Ulusalcı dalgayı aşarız

Ulusalcı dalgayı aşarız
10 Mayıs 2012 13:58

2002 Kasım genel seçimlerinde AKP tek başına iktidarı ele geçirince hemen herkes toplumsal düzenin nasıl bir hâl alacağıyla ilgili endişe duymaya başladı. Kimisi bir şey olmaz mantığı ile hükümete destek verirken kimisi demokratik, laik sosyal cumhuriyetin çanına ot tıkandığını düşünmeye başladı. Bazıları yeni duruma çok çabuk ayak uydururken bazıları daha sert muhalefet etmek yoluna gitti.

Bu arada 2002’de bitme noktasında olan PKK terörü her gün artan bir ivme ile ülkenin gündemini sürekli meşgul etti. Artık örgüt “köy basmaktan” “karakol basmaya” terfi etmiş, toplu asker ölümleri herkesi çileden çıkarır olmuştu. Bu durum toplumda homurdanmalar oluşturmuş, “ulusalcı” söylemler halk arasında yaygınlaşıp itibar kazanmaya başlamıştı. Ulusalcı söylemlerin önemsenmesi hükümeti rahatsız edince destek Atlantik ötesinden, Fetullah Gülen’den geldi.

Fetullah Gülen 18 Ekim 2005 tarihli Aktüel Dergisi’nin 14. sayısında “Ulusalcı dalgayı aşarız.” diye demeç vermiş, AKP hükümetinin yüreğine su serpmişti. Birçoğumuz “Ulusalcı dalgayı aşarız.” da ne demek diye merak ederken Ümraniye’de bir gecekonduda el bombaları bulundu. Bu bombaların bulunmasıyla “ulusalcılığı çağrıştırsın diye “Ergenekon” adı verilen dava başlatıldı. Bu davada birbiriyle hiç ilgisi olmayan insanlar aynı örgütün üyesi yapıldı. Ulusal söylemlerde bulunan ne kadar yazar, bilim adamı, emekli asker, gazeteci, siyasetçi, üniversite hocası varsa hepsine bir dava ve delil uydurularak tutuklanmaları sağlandı.

Öyle iddianameler hazırlandı ki kimi askerler kendi komutanlarına suikast yapacak, kendi ordumuz kendi camilerimizi bombalayacak, bazı gazeteciler de kendi gazetelerini bombalattılar zaten(!)..

Normal insan aklının almakta zorlanacağı iddialar ciddi ciddi mahkeme dosyalarını doldurdu. “Sehven” bir yığın hata yapıldığı ortaya çıktı. Sonradan kurulmuş örgütler, kuruluşlarından çok önceleri eylemler yaptılar(!)

Bütün bunlar “ulusalcı dalganın aşılması” için yapıldı. Böylece bu sözün ne anlama geldiğini yaşayarak öğrendik, öğreniyoruz.

Başbakan Erdoğan, Ergenekon davası için, “Ben bu davanın savcısıyım.” deyince CHP Genel Başkanı Deniz Baykal da “Avukatıyım.” demişti. Başbakanın savcısı olduğu davada avukat olur mu hiç? Duruşmalarda “Özel Yetkili Hâkimler” avukatları dışarı atıyor, olmazsa savcılar onlara da iddianame hazırlayıp sanıklara katıyorlar. Baykal için bu mümkün olmayınca malum kaset olayıyla bu avukat da devre dışı bırakılıyor.

Kemal Kılıçdaroğlu CHP Genel Başkanı seçiliyor, partinin üst yönetimi bütünüyle değişiyor. Kılıçdaroğlu, Ergenekon davasında, Baykal’ın yolunu izliyor hatta bu davanın üç sanığının milletvekili seçilmesini de sağlıyor. Buraya kadar her şey normal.

Derken Sayın Kılıçdaroğlu’nun yardımcılarından birinin bir açıklaması Sabah Gazetesi’nden Mahmut Övür’ün köşesine düşüyor. Diyor ki Sayın Genel Başkan Yardımcısı Erdoğan Toprak: “CHP milliyetçi-ulusalcı solla ilişkisini kesmeli. Anadolu’ya dönmeli. Biz ekip olarak bunu yapmaya başladık.”
Gülen “Ulusalcı dalgayı aşarız.” diyordu. Toprak da “ulusalcı solla ilişkilerini kestiklerini” söylüyor. Sayın Erdoğan Toprak, ekip olarak Fetullah Gülen’in hedeflerini gerçekleştirmeye başladıklarını açıkça ilan ediyor.

Şimdi, CHP’ye oy veren, vermeyen milyonlarca yurttaşımız da Sayın Kılıçdaroğlu’nun bu konuda ne düşündüğünü ve bu ekibin neresinde olduğunu merak ediyor.

