Üslûp ve uzlaşma(ma) kültürümüz

Üslûp ve uzlaşma(ma) kültürümüz
7 Ağustos 2015 19:02

Hukukta, siyasette ve günlük yaşamda usul ve üslûp, bazen esasın önüne geçebilmektedir. Çok haklı olduğumuz bir konuda bile, bu haklılığımızı hırçın, saldırgan, kavgacı ve küfürlü bir üslupla dile getirirsek; haklılığımız değil, bu üslubumuz ön plana çıkar. Haklı olsak bile, haksız duruma düşebiliriz.

 

Av. Kemal AKKURT H&H YORUM

 

Ülke olarak yine çok hassas ve gerilimli bir süreçten geçiyoruz. Bu nedenle başta siyasetçiler olmak üzere, kamuoyu önünde olan, topluma ve kendi tabanlarına örnek olması gereken kişilerin daha dikkatli, özenli ve yapıcı bir üslup kullanmaları gerekir. Sertliğin, kırıcılığın, kamplaşmanın kimseye yarar getirmediği, geçmiş örneklerle sabittir. İktidarıyla, muhalefetiyle buna çok ihtiyacımız var.

 

Anayasamızda ve tarafı olduğumuz Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nde düşünce ve ifade özgürlüğü ayrıntılı olarak düzenlenmiş ve güvence altına alınmıştır. Düşünceyi ifade özgürlüğü esastır. Öyle ki, sadece hoşa giden, genel kabul gören düşüncelerin değil, hoşa gitmeyen, genel kabul görmeyen, şok etkisi yaratan düşüncelerin bile rahatça ifade edilmesi, herhangi bir soruşturmaya veya yargılamaya konu edilmemesi gerekir.

 

Elbette her özgürlük gibi, düşünce ve ifade özgürlüğü de sınırsız değildir. Kin ve düşmanlığa teşvik etmemesi, hakaret ve küfür içermemesi gerekir düşünce ve ifadenin. Son günlerde bazı siyasilerin özellikle HDP’nin barajı aşmasını, 80 milletvekiliyle meclise girmesini hazmedememeleri nedeniyle küfür ve hakarete varan söylemlerde bulunmaları bu kişilere yakışıyor olabilir. Ancak 2015 Türkiye’sine, evrensel hukuka, demokrasiye ve insan haklarına yakışmıyor bu ifadeler. Bilerek veya bilmeyerek en büyük bölücülüğü yapan bu siyasiler hakkında, Cumhuriyet Savcılarının harekete geçmelerini de beklemiyoruz elbette. Çünkü “tarafsız ve bağımsız” yargımız, sadece muhalif aydınları soruşturmak ve yargılamakla görevli görüyor kendini…


Uzlaşma Kültürümüz :

 

Bizim gibi gelişmekte olan ülkelerde, “uzlaşma kültürü” maalesef çok zayıftır. İktidar, yeterli güce ve çoğunluğa sahipse, uzlaşma gereksiz görülüyor. Oysa bırakın Anayasa gibi temel ve toplumsal sözleşmeleri, yasalarda bile uzlaşma aramak lazım, kalıcı olmaları ve içselleştirilmeleri için.

 

İngiltere gibi, demokrasinin beşiği sayılan bir ülkede, yazılı Anayasa yoktur. Ancak, yazılı olmayan Anayasa kurallarını toplumun her kesimi içselleştirmiştir. Çünkü o kurallar, uzlaşma ile toplumda yerleşmiştir. Keza, ABD’de kurucuların uzlaşma ile oluşturdukları anayasa, 200 yıldır yürürlüktedir.

 

İktidar partisinin iktidara geldiği tarihten beri tavır ve uygulamaları, 1960 öncesi Demokrat Parti’nin tavır ve uygulamalarına çok benzemektedir: “Çoğunluğum var, istediğimi yaparım, uzlaşmaya da ihtiyaç duymam”. Bu tavır, bir kısım muhalefetin baştan toptan ret tavrı ile birleşince, ortada uzlaşma ve anlaşma diye bir şey kalmıyor. Yapılan tek şey, mecliste biat kültürü ile parmak kaldırmak ve indirmek oluyor.

 

“Çoğunluğum var, istediğimi yaparım” anlayışı, demokrasiyle, hukuk devletiyle ve insan haklarıyla bağdaşan bir anlayış değildir. Demokrasi, sadece çoğunluğun değil, azınlıkta kalanların da kendilerini güvencede hissettikleri rejimdir. Çoğunluğun dedikleri her zaman doğru olmayabilir. Kaldı ki, mevcut ve müstafî iktidarın ve partisinin çoğunluğu da kalmadı. Ancak müstafî iktidar, nimetlerini bırakmamak için sonuna kadar ve dört elle iktidara sarılı kalmaktadır. İktidarın bu tavrı, rahmetli Erbakan’ın Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği’nin (TOBB) seçimlerini kaybettiği halde makamı bırakmamasını, kendisini TOBB başkanlık odasına kilitlemesini akıllara getirdi. Rahmetli Erbakan, odasının kilitleri kırılarak TOBB’dan çıkarılabilmişti. Tarih tekerrür ediyor…

 

Türkiye’nin ihtiyacı olan acil değişiklikler; uzlaşma ile koalisyonun bir an önce kurulması, %10 seçim barajının kaldırılması veya %3-5 düzeyine çekilmesi, dokunulmazlıkların “kürsü dokunulmazlığı” ile sınırlandırılması, yargının bağımsız ve tarafsız hale getirilmesi, bürokrasinin siyasetten arındırılması, atamalarda liyakatin esas alınması, yolsuzluk ve usulsüzlük iddialarının yargıya taşınması… Diğer köklü değişiklikler, toplumsal bir uzlaşma ile, en az 2-3 yıllık tartışma ve istişare ile sağlanmalıdır. Tabii amaç gerçekten bir koalisyon kurmaksa, daha fazla demokrasi, hukuk devleti ve insan hakları ise…

 

[email protected]

 

 

 

 

 


Yazarın Son Yazıları:
Emek ve Dayanışma Bayramı
Dünya Barış Günü
Avukatlar Günü