Uşaklar üç olunca kazanan ABD oldu!…

Uşaklar üç olunca kazanan ABD oldu!…
2 Nisan 2014 14:08

Hazineyi soyup soğana çevirenlerin, halkın oylarını da çaldığı tartışılan bir ortamda, belki biraz tuhaf kaçacak ama bize de seçimlerin galibinin kim olduğunu tartışalım…

 

Cemil CAN H&H YORUM

 

Sevgili Mehmet Patan’ın bu konudaki yazısını çok beğendiğim için paylaştım. Katılmadığım tek yeri; “Erdoğan’ın başarısı ABD’nin yenilgisidir” şeklindeki saptamasıdır. Bu konudaki görüşümü söylemeden önce, bu tartışmaya katılacak olanları dinlemek istemiştim. O sırada, Duygu Hanım Cemaat’le ilgili bir soru sordu, ona cevap vermek zorunda kaldım. Konunun başka yöne kaymasını istemiyorum.

 

Bence bu süreçte, kazançlı çıkan ABD’dir!..

 

Kanıtlayayım:

 

Önce “17 Aralık yolsuzluk ve rüşvet operasyonu” ile başlayan Cemaat ile AKP arasındaki kavganın ortaya çıkarttığı sonuçlara bakalım. Köşe yazısının ulaştığı sonuç ile bizim bulduğumuz sonuçlar örtüşüyorsa, yapılan analiz doğru ve yerindedir. Kabul edeceğiz…

 

1.) Hiç kuşku yok ki, Sayın Patan’ın kalemi işlek, çok da haklı yanları varr. Bu süreçte, Türkiye’deki ABD karşıtlığı katlanarak artmıştır. Bu doğrudur ama geçici olan durum, kaybedenin ABD olduğunu göstermez. Zira Y-CHP’nin genel seçimlerdeki beyannamesinde de belirtildiği gibi ABD’nin “Türkiye’de karşıtlığı azaltma”yı kendine görev edinmiş güçlü müttefikleri vardır… Onlar da ellerinden geleni yapacaklardır. Anlayacağınız durum her an tersine dönebilir. O bakımdan geçici bir durumu, sonuç gibi göstermek hatalıdır.

 

Bugün itibariyle Fetullah Gülen’in yeşil pasaportu iptal edilmiştir. Hocanın, Türk pasaportu ile gidebileceği bir ülke kalmamıştır. Ayrıca Cemaat, T.C. Hükümeti tarafından “Casusluk yapmak” ve “Terör örgütü” olmakla da suçlanmaktadır. “Balkon konuşması”ndan verilen mesaja bakılırsa, “Hoca Efendi” Türkiye’ye dönme şansını yitirmiştir!.. Buna bağlı olarak, devlet içerisinde yuvalanmakla, elde ettiği mevzileri de bir bir kaybetmeye başlamıştır. “Türkçe olimpiyatları”nın sadece bir vitrin olduğu da bu süreçle ortaya çıkmıştır. Cemaat okullarını CIA ajanlarının üst olarak kullandığını tespit ederek kapatan Rusya’dan sonra, Başbakan Erdoğan da aynı noktaya gelmiştir. O kadar ki, halka çağrı yaparak Cemaat dershanelerine giden çocuklarını geri almalarını bile istemiştir… Özetle “Hizmet Hareketi”nin durumu hiç de iç açıcı değildir… Önemli ölçüde itibar kaybına da uğrayan “Hoca Efendi”, ABD’nin kucağına iyice –oturdu demiyorum- oturtulmuştur!.. Bundan böyle, kendilerinden istenecek her şeyi, itiraz etmeksizin yerine getireceklerdir. Başka yolları kalmadı çünkü… Kaderlerini Obama’ya bağladılar…

 

Bunun sonucu olarak da ABD’nin Müslüman dünyasındaki eli kolu oldular!.. İşte ABD’nin birinci kazancı, kendilerinden kopma şansını kalmayan Fetullah Gülen Hareketi’dir…

 

2.) Diğer yandan hükümet; yani Başbakan Erdoğan, özellikle de Suriye meselesinde, ABD’nin politikalarından bağımsız, biraz da başına buyruk hareket ederek, kontrol edilemez bir lider profili çizmiştir. Erdoğan, ABD Genelkurmayı ile Kongresinin, Suriye’ye karşı karadan bir askeri harekât yapamayacağı açıklamasından sonra, ABD’yi karadan savaşa girmeye mecbur bırakacak adımlar atmıştır…

 

