Türkiye’de siyasetin çıkmaz sokakları

Türkiye’de siyasetin çıkmaz sokakları
7 Mart 2015 15:49

Siyaset bir ülke halkının mutluluğu, gönenci (refahı), kalkınması, birlik ve beraberlik içerisinde yoksulluk çekmeden olanca mücadelesiyle yaşamdan zevk alması için yapılır.

 

 

 

İbrahim ÖZDOĞAN H&H YORUM

 

 

Demokrasilerde siyasetin temeli siyaset yapmak isteyen yurttaşların kurduğu veya kurulan siyasal partilere katılarak hukuksal çerçevede yaptıkları çalışma ve eylemlerden oluşmaktadır.

 

 

Kısaca bildiğimiz tanımla, siyasal partiler demokrasinin vazgeçilmez unsurlarıdırlar.

 

 

Ancak yukarıda tanımlamaya çalıştığımız demokratik idealler Batı’nın ileri kalkınmış demokratik ülkelerinde uygulandığını ve mümkün olduğunu her yurttaş bilmektedir.

 

 

Dünyayı gerek kültürel düzey gerekse demokratik eksen bakımından ikiye ayırdığımızda iki tipoloji karşımıza çıkmaktadır; bunlardan biri Batı ülkeleri diğeri ise Doğu ülkeleridir.

 

 

Herkesin bildiği gibi maalesef Doğu ülkeleri kültürel gelişmişlik düzeyi ve buna bağlı olarak demokratik anlayış ile demokratik kurumlar son derece fakirdir; öyle ki, adeta bir padişahlık metodolojisine dayanmaktadır.

 

 

Ve, Doğu ülkeleri içinde de insanların bilinçdışında taşıdıkları ağır dogmatik düşünceler nedeni ile İslam ülkeleri en demokrasi fakiri gruba girmektedir.

 

 

Kültürel gelişmişlik düzeyinin son derece düşüklüğü nedeniyle Türkiye’de, demokrasinin gelişmediği, siyasetin insana işkence verdiği çok ağır cendereler içinde yapıldığı kategorik Doğu ülkeleri, özelde de İslam ülkeleri grubuna girmektedir.

 

 

Şimdi, lafı dolandırmadan Türkiye’de siyasetin çıkmaz sokaklarını belirtmek istiyorum.

 

 

Türk siyasetinin en önemli çıkmaz sokağı insanların bilinç ve bilinç dışlarında taşıdıkları dinsel kaygılardır.

 

 

Yani Türk seçmeninin büyük çoğunluğu oy verirken birinci öge olarak dinsel kaygıyı ön planda tutmaktadır.

 

 

Bunu çok iyi bilen üçkağıtçı politikacılar dini çirkin bir şekilde kullanmakta, sürekli olarak dogmatik inançları halkın önüne yem olarak atmaktadırlar.

 

 

Burada halkın anlamadığı en önemli unsur, aslında üçkağıtçı politikacıların dinle imanla bir ilişkilerinin olmadığı, dünya nimetleri ile tanışmamış zavallı milyonlarca insana ‘’Din iman size, han hamam bize’’ dediklerini anlayamamış olmalarıdır.

 

 

İşte halk kullanılan din duyguları yüzünden oltanın ucuna takılan iğneyi sürekli yutarak avlanmaktadır ve bunun kötü sonuçlarını bilinçli yurttaşlarda onların yüzünden çekmektedir.

 

 

Türk siyasetinin ikinci önemli çıkmaz sokağı dünya nimetleri ile tanışmamış milyonlarca insanımızın geleneksel İslam fıkhında ‘’iaşe-iane’’ sistemi denilen, moda betimleme ile ‘’erzak paketleri-kömür torbaları ve çok küçük harçlıklar’’ dağıtma uygulaması ile halkın iradesinin aynen bir hırsızlık gibi çalınmasıdır.

 

 

Maalesef şu bilimsel gerçeği söylemek zorundayım sosyal devletin olmadığı İslam’ın asırlarca uygulanan ‘’zekat-sadaka’’ yöntemi günümüze kadar gelen bir alışkanlık olarak dünya nimetleri ile tanışmamış zavallı kitleler bunu nerede ise genlerine işlemiş olarak normal kabul etmekte ve oylarını üçkağıtçı politikacılara bu yardımlar karşılığında vermektedirler.

