Yaşam kısa sanat uzun! Yaşam sanatı taklit eder: İki Yaşar Kemal roman kişisi İnce Memed ve Topal Ali

Yaşam kısa sanat uzun! Yaşam sanatı taklit eder: İki Yaşar Kemal roman kişisi İnce Memed ve Topal Ali
4 Mart 2015 09:57

“Anavarza at oynağı
kana belenmiş gömleği
Gıyman aşiretler gıyman
kör karının bir değneği”

 

 

Mustafa MERSİNOĞLU H&H YORUM

 

 

12

 
Anavarza, Kozan sınırları içerisinde, Kilikya bölgesinde bulunan antik bir kent. Bu ağıt Yaşar Kemal’in 1943 yılında Adana Halkevi tarafından bastırılan kitabından. Yaşar Kemal’in en bilinen romanı İnce Memed, Çukurova ve Anavarza’yı tarifle başlar. Van’dan Çukurova’ya göçmüş bir ailenin çocuğu. Babası camii’de daha beş yaşında iken öldürülmüş vekulağında babasına okunan ağıtlarla büyümüş olmalı. Arkasından ağıtlar yakılacak mı? Yoksa o gelenek artık yok mu oluyor? Şimdi sözü İlhan Selçuk’a bırakalım:

 
‘İkinci Dünya Savaşı yılları; Abidin Dino sürgün Adana’da; Yaşar Kemal öğrenci, kimi zaman edebiyat öğretmeni (Adana’nın kurtuluş günü için yazdığı ‘Bayrak’ şiirinden dolayı ‘Bayrak Şairi’ olarak bilinen milliyetçi) Arif Nihat Asya’ya takılıyor; hoca öğrencileriyle içiyor, geceyarısı bizim evin kapısına dayanıyorlar. Yaşar Kemal, destan ve şiir vurgunu, halkevi kültür yuvası. Zamanın iktidarı “Dünya Klasiklerinden Tercümeler”i yayımlıyor. O sırada Türkiye’de bu işi üstlenecek özel sektör yok. Çünkü okur yok, satış yok, kâr yok. Anadolu halkını dünya edebiyatıyla “Kemalist yönetim” tanıştırıyor; kültür devrimini yaşıyoruz; “Aydınlanma”nın Adana’ya yansıması daha başka nasıl olabilir?

 
Hemite köyünden Göğceli; Tolstoy’la, Puşkin’le, Gogol’le tanışıyor ve de Abidin Dino’yla…’ (Pencere 13 Kasım 1992 Cumhuriyet)
İlk şiiri Adana Halkevi’nin dergisi ‘Görüşler’de 1939’da çıkıyor. İlk öyküsünü Pis Hikaye’yi 1940’lı yılların ortasında Kayseri’de askerlik yaparken yazdı. Bunu ben yurtdışında iken tesadüfen Yeni Orta Doğu Yazınıseçkileri arasında İngilizce karısı Thilda’nın çevirisini 1978’de okudum.

 

13

 

Bu Pis Hikâye, “Anasından düştü düşeli” Hürüce’nin yanında çalışan ve samanlıkta yatan Osman’ın Yamuk Cabbar’ın dağ köylülerinden “avrat” getirip satmasını öğrenen köylülerce kafaya alınması ile başlıyor. “yüz lira ne ki? al ablandan, kurtul bekarlıktan (…)bir avrat, bir yazda çıkarır. Hemi evde, hemi tarlada, hemi yatakta.” diye başlıyor.

 
Bu Pis Hikaye bugün yaşamımızda devam ediyor ve kızlarımızın kadınlarımızın aşağılanması devletin en üst noktalarına kadar da ulaştı.