Oldubittilerle ABD’yi sıcak savaşa sokmaya çalışmıştır… Kendisine müttefik olarak gösterilen İsrail’e karşı, kabul edilemez sözler söylemiştir. Uyarılara rağmen, ABD’nin terör örgütü olarak kabul ettiği HAMAS’la görüşmüştür. Mısır’da ABD’nin iktidardan düşürdüğü Müslüman Kardeşler örgütünün yanında yerini aldığı dünyaya ilan etmiştir. Nedeneyse bütün mitinglerinde “Rabıta”nın 4 parmak işaretini yaparak, ABD’nin inadını onlara desteğini sürdürmüştür. NATO’dan ayrılmaya hazır olduğunu gösterecek adımlar da atmıştır. Benim bildiğim, üç defa Türkiye’nin Şangay İşbrliği Örgütü’ne (ŞİÖ) alınması için Putin’den ricacı olmuştur… Hava savunma sistemleri için ihaleyi Çinli bir şirkete vermiştir… ABD, bu hareketleri “blöf” olarak görse de işini şansa bırakamazdı.

 

Erdoğan’ın ABD ile uyuşmayan politikalarını başkaldırma olarak değerlendiren Obama, Erdoğan’a bir ders vermeye ve onu hizaya getirmeye karar verdi. MİT Müsteşarının sorguya çağrılması ile başlayan ve 17 Aralık yolsuzluk ve rüşvet operasyonu ile devam eden süreç, bunun için başlatıldı. ABD’nin kontrolünde olan (Emniyet ve Yargı içerisinde örgütlü) Cemaat üyeleri harekete geçirildi. Bu anlamda, başlatılan kavga gerçekte Erdoğan ile ABD arasındaydı. Bu doğru tespiti kabul ediyorum…

 

Sonuçta karizmatik lider Recep Tayyip Erdoğan, bir kez daha halkın desteğini alarak deliğe süpürülmekten kurtuldu. ŞİÖ’nden yüz bulamayan Erdoğan’ın, tabanını sıkıştırarak iktidarını sürdürmekten başka yolu kalmamıştı. Yoksa sonunun Saddam veya Kaddafi gibi olacağını çok iyi biliyordu. Çünkü ABD’nin çıkarları tehlikeye düşürüldüğünde şakası yoktu. Erdoğan seçimleri kazanır kazanmaz, o meşhur “balkon konuşması”nı yaptı.

 

Balkon konuşması Atlantik ötesine uzatılmış zeytin dalıydı. Bu konuşmada iki husus öne çıkmıştır. Biri Erdoğan’ın arkasındaki kitle desteğini çekmek amacıyla kullanılan zayıf halkalarını yanına almasıdır. Bu gösteri, “aklandığını” ve ayakta olduğunu kanıtlamak için yapılmıştır. Diğeri okyanus ötesine verilen verilecek yeni “göreve hazırım” mesajıydı. Erdoğan, aralarında Egemen Bağış gibi kredisi bitmiş yol arkadaşlarını ve rüşvet paralarını sıfırlayamayan çocuklarını bu nedenle yeniden vitrine çıkarmıştı. Erdoğan, “Suriye ile savaştayız” diyerek, Atlantik ötesine; BOP eş başkanı olarak daha önceden, üzerine aldığı görevi de yerine getireceğini ilan ediyordu. Yeter ki, kendisinden vazgeçilmesin mesajını veriyordu. Washington, “Pensilvanya”da yaşayan beyefendiyi unutun. Türk hükümeti ile ikili bir ittifaka sahibiz”(1) diyerek yanıtını verdi ve mesajı doğru okuduğunu ilan etti… Böylece kontrol dışına çıkan Erdoğan da, terbiye edilip, hizaya getirilmiş oldu… ABD’nin ikinci kazancı Erdoğan’dır…

 

3.) ABD’nin kazançları sadece Fetullah ve Recep ile sınırlı değildir. ABD yeni ekibe, bir kişi daha katarak, BOP’ne taze kan pompaladı… Tahmin edeceğiniz gibi, o da kılıçların efendisi yeni CHP’nin Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’ydu… Devlet Bey’i yazı uzamasın diye şimdilik geçiyorum. Kemal Bey, ABD’nin Erdoğan’a haddini bildirme projesinde çok fena kullanıldı! ABD Büyükelçisi Ricciardone ile bir otel odasında “halvete”(2) çağrıldı. Demek ki, ABD Kemal Beyden başka CHP’li hiç kimseye güvenmiyordu. Söz buraya gelmişken peşinen söyleyeyim, Türkiye’nin ikinci kurtuluşu; CHP’yi, bu Sorosçu ekipten geri almakla başlayacaktır!..

