Uluç Gürkan: Ermeni Soykırımı iddiası emperyalist bir kurgu

Uluç Gürkan: Ermeni Soykırımı iddiası emperyalist bir kurgu
4 Mayıs 2020 08:58

Ermeni soykırımı iddialarının daha yüksek sesle dile getirildiği 24 Nisan sonrasında, konuya dair “Ermeni Sorununu Anlamak: Malta Yargılaması 1919-1921” kitabını yayımlayan eski TBMM Başkanvekili Uluç Gürkan ile bu iddiaları ve iddiaların temelini konuştuk. Gürkan’ın kitabında ortaya koyduğu belgeler, konuya dair tüm soru işaretlerini ortadan kaldırır nitelikte.

 

 

Cumhuriyet / Çağdaş Bayraktar

 

- Ermeni meselesi konusuna dair çalışmalarınız nasıl başladı?

 

1991-2002 yılları arasında Ankara Milletvekili olarak görev yaparken, aynı zamanda Türkiye’yi Avrupa Konseyi ve AGİT parlamenter asamblelerinde de temsil ediyordum. Özellikle Ermeni soykırımı iddiaları söz konusu olduğunda bütünüyle yetersiz kalıyorduk. Her şeyi baştan çalışmaya başladım. 1990’lı yılların ikinci yarısına girdiğimizde yöneltilen suçlamaları en azından dengeleyebiliyordum. Ama karşı tarafı haklılığımıza ikna edemiyordum.

Ermeni lobisi, diğer ülkelerde olduğu gibi İngiltere üzerinde de baskı kurmuştu. İngiltere hükümeti adına Devlet Bakanı Barones Ramsey of Cartvale, 14 Nisan 1999’da bu talebi şu sözlerle reddetti:
“Osmanlı devletinin kendi yönetimi altındaki Ermenilerin yok edilmesi için özel bir karar aldığını ve eylemi gerçekleştirdiğini gösterecek tartışmasız kanıtlar bulunmadığı için İngiliz hükümetleri 1915 ve 1916’daki olayları soykırım olarak kabul etmemektedir…”

 

‘BELGELER İNCELENDİ, SOYKIRIM YOK’

 

Bu açıklamaya rağmen, lobinin İngiltere üzerindeki baskıları sürünce, İngiltere Bayındırlık ve Çevre Bakanı Beverly Hughes, 22 Ocak 2001’de Ankara’da düzenlediği basın toplantısında şu açıklamayı yaptı:
“1915 ve 1916’da meydana gelmiş olan olayların belgelerini inceledi. Bu olayların Birleşmiş Milletler tarafından tanımlanmış olan soykırım tanımlamasına uymadığına karar verdi. Bu İngiliz Hükümetinin tutumudur ve değişmeyecektir.”

 

- İngiliz hükümeti hangi belgeleri incelemişti?

 

Biraz araştırınca, belgelere araştırmacı diplomat Bilal Şimşir’in Malta Sürgünleri kitabında ve İngiliz Ulusal Arşivi’nde ulaştım. İngiltere, Ermeni katliamı ile suçlanan yüzü aşkın Osmanlı yetkilisini yargılayıp cezalandırmak için Malta Adası’na götürüyor.

Orada İngiliz Kraliyet Başsavcılığı’nca iki yılı aşkın süre son derece kapsamlı bir soruşturma yürütülüyor. Sonuçta, hiçbir kanıt bulunmadığı için kovuşturmaya yer olmadığına hükmediliyor.

İngiliz Hükümeti’nin incelediği İngiliz Kraliyet Başsavcılığı’nın Malta soruşturması ve kararıyla ilgili belgeler, Ermeni soykırımı iddialarının tarihi ve hukuki gerçeklerle uyuşmadığını ortaya koymaktaydı. İddialar bütünüyle siyasiydi ve Yeni Dünya Düzeninin kurgusuydu.

 

- Son yıllarda artan soykırım iddialarının temelinde de, Yeni Dünya Düzeninin kurgusu olduğunu mu düşünüyorsunuz?

 

 

Elbette. Ermeni soykırımı iddialarının 1990’da, Soğuk Savaş son bulunca, “uygarlıklar çatışması” temelinde biçimlenen yeni dünya düzeni ile birlikte müthiş bir ivme kazanmıştır. Geçmişe ait bir hesaplaşma olmaktan çıkıp güncel politikaya dönüşmüştür.