 

 

14

 

15

 

Yaşar Kemal’in binlerce sayfa tutan eserlerini okumak neredeyse bir ömür boyu sürebilir ancak bu hikayeyi okumadan ne Anadolu’da kadınlarımızın çektikleri anlaşılır ne de Yaşar Kemal’in gözleminin keskinliği veyazarın duyarlılığı. Kemal Sadık Göğceli adı ile yazarken 1950’lerde Cumhuriyet Gazetesinin Yurt Haberleri Servisinde çalışmaya başladı ve Yaşar Kemal ismini kullanmaya başladı. Röportajları ilgi uyandırdı. 1952 yılında yayımlanan ilk öykü kitabı olan Sarı Sıcak’ta da yer alan Bebek öyküsü ve İnce Memed burada tefrika edildi. Bebek dünyada ilk yayınlanan eseridir. Şimdi sözü tekrar İlhan Selçuk’a bırakalım:

 
‘Yaşar Kemal’i düşünüyorum…

 
Soruyorum:

 
– Eğer, Batı’nın kırk başkentindeki kitapçı vitrinlerinde romanları sergilenmeseydi, biz Hemiteli Göğceli’yi bağrımıza basar mıydık?
Sanmıyorum…

 
12 Eylül’de hızla faşistleşen devlet düzenimiz bir ya­na, görgüsüz burjuvamızla, uçuk sanat çevrelerimizle, burnundan kıl aldırmayan kimi yazarımızla, Yaşar Kemal’in değerini eleştiri dünyamızda hakçasına tartıp, ölçüp, benimseyemezdik; Hemiteli Yaşar, dışarıdan içeriyi kuşatıp, sınır ötelerinden gelerek kendini Türkiye’ye kabul ettirdi.

 
Bu ayıp bize yeter…

 
Köyden çıkmış yazarlara burun kıvırmayı marifet sayanlarımıza ders olsun.

 
*

 
Adana’da Tepebağ Ortaokulu’ndan sınıf arkadaşım Kör Sefa’nın iki gözü de havada uçan kuşu sektirmez. Yaşar Kemal, geçenlerde Sefa’ya bakıp dedi ki:

 
– Lan, senin iki gözün de görüyor, adını köre çıkarmışlar, nedir bu işin esası?

 
Sefa ne dedi, anımsamıyorum; ama bakmakla görmeyi, görmekle algılamayı ayrımsamak gerekir. Yaşar Kemal artık aramızda mitoloji kitabından çıkmış gibi dolaşıyor; yaşamı roman, romanı yaşam, yüreği mangal, ateşini duyumsamak için küllerini eşelemeye gerek yok…
Her zaman sımsıcaktır yüreği…’

 
İlhan Selçuk, Yaşar Kemal’in, 1995 yılında Der Spiegel’e yazdığı ‘Yalanlar Seferi’ başlıklı yazısı nedeniyle İstanbul Devlet Güvenlik Mahkemesinde yargılanması üzerine yazdıklarını desteklemese bile yazma hakkı için destek verdi.

 

 

16

 

 

Amerikalı yazar Paul Theroux trenle İstanbul’a gelir. Burada o zaman başkanı Ercüment Behzat Lav olan Türkiye Edebiyat Birliğinin yemekli öğle yemeğinde Amerikan Elçiliğinin ayarladığı ücret karşılığı bir konuşma yapacaktır oraya gider. İstanbul Üniversitesi İngiliz Edebiyatı bölümü başkanıyla sohbet ederken sonradan çok meşhur olan gezi kitabı Railway Bazaar’da (Demiryolu Pazarı) yazdığına göre güçlü kuvvetli bir el kolundan bir köşeye çeker. Gözündeki sakatlıktan gözlüğüne, çenesinden boyuna posuna fotolarından tanıdığımız Yaşar Kemal’I tarif eder. Yaşar Kemal Paul Theroux’la hızlı bir şekilde Türkçe konuşmaya başlar. Tercümanı Bayan Nur ‘Güzel kızları ve iyi yazarları yakalamayı sevdiğini ve sizinle konuşmak istediğini’ dediğini çevirir.