 

 

21. yüzyıldayız, bu tür yardımlar yasalarla sosyal devlet ihtiyaç sahiplerine verir; kısaca Ortaçağ karanlığının uygulaması olarak ‘’iaşe-iane’’ uygulaması şeklinde değil de, işsizlik maaşı şeklinde olur ileri kalkınmış Batı ülkelerinde.

 

 

Ama bu uygulama cahil kitleleri kendilerine minnet ve şükran duygusu ile bağlamak için bizdeki üçkağıtçı politikacılar propagandalarının sürekliliğini sağlamak için görünür şekilde ‘’iaşe-iane’’ usulü ile yapmaktadırlar.

 

 

Dünya nimetleri ile yaşamlarının hiçbir döneminde tanışmamış olan zavallı milyonlarda dalavere ile hükümet olmuş iktidar sahiplerine nerede ise tapınacak şekilde bağlanarak oylarını sürekli olarak onlara vermektedirler.

 

 

Türk siyasetinin en önemli çıkmaz sokaklarından biri de, bana göre yukarıda sıraladığım iki madde kadar çok önemlidir; insanımızın çoğunda yüzyılların ötesinden gelen ve dogmatik-hurafe dolu dinsel kültürle oluşan ‘’oyum zayi olur’’ endişesidir ki, böyle bir duygu Türkiye’nin çok büyük belalara, badirelere, bölünme tehlikelerine maruz kalmasının en büyük nedenlerinden birisidir.

 

 

Seçmenimizdeki ‘’oyum zayi olur’’ endişesi ne demek?

 

 

Hemen kestirmeden söyleyeyim: Daha önce oy verdiği partiler ile TBMM’e girme olasılığı çok yüksek olan partileri zararlı görmekle beraber, Meclis dışında bulunan ama Türkiye’yi düzlüğe çıkaracak, kalkınmasını çok hızlı bir şekilde yapacak, demokrasiyi tüm kurum, kurul ve kurallarıyla beraber getirecek çok bilgili dürüst kadroların bulunduğu küçük olarak nitelendirdiği, kazanamaz düşüncesine sahip olduğu partilere oy vermemesidir.

 

 

İşte bu vahim zararlı düşünce bizi ve ülkemizi mahvetmekte, üçkağıtçı politikacılara siyaset sahnesinde ağzına kadar kapıları açmaktadır.

 

 

Öncelikle şunu belirtelim ki, küçük parti ve büyük parti kavramları son derece görecelidir.

 

 

Seçmen oy verirse büyük parti, oy vermezse küçük parti olur.

 

 

Bu kadar basit.

 

 

Peki bu ‘’oyum zayi olur’’ sahte düşüncesi Türk milletine nereden musallat olmuştur.

 

 

Bu sahte duygunun temeli geleneksel ‘’kanaat etme, zayi etmeme’’ alışkanlık ve düşüncesinden kaynaklanmaktadır ki, hem bireyler hem de millet için yaşamsal derecede zararlıdır.

 

 

Bizim milletimiz dogmatik-hurafe inançlar nedeni ile herhangi bir yere dökülen ekmek kırıntılarını midesine indireceği mikropları düşünmeden parmak uçları ile toplayarak yiyen, yine midesini tıkabasa doldurduğu halde zayi olmasın diye tabağın dibini bile ekmekle sıyırarak yiyen, bu nedenlerle günah korkusu taşıyan bir millettir.

 

 

Vücuduna zarar vereceğini bile bile sırf kendini hasta edercesine bayat yemekleri mideye indiren bir milletiz.

 

 

Gıdalar zayi olmasın diye sağlığımızı tehlikeye atan bir milletiz.

 

 

Milletimiz buna dinsel betimleme ile kanaat adını vermiştir.

 

 

İşte bu kanaat duygusu ile hem sağlığımızı hem de ekonomik kalkınmamızı hep tehlikeye atıyoruz.

 

 

Hiç kimse kusura bakmasın, ekmek kırıntısı ile yemekleri zayi etmeme alışkanlığı taşıyan bir halk hem sağlığını kaybeder hem de dünya nimetlerinin büyüklüğünü göremez.