[email protected]

2002 Kasım genel seçimlerinde AKP tek başına iktidarı ele geçirince hemen herkes toplumsal düzenin nasıl bir hâl alacağıyla ilgili endişe duymaya başladı.

 

Hilmi SARAL H&H YORUM

 

Kimisi bir şey olmaz mantığı ile hükümete destek verirken kimisi demokratik, laik sosyal cumhuriyetin çanına ot tıkandığını düşünmeye başladı. Bazıları yeni duruma çok çabuk ayak uydururken bazıları daha sert muhalefet etmek yoluna gitti.

 

Bu arada 2002’de bitme noktasında olan PKK terörü her gün artan bir ivme ile ülkenin gündemini sürekli meşgul etti. Artık örgüt “köy basmaktan”  “karakol basmaya” terfi etmiş, toplu asker ölümleri herkesi çileden çıkarır olmuştu. Bu durum toplumda homurdanmalar oluşturmuş, “ulusalcı” söylemler halk arasında yaygınlaşıp itibar kazanmaya başlamıştı. Ulusalcı söylemlerin önemsenmesi hükümeti rahatsız edince destek Atlantik ötesinden, Fetullah Gülen’den geldi.

 

Fetullah Gülen 18 Ekim 2005 tarihli Aktüel Dergisi’nin 14. sayısında “Ulusalcı dalgayı aşarız.” diye demeç vermiş, AKP hükümetinin yüreğine su serpmişti. Birçoğumuz “Ulusalcı dalgayı aşarız.” da ne demek diye merak ederken Ümraniye’de bir gecekonduda el bombaları bulundu. Bu bombaların bulunmasıyla “ulusalcılığı çağrıştırsın diye  “Ergenekon” adı verilen dava başlatıldı. Bu davada birbiriyle hiç ilgisi olmayan insanlar aynı örgütün üyesi yapıldı. Ulusal söylemlerde bulunan ne kadar yazar, bilim adamı, emekli asker, gazeteci, siyasetçi, üniversite hocası varsa hepsine bir dava ve delil uydurularak tutuklanmaları sağlandı.

 

Öyle iddianameler hazırlandı ki kimi askerler kendi komutanlarına suikast yapacak, kendi ordumuz kendi camilerimizi bombalayacak, bazı gazeteciler de kendi gazetelerini bombalattılar zaten(!)..

 

Normal insan aklının almakta zorlanacağı iddialar  ciddi ciddi mahkeme dosyalarını doldurdu. “Sehven” bir yığın hata yapıldığı ortaya çıktı. Sonradan kurulmuş örgütler, kuruluşlarından çok önceleri eylemler yaptılar(!)

 

Bütün bunlar “ulusalcı dalganın aşılması” için yapıldı. Böylece bu sözün ne anlama geldiğini yaşayarak öğrendik, öğreniyoruz.

 

Başbakan Erdoğan, Ergenekon davası için, “Ben bu davanın savcısıyım.” deyince CHP Genel Başkanı Deniz Baykal da “Avukatıyım.” demişti. Başbakanın savcısı olduğu davada avukat olur mu hiç? Duruşmalarda “Özel Yetkili Hâkimler” avukatları dışarı atıyor, olmazsa savcılar onlara da iddianame hazırlayıp sanıklara katıyorlar. Baykal için bu mümkün olmayınca malum kaset olayıyla bu avukat da devre dışı bırakılıyor.

 

Kemal Kılıçdaroğlu CHP Genel Başkanı seçiliyor, partinin üst yönetimi bütünüyle değişiyor. Kılıçdaroğlu, Ergenekon davasında, Baykal’ın yolunu izliyor hatta bu davanın üç sanığının milletvekili seçilmesini de sağlıyor. Buraya kadar her şey normal.

 

Derken Sayın Kılıçdaroğlu’nun yardımcılarından birinin bir açıklaması Sabah Gazetesi’nden Mahmut Övür’ün köşesine düşüyor. Diyor ki Sayın Genel Başkan Yardımcısı Erdoğan Toprak: “CHP milliyetçi-ulusalcı solla ilişkisini kesmeli. Anadolu’ya dönmeli. Biz ekip olarak bunu yapmaya başladık.”

Gülen “Ulusalcı dalgayı aşarız.” diyordu. Toprak da “ulusalcı solla ilişkilerini kestiklerini” söylüyor. Sayın Erdoğan Toprak, ekip olarak Fetullah Gülen’in hedeflerini gerçekleştirmeye başladıklarını açıkça ilan ediyor.

 

Şimdi, CHP’ye oy veren, vermeyen milyonlarca yurttaşımız da Sayın Kılıçdaroğlu’nun bu konuda ne düşündüğünü ve bu ekibin neresinde olduğunu merak ediyor.

 

[email protected]