 
Sözü, Paul Theroux’a bırakalım ‘Bu(kolunu çeken) İnce Memed’in yazarı Yaşar Kemal idi. Okuduğumu anımsadığım tek Türk romanı idi. Öyle düşünülüyor ki yakında edebiyat dalında Nobel alacak. Arkadaşı Aziz Nesin’le konferans verdiği Sovyetler Birliği’nden yeni döndüğünü söyledi. Moskova, Leningrad, Baku ve Alma-Ata’da konuşma yapmış. ‘Konferanslarımda birçok korkunç şeyler söyledim! Onlar benden nefret etti ve çok üzüldüler. Örneğin. Sosyalist Gerçekçilik anti-Marksisttir dedim. Ben buna inanıyorum. Ben Marksistim. Sovyetler birliğindeki Sholokhov dışındaki bütün yazarlar anti-Marksist’tir. Onlar bu korkunç şeyi duymak istemediler. Onlara dedim ki ‘En büyük Marksist yazarın kim olduğunu bilmek ister misiniz? Sonra da dedim ki ’William Faulkner!’ Çok üzüldüler. Evet, Sholokhov büyük bir yazar ama Faulkner daha büyük bir Marksist.’

 
Ben (Paul Theroux)de dedim ki ‘Faulkner sizinle aynı fikirde olmazdı’. Beni duymamazlığa geldi ve devam etti.’..

 
Yaşar Kemal bu yazarı ertesi gün Basınköy’e çağırır. Burada iken Pablo Neruda’nın ölüm haberini alırlar bundan da anlıyoruz ki tarih 23 Eylül 1973. Burada Yaşar Kemal’in evini, o zaman ki eşi Thilda ve Yaşar Kemal’le konuşmalarını ve gittikleri balıkçı kahvesini anlatır. Sonunda şöyle bitirir: ‘ Yaşar’ın karekteri çok tuhaftı. O bir Kürttü ama Türkiye’ye çok sadıktı ve ayrımcılığın lafını bile işitmek istemiyordu. Sovyet hükümetinin büyük bir destekçisiydi ama Solzhenitsinin de. Bu şeytana taparken allahtan yana olmak gibiydi. Karısı Yahudi olan Müslüman bir Marksist idi ve Rusya’dan daha fazla sevdiği ülke ‘benim bahçem’ dediği İsrael idi. Boğa gibi bir vücüdü vardı ama bir çocuk gibi nazikti ve aynı nefeste Yoknapatawpha’nın( Faulkner’in romanındaki hayali yer) sonsuz görkemine inandığı kadar Kremlin’in Komiserlerinin ileri görüşlü baş melekler olduğuna da inanıyordu. İnançları mantığı zorluyor ve Küçük Asya’da görülen sarışın ve çilliler kadar beklenmedik bir gariplikti. Ama Yaşar’ın karmaşık yapısı Türk karekterinin büyütülmüş hali idi.’