Üzerlerine vazife olmadığı halde, bugüne kadar yabancı ülke parlamentolarında Türkiye’yi suçlayan 60’dan fazla karar alınmış. Bu kararların sadece bir tanesi 1915 tarihili… O da savaş propagandası amacıyla… Rus, Fransız ve İngiliz parlamentoları ortaklaşa suçlamışlar bizi…

1915’ten, Türk diplomatlarının kahpece katledildiği 1970’li ve 1980’li yıllar da dahil, 1990’lı yıllara kadar yabancı ülke parlamentolarındaki Türkiye suçlamalarının sayısı da sadece altı…

 

“TESADÜF OLAMAZ”

 

Geriye kalıyor 60’a yakın suçlama… Yabancı ülke parlamentolarındaki “Ermeni Soykırımını tanıma” kararlarının yüzde 90’ını oluşturan kararlar, Soğuk Savaş’tan “Yeni Dünya Düzeni”ne geçildiği 1990’lı ve 2000’li yıllara ait. Soğuk Savaş sonrasının yeni dünya düzeninin ürünleri olarak karşımızdalar…

Soğuk Savaş sonrasındaki ilk suçlama 1993 yılında, Samuel Huntington’un Foreign Affairs dergisinde “Uygarlıklar Çatışması” tezini yayınladığı tarihte yapılıyor. Tezin kitaplaştığı 1996 yılından sonra da yabancı ülke parlamentolarında alınan suçlama kararları birbirini izlemeye başlıyor. Bu tesadüfi, rastlantısal bir gelişme sayılamaz.

Huntington, uygarlık olarak tanımladığı din ve etnik farklılıkları yeni dünya düzeninin temel çelişkisi olarak ön plana çıkarmıştı. Burada, Birinci Dünya Savaşı sırasında yaşananları düşmanın İslam olduğu uygarlıklar çatışması tezinin önemli örnekleri arasında saymış ve İslam’ın sınırlarının kanlı olduğu iddiasına kanıt diye göstermişti. Ermeni soykırım iddialarının uluslararası platformda yoğunlaşması işte bu doğrultudadır. Ötesinde, uygarlıklar çatışması tezi Ermeni soykırımı iddialarının üslubunu da etkilemiştir.

Soykırım iddiaları bağlamında suçlamalar ulus ve ülke bazında Türkiye’ye yöneliyor. Oysa böylesi bir üslup soykırımla ilgili uluslararası hukuka aykırı.

 

‘SERBEST BIRAKILDILAR’

 

- Kitabınızda bu üslup ve yetkili merci konusunun da altını çiziyorsunuz.

 

“Soykırım suçu”nun varlığı ya da yokluğuna karar verecek yetkili merci siyaset değil, uluslararası hukuktur. BM Soykırım Sözleşmesi, “soykırım suçunun” varlığı ya da yokluğu konusundaki yetkili mercii “yargı organları” olarak belirlemiştir. Hangi yargı organı ya da organlarının yetkili olduğu da sözleşmede açıklanmıştır.

Bu bağlamda, bize unutturulmak istenen gerçek, I. Dünya Savaşı sonrasında çok sayıda İttihat ve Terakki Partisi yöneticisinin “Ermenilerin toplu katliamı” suçlamasıyla üç yıla yakın süre Malta’da tutulmuş ve Sevr Antlaşması hükümleri uyarınca “soruşturma” kapsamına alınmış olmalarıdır.Bu soruşturmayı yürüten makam Londra’daki İngiliz Kraliyet Başsavcılığı’dır. Atanmış herhangi bir rütbeli savcı değildir.

 

 

Son derece iddialı ve kapsamlı bir soruşturma yapılmıştır. İşgal altında el koyulan Osmanlı arşivinin yanında, İngiltere ve Amerika’da “Ermeni katliamı” konularında bilgi, belge taranmış, ancak “bir hukuk mahkemesinde “geçerli sayılabilecek” hiçbir kanıt bulamamış; “takipsizlik-kovuşturmaya yer olmadığı” hükmüne vararak üç yıla yakın süre Malta’da tutulan İttihat ve Terakki yöneticilerinin serbest bırakılmalarını sağlamıştır.

İngiliz Kraliyet Başsavcılığı’nın bu kararının, “Ermeni soykırımı” iddialarını kökten çürüten hukuki sonuçları olduğu yadsınamaz. Malta’daki bu yargı süreci, Yahudi Soykırımı yargılamasının yapıldığı Nürnberg Mahkemesi ile benzer uluslararası hukuk kurgusunda gerçekleşmiştir.

 

Söyleşinin tamamını okumak için tıklayın