Tunç Soyer: İzmir’de insanlar demokrasiye yoldaki çukurdan daha fazla önem veriyor

Tunç Soyer: İzmir’de insanlar demokrasiye yoldaki çukurdan daha fazla önem veriyor
21 Şubat 2019 23:21

CHP’nin İzmir Büyükşehir Belediye Başkan adayı Tunç Soyer, yerel seçim ve gündeme dair soruları yanıtladı.

 

 

 

 

VOA Türkçe’nin sorularını cevaplayan Soyer, yıllardır İzmir’i çalıştığını söyledi ve AK Parti’nin İzmir’e yönelik vaatleri için “17 yıldır iktidardalar. Niye şimdiye kadar yapmadılar?” ifadesini kullandı.

 

 
Daha önce yaptığınız bir açıklamada ‘İnanın bana sadece İzmir değil, Türkiye değişecek. İzmir Türkiye’yi bir lokomotif gibi arkasına takacak ve bambaşka bir güzelliğe taşıyacak. Türkiye İzmir’den iyileşecek, Türkiye İzmir’den güzelleşecek’ demiştiniz. Bu sözlerle İzmir’e ve kendi belediye başkanlığınıza çok büyük bir anlam yüklemiş olmuyor musunuz?

 

“O değerlendirmeyi ben kendi üzerimden yapıyor değilim aslında. Türkiye’nin böyle bir beklentisi olduğunu düşünüyorum. Türkiye’nin en ücra köşesinde, en muhafazakar kesimlerinde yaşayanların bile bugünkü yaşam kalitesini, yaşam seviyesini demokrasiye borçlu olduklarına dair bir gerçek var. Herkes bunun farkında. O demokrasinin köklerinin de İzmir’de olduğuna dair bir algı var. Onun için bilinçli veya bilinçsiz Türkiye’de yaşayan herkes İzmir’i merak eder. İzmir’in gözünün içine bakar. İzmir niye AKP’ye oy vermiyor, niye böyle duruyor, bunu anlamaya çalışır. Bu, İzmir’e atfedilen önem nedeniyledir. İzmir’e verilen değer nedeniyledir. Biz sadece bunun farkındayız, ben onu söylemeye çalışıyorum.”

 

“Adalet, demokrasi refah”
Bir yandan ‘Belki de İzmir’i benim kadar çalışmış bir başkan adayı yoktur’ diyorsunuz, bir yandan da İzmir’i Akdeniz’in öncü kenti yapmak ve İzmir’de arka sıralarda yaşayanlara öncelik vermek gibi iki aksınız var. Bu iki aksın içine ne kadar çok proje sığdırabilirsek ilgilileri ile beraber sığdıracağız” diyorsunuz. İzmir’i bu kadar uzun süredir çalışmış birinin çoktan projelerini açıklamış olması gerekmez miydi?

 

“Bu çizdiğimiz iki aksın içine onlarca, yüzlerce proje girecek. Gerçekten girecek. İzmir bir yandan Akdeniz’in öncü kenti olacak diyoruz, bir yandan da arka sıradakilere öncelik vereceğiz diyoruz. Aslında bizim ortaya koyduğumuz sadece bir perspektif. Bu perspektifin iki ana aksı. Önce ilk cümleden başlayayım. Evet, doğru. İzmir’i benden çok çalışmış biri yok diye düşünüyorum. Çünkü İzmir’in EXPO 2015 adaylık sürecinde de İzmir’i dünyaya tanıtmak için büyükelçilerimizle beraber dünyayı defalarca fersah fersah dolaştık. Tanıtırken aslında daha çok öğreniyorsunuz. Özetle bütün bu süreç arkasından da on yıllık belediye başkanlığı süreci İzmir’i çok yakından tanımama imkan verdi. Seferihisar’da yaptığımız hiçbir şey sadece Seferihisar için yapılmış değildir. Hep bir model olsun diye ve daha sonra başka ölçeklerde de uygulanabilsin diye yaptığımız çalışmalardır.

 

Ben bu iki ana aksı ortaya çıkarırken aslında şunu söylemiş oluyorum: Adalet, demokrasi ve refah. Bu üçünün arasında güçlü bir bağ olduğunu düşünüyorum. Bu üç rota, benim pusulam aslında. Yani İzmir’de birincisi demokrasiyi hakim kılmalıyız, kentin kılcallarına o demokrasi yayılmalı. Bu, adil bir kalkınmanın, adil bir refah bölüşümünün imkanını yaratmalı.

 

Şu bir yöntem olabilir. Zaten Seferihisar’da yapageldiğim, biriktirdiğim her şey cebimde. 1 Nisan sabahı çıkartırız, koyarız masanın üstüne, buradan yola devam ederiz. Buna bir engel yok. Fakat ben bunu doğru bulmuyorum. Çünkü ‘en çok ben İzmir’i seviyorum. İzmir’i en çok ben biliyorum. İzmir için en doğrusunu ben yaparım’ demenin yanlış olduğunu düşünüyorum. Bu kentte herkesin en az benim kadar İzmir’i sevdiğini, İzmir’le ilgili bir fikrinin olduğunu, herkesin İzmir için doğru bir şeyler yapmak istediğini biliyorum. Dolayısıyla benim yapacağım şey, o kapıyı açmaktır. Hazırlıksız gibi göründüğüm doğrudur, ama o yanlıştır.”