 

Her neyse, bu konuya da şimdi girmeyelim. Gizli görüşmede neler konuşuldu bilemiyoruz ama görüşmeden sonra yapılanlardan neler konuşulduğunu çıkartabiliriz. Ricciardone, muhtemelen bu görüşmede; Kılıçdaroğlu’na, Erdoğan’ın iktidardan uzaklaştırılacağını, yerine Y-CHP’nin iktidara getirileceğini, ABD’nin düşüncesinin bu yönde olduğunu söylemiştir. Bunun için Cemaat’le işbirliği yapılmasını, Cemaat’in getireceği kasetlerin kullanılarak hükümetin yıpratılmasını, bu arada Emniyet ve Yargı içerisinde örgütlü bulunan Cemaat üyelerine, (hukukun üstünlüğü, masumiyet ilkesi, hukuk devleti ilkesi savunularak) kol-kanat germesini istemiştir… Dünyada ABD çıkarlarına aykırı görülen iktidarları devirip, ABD yanlısı hükümetler kurmakla görevli Soros Vakfı’nın, finanse ettiği TESEV’in kurucu üyesi, Seyit Rıza ve Şeyh Said’i önderin müridi Dersimli Kemal Efendiden, zaten ABD’nin “kaset operasyonu” sonucu CHP’nin başına getirilmiş olmakla, diyet borcunun en azından bir kısmını ödemesi istendi… Gandi Kemal, Ricciardone’nin önüne koyduğu plana “evet” diyerek yola koyuldu…

 

İlk mesajını memleketi Tunceli’den verdi: “Dersim’den sesleniyorum, barış süreci kimsenin tekelinde değildir. Bu ülkede barış sağlanacaksa bunu yapacak olan parti CHP’dir. Herkes çok iyi bilsin bunu. Bu ülkede barış süreci durmaz” diyerek, (3) Erdoğan’ın bıraktığı yerden görevi devir almaya hazır olduğunu duyurdu… Geçen genel seçimlerde, “Yerel Yönetimler Şartı” adlı sözleşmeye konulan çekinceleri tümden kaldıracağını vaat ederek “açılım”ın önündeki taşları temizleyen de o değil miydi? Açılım kimsenin tekelinde değilmiş, siyasi yaşamına dahi mal olacaksa, açılımı sürdürecekmiş… Sonra ağzında bir “hırsızlık türküsü” Anadolu yollarında koşuşturup durdu. İktidara gelince ne yapacağını, hangi blokta yer alacağını asla söyle(ye)medi…

 

Bu arada, Cemaat üyelerinin görevden alınmasına şiddetle karşı çıktı. Özel görevli ağır ceza mahkemeleri döneminde; hukuku ayaklar altına alan, hukukçuların yüz karası olan özel yetkili savcı Zekeriya Öz’ü bile “dürüst ve namuslu” devlet memuru ilan etti!.. Ergenekon ve Balyoz davalarında aklına gelmeyen “masumiyet karinesi”ni, Cemaat üyeleri için hatırlayıverdi. Yıllarca Ordunun darbecilerden temizlenmesi” yalanın arkasına sığınarak, TSK’ya kumpas kurulmasına göz yuman Kılıçların efendisi, artık bu kumpası kuranlara da kol kanat germeye başladı…

 

Kim ne derse desin, eski genel başkan Baykal’ın dediği gibi, o da verilen görevini yapıyordu. Hem de layıkıyla. Bu noktada bir hususa daha temas etmeden geçmek istemem: Bir an için Yeni CHP’nin Cemaatle kurduğu ittifakın iktidara olduğunu düşünün. Dersimli Kemal Efendi, koalisyon ortağı Cemaat’in, “vatana ihanet” ağırlığında ve çoğu da Anayasayı ihlal niteliğinde olan suçlarının hesabını sorabilir mi? Cemaat’in ele geçirip, yuvalandığı devlet kurumlarından onları söküp atabilir mi? Siyasetle hiç ilgilenmeyen biri bile, bu sorulara “elbette hayır” yanıtını verecektir… Peki, öyle bir iktidar halkın iktidarı kabul edilebilir mi ki, bu projeye CHP adına “evet” dedin?!.. Öyle bir iktidar Cemaat’in iktidarıdır!!!

 

Dilerseniz daha fazlasını uzatıp da CHP’li yoldaşlarımı üzmeyeyim. Görüldüğü gibi bu süreçte, Yeni CHP de iyice ABD’nin kucağına otur(tul)muş bulunmaktadır. ABD’nin üçüncü kazancı da Kılıçdaroğlu’dur…

 

ABD’nin kucağındaki uşakları üç oldu!.. Bir taşla üç kuş böyle vurulur!..

 

 

Av. Cemil Can

 

DİPNOTLAR:

(1)      http://www.aksam.com.tr/dunya/abd-pensilvanyayi-unutun-turkiye-muttefikimiz/haber-296453

(2) Halvet: Issız yerde yalnız kalma. (TDK sözlüğü)

(3)   http://www.aydinlikgazete.com/mansetler/36004-kemal-kilicdaroglu-akpnin-acilimina-sahip-cikti.html

 

 


Yazarın Son Yazıları:
‘Bağımsızlık’ mı ‘hırsızlık’ mı?!..
Devletin ‘özel’i olmaz!..
‘Cesaret ödülü’nün bedeli!..