanın arkamızdan bizi takip ettiğini gördüm. Meğer ayağıma dokunan bu kurtmuş. Amcama ayağımı bir köpeğin ısırmak istediğini söyledim, amcam hemen arkasına döndü ve bunun köpek değil bir kurt olduğunu söyleyip bağırmağa başladı. Kurt sözcüğünü duyar duymaz çok korkmuştum. Amcam bayağı bir bağırdı ve sonunda kurdu yanımızdan uzaklaştırdı ve sonrasında biz eve döndük. O gece çok korkmuş vebir kurdu böyle yakından ilk defa görmüştüm. Eve geldiğimizde amcam beni evimizin büyük oda dediğimiz odamızdaki sekinin üstüne sert bir şekilde bıraktı. Bu sert bırakışlar, amcamın kızdığı zamanlarda olurdu.

 

 
Bu bırakışlardan ev halkı, amcamın moralinin nasıl olduğunu anlardı. Amcama, evdekiler ne olduğunu sordular ve amcamda olayı heyecanlı bir şekilde onlara anlattı.

 

 
Yine başka bir kış gecesi amcamla,Osmanlar’dan Durak amcalara gitmiştik. O gün Durak amcalara, yöremizde büyük bir saygınlığı olan eşkıya Başöyükgelmişti.Amcamla ben de Durak amcalara gitmek üzere evden çıktık.Durak amcalarda, eşkıya Başöyük’ün olduğu odaya girdik.Her zamanki gibiben amcamın sırtındaydım. Biz içeri girdikten kısa bir süre geçti ve amcama eşkıya Başöyükbir şeyler söyledi. Çocuk olduğum için eşkıya Başöyük’ün söylediklerine fazla dikkat etmemiştim ama, eşkıyanın konuşmasından sonra amcamın moralinin bozulduğunu çocuk aklımla az buçuk anladım. O gün köyün ileri gelenlerinin hemen hemen tamamı Durak amcalardaydı.

 

 
Amcamdaki bu moral bozukluğu misafirliğimiz boyunca devam etti.

 

 
Gece eve döndüğümüzde amcam beni her zamanki gibi sekinin üzerine sert bir şekilde bıraktı.Bizimkiler, yine ne oldu, diye sordular ve amcam eşkıya Başöyük’ün kendisine; “Erkek eşek, sırtında sıpa taşımaz.” dediğini ve bu söze çok bozulduğunu evdekilere söyledi. O gün bu gündür bu olayı amcamın hanımı Gülkızanam** olsun ve kendi anam olsun zaman zaman bizeanlatırlar. Hasan amcam yıllar önce İzmit’te vefat etti. Vefat etmeden kısa bir süre önce ziyaretine gitmiştim. Sağlığının çok bozuk olduğunu kendisi de hissediyor olsa gerek, Ankara’ya döneceğimi söylediğimde beni bırakmak istemedi. Biraz daha kalmamı istedi. Ben çalıştığım için dönmek zorundaydım ve döndüm. Ben döndükten birkaç gün sonra amcamın vefat haberini aldım. Aklıma ilk gelen şey amcamın bana; “Biraz daha kal.” dediği bu sözü oldu.

 

 
Ben aramızdan ayrılan her büyüğümüzü, yaşadığı süre zarfında canlı bir tarih olarak
görmüş ve onların arkasından hep şu ‘keşke’ mi dile getirmişimdir; “Keşke onlarla,birlikte daha çok zaman geçirip, daha çok sohbet edebilseydim.”

 

 

_________________________________________________________________________
*Furgun: Öküz arabası, yük arabası.
**Gülkız ana:Hasan amcamın eşine ‘ana’ diye hitap ederim.

 

 

 

 


Yazarın Son Yazıları:
Arpa ancak orağa geldi
Bizim diyarlarda Haros zamanı
İbogil’in küçük odasında sıkışıp kalan yaşam ve hayaller