 
“İzmir’in tıkanan kanalları”
İzmir’i bu coğrafyanın yüreği olarak tanımlıyorsunuz. Ama o yürekte tıkanıklık olduğunu ve bu tıkanıklığı açacağınızı söylüyorsunuz. İzmir somut olarak nerelerde tıkanıyor?

 

“Bizim Körfez’in hem sirkülasyon hem navigasyon kanallarını mutlaka açmamız lazım. Navigasyon kanallarını açmazsak belli gemilerin Körfez’e girişine imkan vermemiş oluyorsunuz. Sirkülasyon kanalını açmazsanız Körfez’deki kirlilikle başa çıkamıyorsunuz. Ana tıkanıklıklardan biri o. Bu kent bir liman kent ve bu ana damarın mutlaka açılması lazım. Kentin arka mahallelerine ulaşımı kolaylaştırmamız lazım. Arkadan sahneye, denize ulaşımı kolaylaştırmamız lazım. Damar tıkanıklıklarına kent içi ulaşım, Körfez, özellikle gençlerin istihdam olanakları, kadınların hayata entegrasyonu gibi örnekler verebiliriz. Tarımda da hala yapılacak çok şey var. Sosyal politikalarda genel olarak tıkanıklık var. Diğer kentlerle karşılaştırdığınızda İzmir Büyükşehir Belediyesi’nin sosyal politikalara ayırdığı pay, diğer kentlerden daha düşük.”

 

 

“Ellerini tutan mı vardı?”

 
AK Parti adayı Nihat Zeybekci de benzer bir şekilde İzmir’i bir lojistik merkezi yapmaktan, ticareti canlandırmaktan bahsediyor. Bu durumda da ‘Zeybekci’nin arkasında merkezi hükümetin gücü var. Bunu daha hızlı ve etkili bir şekilde hayata geçirebilir. Niçin ona değil de Tunç Soyer’e oy vereyim’ sorusu haklı bir soru olmaz mı?

 

“Tam tersini söyleyeyim. 17 yıldır iktidardalar. Vadettikleri projelerin hepsi bakanlıkla ilgili projeler. Ellerini tutan mı vardı da bugüne kadar yapmadılar? Eğer bugüne kadar yapmadılarsa, bundan sonra niye yapacaklar? Mesela ikinci çevre yolu diyor. Bu, Ulaştırma Bakanlığı’nın yapması gereken bir şey. Niye bugüne kadar yapmadılar? Şimdi seçim vaadi olarak dosyasına koymuş. Eğer İzmir’le ilgili gerçekten iyi bir şey yapmak istiyor olsalardı, bugüne kadar ellerini tutan hiçbir şey yoktu. Yapabilirlerdi, yapmalılardı, şimdi bunu seçim vaadi olarak koymak çok büyük talihsizlik, İzmirlinin aklıyla alay etmek.

 

Tam tersine bugüne kadar yapmamış olmaları nedeniyle büyük bir güven kaybı yaşadıklarını düşünüyorum. O nedenle İzmirlinin de sizin sorunuzdan değil, başka bir yerde o cevabı vereceğini düşünüyorum.”

 
Siz AK Parti’nin ve adayının seçmeni kutuplaştırmaya çalıştığını söylüyorsunuz, ‘İzmirli seçmen bu tuzağa düşmez’ diyorsunuz. Ama Nihat Zeybekci, İzmir şarabını tanıtmaktan bahsediyor, İzmir’de İzmirli bir AK Parti’ye ihtiyaç olduğunu söylüyor. Yani kutuplaştırıcı bir dil kullanmıyor. Dolayısıyla sizin kutuplaştırma eleştiriniz haksızlık olmuyor mu?

 

“Önce ne kadar samimi ona bakmak lazım. Aynı aday Denizli’de belediye başkanlığı yaparken şarap üreten firmalarla ilgili veya alkollü içki tüketen yerlerle ilgili ne gibi tasarrufta bulunmuş, ona bakmak lazım. Bunları yapıp, ondan sonra İzmir’de başka bir şey söylemek İzmirlinin samimiyet konusundaki kuşkusunu artırır.”

 
“Demokrasiye çukurdan daha fazla önem vermek”

 
Bir yandan “İzmir’de insanlar demokrasiye yoldaki çukurdan daha fazla önem veriyor” diyorsunuz. Bir yandan da İzmir’de ulaşım, katı atık bertarafı, raylı sistem gibi birçok sorun olduğunu söylüyorsunuz. İzmirliler demokrasiye çukurdan daha fazla önem verdiği için mi CHP’li belediyeler yıllardır bu sorunları çözmedi? ‘İzmir cepte’ rahatlığı olduğu için mi bu sorunlar devam ediyor?