 

 

İşte halkımızın birkısmındaki bu Ortaçağ kanaat duygusu maalesef ülkemizi ve milletimizi mahveden seçimlerde oy kullanma alışkanlığımıza da otomatik olarak bilinçdışı ile uyarlanmıştır.

 

 

Nasıl bardağın dibinde bekleyen bayat çayı zayi olmasın diye hastalanma pahasına mideye indiriyorsa böyle bir kanaat duygusuna sahip bir seçmen aynı şekilde oyu zayi olmasın diye götürüp oyunu hırsızların, vatan bölücülerinin, hortumcuların cirit attığı ve büyük dediği partilere vermektedir.

 

 

Her bakımdan ilerlememiz, kalkınmamız ve demokrasimizin gelişmesi için milletçe hem kanaat etme duygusundan hem de buna bağlı olarak ‘’oyum zayi olur’’ alışkanlığımızdan dehal kurtulmamız gerekmektedir.

 

 

Çünkü, ‘’oyum zayi olur’’ düşüncesi ile oy verdiği parti onun malını çalacak bir hırsız, bir bölücü, Cumhuriyet düşmanı, vatan haini bir Apo sevdalısı olabilir.

 

 

‘’Oyum zayi olur’’ düşüncesi ile oy kullanma eğilimi ,eğitim seviyesi düşük ülke insanlarına mahsus bir davranış şeklidir.

 

 

Herşeyden once bir konuyu belitmem gerekir ki, Türkiye’de TBMM’e girmiş partilerin bünyesini çok azılı çıkarcılar sarmakta ve bu partilerden milletvekili olmak için ellerinden gelen her türlü hileyi sergilemektedirler.

 

 

Ama Meclis dışında kallmış partilere baktığımız zaman Türkiye’nin en bilge, en dürüst, en yurtsever, en demokrat ve dünya ile ülkenin sorunlarını çok iyi bilen kadrolar buralarda bulunmaktadır.

 

 

Çıkarcı üçkağıtçı politikacılar bu Meclis dışı partilere girmiyor; çünkü buralarda mama yok.

 

 

7 Haziran’da yapılacak seçimlerde tüm bilgili ve bilinçli yurttaşlarınmıza düşen görev hem oylarını Meclis dışında kalmış Türkiye sevdalısı partilere oy vermek hem de çevrelerini olabildiğince etkileyerek oy verdirtmeye çalışmak olmalıdır.

 

 

Şunu unutmayalım ki, bu ülkede bir koalisyon hükümeti olsaydı bugün itibariyle bölünme noktasına gelmezdik.

 

 

Halkımızı en büyük kazıklardan olan ‘’istikrar’’ sözcüğü ile kandırıyorlar.

 

 

En büyük istikrar koalisyon hükümetlerinde olmaktadır.

 

 

En büyük vatan bölücülüğü ve hırsızlıklar tek başına iktidarlarda olmaktadır.

 

 

Türk siyasetinin en büyük çıkmaz sokaklarından birinin de yüzde 10 barajı olduğunu anımsattıktan sonra şunu belirteyim ki, bu seçimle birlikte AKP, CHP ve MHP çok büyük yaralar alacak, yüksek olasılıkla HDP TBMM’e giremeyecektir; böyle bir tablo sonucunda oluşacak Meclis dört yıl sürmeyecek, erken seçim koşulları oluşacaktır.

 

 

Bu nedenle ilerde yapılacak erken genel seçime hazırlık olmak üzere Meclis dışı Türkiye sevdalısı, bilgili kadroları olan partilerimizi desteklemek çok önem arzetmektedir.

 

 

Çünkü, bir sonraki seçimde bu partilerden bir kısmı muhakkak Meclis’e girecektir.

 

 

‘’Sosyal Medya’’ demokratik mücadele konusunda son derece etkili bir silahtır; bu nedenle çok yoğun olarak bu seçim sürecinde kullanmamız gerekiyor.

 

 

 

İbrahim ÖZDOĞAN Twitter

 

 

 


Yazarın Son Yazıları:
Türk ordusunu taammüden mahvetti
Tayyip Erdoğan’a karşı tüm muhalefet partileri ortak demokratik milli mücadele başlatmalıdır
Fetö teröristlerine af isteyen ya gafil ya hain ya da kaset korkusu olan şerefsizlerdir!