Yaralı bir şehre kanal açamazsınız, cinayet işleyemezsiniz

Yaralı bir şehre kanal açamazsınız, cinayet işleyemezsiniz
22 Aralık 2019 17:30

Diyelim ki, Kanal İstanbul iyi bir fikir. Diyelim ki yapılması iyi olur.

 

 

 

Safile USUL H&H YORUM

 

 

 

Bu durumda dahi İstanbul’a o dediğiniz kanalı yapamazsınız.

 

 

İstanbul yaralı bir şehir, bağrı kanayan bir şehir çünkü.

 

 

Zira üzerinde büyük bir deprem tehlikesi var.

 

 

Öyle bir tehlike ki, olduğunda bu deprem, milyon demek gerekir ama, en azından yüzbinlerce insan hayatını kaybedecek.

 

 

Yardım ulaşması dahi mümkün olmayacak.

 

 

İstanbul’un özellikle batı yakasındaki birçok semt öylesine bir yoğun oturum içersinde ve sokaklar öyle dar ki.

 

 

Depremde bu semtlere yardım dahi giremez. İnsanlar günlerce enkaz altında veya aç veya hasta kalırlar.

 

 

Ulaşamaz bile kimse.

 

 

Ölmek istersiniz, ölemezsiniz bile hatta.

 

 

Bu semtler, örneğin Bağcılar, Mahmutbey, Güneşli, Sefaköy, Küçükçekmece, buralarda olacakları tahayyül bile edemezsiniz.

 

 

Ölülere dahi ulaşamazsınız, semtlerde yayılacak hastalıkları tahmin dahi edemezsiniz.

 

 

 

Bu durumdaki İstanbul’u kurtaracak yatırımları yapmayıp, böyle ağır tehlike altındaki bu şehre bir de Kanal bindirirseniz cinayetten sorumlu olursunuz.

 

 

 

İstanbul önce bu deprem tehlikesinden kurtarılmak zorunda.

 

 

 

Kanal vs. bunlar ondan sonra kamuoyu şeffaf bir biçimde bilgilendirildikten sonra işleyen bir TBMM ile, hatta referandum ile verilecek bir karar.

 

 

 

Dün Erdoğan diyordu ki İmamoğlu’na hitaben, “Yaptırmayacakmış, yapacağız işte” diyordu.

 

 

Olacak iş değil. Bir ülkenin kaderi böyle mi şekillendirilir.

 

 

Zaten bu olay uyuyordu, ne zaman ki İmamoğlu Kanal İstanbul’u eleştirdi geçenlerde bir tv kanalında, Kanal İstanbul için ani harekete geçtiler.

 

 

 

Bu kanalı dedikleri haliyle yaparlarsa İstanbul şehrindeki ilave nüfus patlamasından ve bu şehrin nüfussal ölümünden söz etmiyorum bile.

 

 

 

Deprem tehlikesi tek başına neden bunun yapılmaması için.

 

 

 

Bu iş nasıl gelişecek, şu anda kafamdaki en büyük mesele bu.

 

 

ÇEKEMEZ OLDULAR

 

 

 

Ya, insanın aklı da bağlanıyor.

 

 

 

Ki, hayatta tüm gelişmeler hep öyle.

 

 

 

Bir zamanlar olan bir zaman sonra, bu nasıl olabildi sorgulamasına dönüşüyor.

 

 

 

Böyle bir şey nasıl oldu oluyor toplumlar ve insanlar.

 

 

Tüketici Hakları Başkanı Aydın Ağaoğlu’nun dün basına yansıyan açıklamalarını görmüşsünüzdür.

 

 

 

Diyor ki çok kısaca, “Bir araba yanlış park edilse dahi çekilemez.” (hastane, itfaiye, garaj çıkışı vs. durumlarında çekilir) Ama trafiği herhangi bir şekilde kilitlemiyor veya bir kurumun işlerliğini engellemiyorsa çekilmez, ceza yazılır.”

 

 

 

Ya, bunlar benim de 3 kez arabamı çektiler.

 

 

Hiçbir yeri tıkamıyordu.

 

 

 

Başsız tavuk gibi kaldım 3 kez.

 

 

 

Üstelik ben uzun yıllar Avrupa’da yaşadım ve ordan da biliyor olmam gerekirdi ki, yanlış parka ceza kesilir ama araç çekilmez. (bir yerin önünü tıkamıyor ve çıkışı engellemiyorsa)

 

 

 

Bunu düşünmem gerekirdi. Oysa ben sadece başsız tavuk gibi çile çektim. Muhtemelen de öncelikli bir sorun değildi benim için.

 

 

 

Ama koca bir şehirde senelerce bu trafik vakfı denen ve artık çekemez hale gelen, getirilen, ortaya cadı avcısı gibi, trafik düzeni sağlamak için değil, para toplamak için çıktığı her halinden belli olan yapıya karşı niye bir itirazda bulunulmadı?

 

 

 

Toplum gelişimi böyle bir şey işte.

 

 

 

Yıllarca katlandıklarına katlanmış olman sonradan çok mantıksız ve geri zekalı geliyor.

 

 

 

Ve ilerde, biz daha yüzlerce konu için, “Ya, bunları biz nasıl yaşadık” diyeceğiz, bize saçma gelecek.

 

 

 

Ya, bunlar nasıl olmuş, biz buna nasıl müsaade ettik diyeceğiz.

 

 

Safile USUL Twitter

 

 


Yazarın Son Yazıları:
İstanbul’a alındı gözüyle bakabiliriz
Gökhan Zan ve ses kaydı
Didik didik bir şey aramışlar