 

“Aslında iki cevabı var bu sorunun. Birincisi İzmirli belediyeler bu konuda çok duyarsız davranmıyorlar. Bu haksızlık olur. İzmirli belediyelerin, özellikle büyükşehir belediyesinin İzmir’de yaptığı çok değerli işler var. Belki de Türkiye’nin en çok biyolojik artıma tesisi İzmir’de. Metro hatlarının, hafif raylı sistemlerin tamamı İzmir Büyükşehir Belediyesi tarafından kendi kaynaklarıyla yapıldı. Ankara’da, İstanbul’da hep devlet kaynağı kullanıldı.

 

İkinci olarak evet, eksiklikler, aksaklıklar var. Belki Türkiye’nin bir başka yerinde insanlar bunlara çok daha fazla tepki verebilirdi. Ama İzmirlinin o tepkiyi vermiyor oluşunun sebebi gerçekten demokrasiye çukurdan daha fazla önem vermesidir.

 

Tabii ki siz onun yaşam kalitesine özen göstermezseniz, yaşam kalitesini aşağıya çekecek icraatlarda bulunursanız vatandaş o yöneticiye dersini verir. Bu yüzden ‘çantada keklik’ bir durum da değildir elbette.”
“2030’a kadar Körfez Geçiş Projesi’ne ihtiyaç yok”
İzmirlilerin merak ettiği bazı noktalar var. Biri Körfez Geçiş Projesi. Bir diğeri Konak’ın belli bölgelerinde gökdelenlerin yapımına izin veren imar düzenlemesi. Siz bu konularda ne düşünüyorsunuz?

 

“İzmir Ulaşım Mastır Planı’ndan bildiğim için çok net söylüyorum; İzmir’in 2030 yılına kadar Körfez Geçiş Projesi’ne ihtiyacı yok. O gün gündeme gelirse, o gün düşünülebilecek bir şey. Ayrıca Körfez geçişinin İnciraltı’nın karşı ayağında dünyanın en güzel, en görkemli Kuş Cenneti var. Orada 20 bin civarında flamingo yaşıyor ve üreme alanı. Bunu tahrip edemezsiniz. Binlerce yıllık bir mirası, bir köprüyle feda edemezsiniz.

 

İmar meselesiyle ilgili olarak, bunlar üzerinde çalışmadan bir şey söylemek istemem. Çünkü bu gerçekten çok teknik bir şey. Ama size ilkelerimi söyleyebilirim. Çok katlı yapıya karşı değilim. Benim açımdan bunun iki parametresi var. Birincisi, tarım alanını korumak için bir enstrümansa yükselmek ona razıyım. İkincisi kent silueti. Yani çok katlı yapılar öyle konumlanmalı ki, kentin siluetine rahatsızlık değil, estetik katmalı.”

 
“Suriyelilerin entegrasyonuna emek vermek zorundayız”

 
İzmir, yaklaşık 150 bin Suriyeliyi barındırıyor. Suriyelilerin entegrasyonuna ilişkin nasıl bir politika izleyeceksiniz?

 

“Bir bölümünün kendi vatanına dönmesi ihtimal dahilinde. Ama burada kalacak olanların bu hayata entegrasyonuyla ilgili çok ciddi eğitim çalışması yapmamız lazım. Özellikle çocuklar ve gençler için konuşuyorum, Türkçe dil eğitiminden ve mesleki beceri kazanma eğitiminden mahrum bırakılırlarsa bu toplumun huzuru ve dengeleriyle ilgili ciddi rahatsızlıklar ortaya çıkabilir. Buna imkan vermemek için onların eğitimine ciddi mesai harcamak zorundayız. Onların hayata, kente entegrasyonunu sağlamak için emek vermek zorundayız. Ne vicdanen, ahlaken ne de İzmir’in menfaatleri gereği sırtımızı dönemeyiz.”

 
Seferihisar Belediyesi’yle ilgili faaliyetlerde eşinizi çok fazla görüyoruz. Büyükşehir belediyesine geçerseniz eşiniz nasıl konumlanacak, eşbaşkanlık sistemi mi uygulanacak?

 

“(Gülerek) yok öyle bir şey tabii ki. Eşim, hayatımdaki en büyük muhalifimdir. Ama aynı zamanda en büyük destekçimdir. Özellikle kadınlarla iletişim konusunda benim yetişemediğim, benden çok daha etkin olduğu alanlarda çalıştı. Seferihisar’da kurulan kadın kooperatifinin çok sağlıklı bir şekilde büyümesine imkan yarattı. Kendi alanında çalışmaya devam edecek. İzmir’de de benim kırsal kalkınmayla ilgili çalışmamda yine desteği olacağını düşünüyorum. Ama bir eşbaşkanlık gibi değil.”