 
Paul Theroux yazılarında ki alaycı gözlemleriyle tanınır. Aslında bu dört beş sayfa Yaşar Kemal’i incelemek isteyenlere oldukça iyi bir kaynak.
Yaşar Kemal hakkında şimdiye kadar bir çok şey yazıldı, bir çok dilde ve yıllarca da yazılacak. Bunların bir kısmı siyasi, bir kısmı edebi, bir kısmı kişiliği üzerine olacak bir kısmı da akademik. Aldığı ödüller, almadığı ödüller hepsi tartışılacak çeşitli dedikodular yapılacak. Örneğin Memet Fuat Aydınlar SözlüğündeYaşar Kemal hakkında yıllardır yazdıklarını toparlamış. Bunun gibi yazıları okunmadan edebi kişiliğini anlamak zor. Buraya bir kaç bir kaç alıntı alacağız. Tümünü okumanızı şiddetle öneririm. Memet Fuat ‘Teneke” adlı kitabının piyesleştirlmesi üzerine Yön dergisinde 17 Aralık 1965’te şöyle yazmış ‘’Ben derim ki Yaşar Kemal gibi düşünen yazarlar memleket gerçeklerini, içine doğdukları, yakından bildikleri gerçekleri biraz eşelyerek, biraz daha derinine inerek ele almalıdırlar…” Yazko Edebiyat’ta Temmuz 1981’de Sanatı Besleyen Başlığı altındaki beş sayfalık denemesinde ise şunları yazmış: ‘Yapıtları yabancı dillere çevrilen, ünü Türkçenin sınırlarını aşmış bir sanatçımız var: Yaşar Kemal. Köyde doğmuş, doğru dürüst öğrenim görmemiş, sanat çevrelerine girdiği yıllarda kültürsüzlüğü sürekli yüzüne vurulmuş, küçümsenmiş bir halk çocuğu…Ama ortada bir kitap var, başarısını, sarsıcı etkisini kimsenin görmezlikten gelemiyeceği bir kitap: Sarı Sıcak. ‘Sezgi gücü, yeteneği, folklorculuğu, gazete röportajcılığı bir öykü kitabı patlattı, ama arkası gelmez,’ diye düşünülüyor. Ayrıca arkadaşları Yaşar Kemal’in roman yazmak özleminde olduğunu biliyorlar. Teneke’ye, İnce Memed’e çalıştığı dönem. Genel öğüt şöyle: Sen röportajlarını yazmana bak, köy yaşamı, köylü konuşması derken, bir öykü kitabı tutturdun, ama senin kültürün yetmez roman yazmaya, boşuna uğraşma…. İçerde dışarıda elinden tutanlar, destekliyenler oldu olmasına, gene de Yaşar Kemal her şeyini, aralarından çıktığı insanlara, kökleri bin yılların ötesine ulaşan büyük bir kültürü ona karşılıksız sebil eden halkına borçuludur….Adam Sanat Haziran 1997’de de şöyle yazmış: Geçenlerde NTV’de baktım, Zülfü Livaneli ile karşılıklı oturmuş konuşuyorlar…Yaşar Kemal kırsal kesim halkının dilimizi nasıl işlediğini anlatıyor. Folklor, masal anaları, şunlar bunlar, çok iyi bildiği konunun ayrıntılarını sergilerken, kendi başarısının gizlerini de ortaya döküyor.

 
Ne güzel’..

 
Ama birden, ne oluyorsa, gene denetlenemiyen bir çoşku..

 
İnanılmaz şey!..

 
Yaşar Kemal atlamış atına doludizgin sürmekte: Nazım Hikmet başlangıçta Türkçeyi bilmezmiş, cezaevinde öğrenmiş…Neymiş daha önce o yazdıkları, ‘iniyor-çıkıyor’ diye…Faruk Nafız ondan iyi şairmiş, toplumsalcılıkta da geride kalmazmış… Ama cezaevine girince Nazım Türkçeyi öğrenmiş …Güzel şiirler yazmaya başlamış… Konuşan Yaşar Kemal…

 
Ele aldığı konuyu belki de yaşamlarında ilk olarak duyan genç insanlar dinliyorlar…

 
Televizyonda milyonların önünde konuşuluyor….

 
Genç kafalar bu bilgilere Yaşar Kemal gibi dünya çapında ünlü bir yazardan geldiği için inanacaklardır…. İstanbul’da büyüdüğü için Nazım Hikmet’in dilini bilmediği ileri sürülemez… Cezaevine girip orada köylüleri tanımanın getirebileceği şey yalnızca bir genişlemedir, zenginleşmedir… Ne Toroslara ne de cezaevine sığdırılabilir günümüzdeki Türk yazının dili…Ama Türk şiirine çok önemli yenilikler getiren kavga döneminin ürünlerini de, ‘Neymiş o, iniyor-çıkıyor’ diye küçümseyemeyiz.  Adam Sanat Eylül 1998 de de şunları yazmış ‘Fırat Suyu Kan Akıyor Baksana savaşa olduğu kadar, soylarına uluslarına göre insanların bölünmelerine, ayrı tutulmalarına da karşı bir roman…Anadolu’da çeşitli soyların, çeşitli ulusların yüzyıllarca bir arada yaşamış olmalarındaki güzelliği, onları birbirlerinden ayırmaya çalışanların yanılgısını yansıtıyor…..‘Fırat Suyu Kan Akıyor Baksanabir sanat yapıtı…bir dil anıtı…’

 

 

17

 

18

 

Ben Yaşar Kemal’in öldüğünü duyunca maalesef ilk aklıma son yıllarda siyasi duruşu ile ilgili yazılanlar geldi. Bir de yarattığı roman kişileri: İnce Memed ve Topal Ali.Ayrıca kütüphane ve arşivimin çeşitli yerlerinde bulunan Yaşar Kemal’in Türkçe ve İngilizce kitapları ve Yaşayan Efsane Yaşar Kemal diye 10 Mayıs 1993’te Cumhuriyet gazetesinden kesip sakladığım gazete küpürü. Bunların bana yıllardır verdiği sıcaklığı çeşit çeşit olmalarından. Kimisi ilk baskı Türkçe, kimisi İngilizceYaşar Kemal’den 7.12.1962’de Merhaba Arkadaş L.M .Jager’e imzalı. İnce Memed adı insanın içinde sıcaklık veren gururlu boyun eğmeyen bir kişiliği anımsatır. Çoğu kişi İnce Memed’i okumamış olsa bile bu özelliği ile onu tanırlar.

 
Artık İnce Memed Yaşar Kemal’in romanından çıkmış ete kemiğe bürünmüş sonra güzel atına binip dağlarda yok olmuş ama dünyaya ün salmış insanlara ümit vermiş ve bir efsane olmuştur. Topal Ali ise namuslu kendi halinde bir iz sürücü ama iz gördüğü zaman dayanamayan biri. İnce Memed’in izini sürmek istemediği halde görünce dayanamaz jandarmalara yol gösterir. Sonradan İnce Memed ile çok iyi arkadaş olur çok yardımı dokunur.

 
Yaşar Kemal’e yapılan siyasi eleştirilerin bir kısmı Odatv’de çıkmıştır. Kimlerden ödül aldığı. Kimi tutuklamalar karşısında suskunluğu gibi. Bunlardan en ağır olanı Turgut Özal’a yazılan rapordur. Bu raporun çok can yaktığı çeşitli yerlerde yazılıp çizildi. Bu raporun yazılışı bana Topal Ali’yi çağrıştırdı ve beni fazlasıyla üzdü. İnsan Cemal Süreya’nın Turgut Özal’ı intihara davet eden İnce Memed’sel davranışını beklediği kişilerin Topal Ali gibi davranmasına çok ama çok üzülüyor ve kırılıyor. ‘Sanat Uzun Yaşam Kısadır’ ve Oscar Wilde’in dediği gibi ‘Yaşam Bazen Sanat’ı Taklit Ediyor’. Yaşar Kemal Ustasenin için gönlümce ağlayamadım. Bir ağıt yakamadım. Senin gibi bu kadar meyva veren koca çınarın iz sürdüğünü, kimileri önünde eğilip ödül almasına akıl sır erdiremedim. Neden İnce Memed gibi güzel atına binip gururunla çekip gitmediğini ise hiç ama hiç anlamadım.

 

 

(Kürtçe)
« Zîn bi findê re di peyive
Dem, şem’e di kir ji bo xwe demsaz
Ey hemser û hemnişîn û hemraz
Herçendî bi sohtine wekî min
Emma ne bi gotinê wekî min
Ger şibhete min te ji bi gota
De min bi xwe dil qewî ne sohta »
(Türkçe)
« Zîn muma sesleniyor
Bazen mumu ederdi kendine muhattap
Ey sır ve dinginlik arkadaşım, baş yoldaşım
Gerçi yanmak yönünden de benim gibisin sen
Fakat sohbet yönünden benim gibi değilsin
Eğer sen de benim gibi konuşsaydın
Benim gönlüm de fazla yanmazdı. »

 
Mem ve Zîn Ahmed-i Hani’nin (Kürtçe: Ehmedê Xanî) 1692 yılında yazdığı ünlü manzum eseri.

 
Mustafa Mersinoğlu 2 Mart 2015 Brighton, İngiltere

 

 

 

 


Yazarın Son Yazıları:
İngiltere’deki yeni korona variyantının yayılmasına neoliberalizm dogmasının etkisi oldu mu?
Başımız sağ olsun! Halkın Habercisi’nin vicdanlı, vatansever yazarını kaybettik
Yabancı basında Karadeniz gazı