‘Tüm bir coğrafyayı maden alanı gibi göremeyiz’

‘Tüm bir coğrafyayı maden alanı gibi göremeyiz’
1 Ocak 2021 09:21

Türkiye’de 20’ye yakın yerde siyanürlü altın madenciliği yapılıyor. Uzmanlar bu yöntemin doğaya en çok zarar veren madencilik kolu olduğu görüşünde birleşiyor. Altın madenciliği yapılan yerde adeta hayat bitiyor.

 

 

TEMA Vakfı Çevre Politikaları ve Uluslararası İlişkiler Bölüm Başkan Yardımcısı Hülya Çeşmeci, bugün gelinen noktada Türkiye’de kanunlarla korunan alanlarda bile madencilik faaliyetleri yapılabildiğini belirterek “Tüm bir coğrafyayı maden alanı gibi göremeyiz. Madenciliğe kapalı alanlar kanunla belirlenmeli ve bu alanlarda hiçbir şekilde madenciliğe izin verilmemeli” diyor.

TEMA Vakfı Çevre Politikaları ve Uluslararası İlişkiler Bölüm Başkan Yardımcısı Hülya Çeşmeci, Cumhuriyet Gazetesi’nden Hazal Ocak’a açıklamalarda bulundu:

 

 

- Altın madenciliği nedir, ne değildir? Etkileri nelerdir?

Liç usulüyle madencilik, kayanın içindeki metalin siyanürle, sülfürik asitle ya da farklı liçleme yöntemleriyle yıkanarak ayrıştırılması süreci… Altın madenciliği de bu işi siyanürle yapıyor. Bizim için bakır madenciliği de aynı. Liçli madencilikte çok geniş alanlara ihtiyacınız var çünkü ton başına çok küçük miktarda cevher bulabiliyorsunuz. Örneğin Kirazlı’daki altın madeninde bir tonda 0.7 gram altın var. Yani gerçekten kârlı bir işletme için çok büyük alanlara ihtiyacınız var. Çok büyük alanlarda, ekosistemlerde, tarım alanlarında, meralarda büyük boşluklar açıyorsunuz. Binlerce ton toprağı yerinden ediyorsunuz ve bunun da doğaya çok büyük zararı var. Bir defa ekosistemi, tarım alanlarını parçalıyorsunuz. Bu zararları restore edebilmeniz mümkün değil. Sadece bir yerin kazılmasından da ibaret değil, metalin elde edilmesinde kullandığınız yöntemler nedeniyle de çok fazla ağır metal ortaya çıkıyor. Bu da insan sağlığı için çok zararlı. Yani bir coğrafyayı, bir bölgeyi yok eden bir madencilik yöntemi değil bu… Aynı zamanda insanları da yavaş yavaş ölüme götüren, toplumsal etkileri bu boyutta olan bir yöntem.

 

 

SAYILARI ARTACAK

 
– Türkiye’de altın madenciliği ne boyutta?

20’ye yakın altın madeni var. 2000’li yıllardan sonra altın madenciliği üzerine konuşmaya başladık. Özellikle Bergama’yla ön plana çıktı. Ardından çorap söküğü gibi birçok altın madeni üst üste gelmeye başladı. Bizim öngörümüz, Türkiye’de madenciliğin daha da artacağı yönünde. Verilen teşvikler, ruhsatlar, geçmişte verilen ruhsatların yaşama geçirilmeye çalışılması, Türkiye’nin birçok yerinde yeni altın madeni projeleri olacağını gösteriyor. Önümüzdeki dönemde, çevre alanında konuşacağımız, tartışacağımız konu enerji ve maden politikaları olacak.

 

 

BAŞKA BİR YER OLUYOR

 
– Peki, gördüğünüz altın madenlerine ilişkin izlenimleriniz neler?

Çok altın madeni gördüm… Etrafında yaşayanların hisleri gördüğüm manzaradan çok daha etkileyiciydi. Anlatılanları dinlemenin, yaşananlara tanıklık etmenin getirdiği yük, gördüğüm manzaranın getirdiği yükten çok daha ağır. Her gün patlamalarla uyanmak, içtiğin sudan, yediğin yemekten emin olamamak, kronik kansızlık çekmek, bir kaynak bölgesinde yaşıyor olmasına karşın evinize, köyünüze tankerle su gelmesi… Bütün bunlara karşın denetimlerin çok zayıf olması, çok kısıtlı bir mücadele alanınızın olması, beni, gördüğüm manzaradan daha çok etkiliyor. Altın madenciliği gibi faaliyetler, bir coğrafyayı tamamen değiştiriyor. Orası artık başka bir yer oluyor. Bir yerde altın madenciliğinden söz ediyorsanız orası için bambaşka bir gelecek düşünmeniz gerekiyor.

 

 

YENİ KAMU YARARI

 
– Doğaya bu kadar zarar vermeye değiyor mu?

Bizim en çok üzerinde durduğumuz konulardan biri, dünyayla birlikte Türkiye’nin de artık bir kamu yararı tartışması yapmak zorunda olduğu gerçeği. 1950-60’lardan günümüze gelen büyüme odaklı kalkınma politikaları hep şunu savundu: Refah toplumuna ulaşmak istiyorsanız bazı bedeller ödenir. Çevreye verilen zararlar da ödenmesi gereken bir bedel gibi gösterildi. Tüm dünyada da bu yapıldı. Bugün artık içinde bulunduğumuz iklim kriziyle de su kriziyle de pandemi süreciyle de doğaya yapılan müdahalenin bir karşılığı olduğunu gördük. Ödenen bu bedel de sıradan bir bedel değil. İnsanların, toplumların yaşamlarıyla ödediği, gıda güvenliğiyle, olağanüstü hava koşullarıyla ödediği bir bedel. Gerçekten de ciddi maliyetleri olan bir bedel bu.

 

 

Koruma alanları dinlenmiyor

Artık yeni ekonomi modellerine, yeni kamu yararı tartışmalarına ihtiyacımız var. Bir alana baktığımızda, altındaki altının mı yoksa üstünde birlerce yıldır bir kültürü besleyen tarımın mı, doğal varlıkların mı, turizmin mi kamuya daha yararlı olduğunu konuşmamız gerek. Çünkü bugünkü yaklaşımda biz şunu görüyoruz: Toprağın altında her ne varsa çıkarılmalıdır, üstündeki olan tüm üretimin ise bir değeri yoktur. Bu yüzden köyler taşınıyor, tarım alanları çok rahat bir şekilde madenlere açılıyor, koruma statüleri ne olursa olsun doğal alanlarda madencilik faaliyetlerine izin veriliyor.

 

 

SİYANÜR TAMAMEN YASAKLANMALI

 
– Peki ne yapılabilir?

Biz Tema Vakfı olarak liçli madenciliğin Türkiye’de yasaklanması gerektiğini söylüyoruz. Tema, madencilik faaliyetlerine topyekûn karşı çıkan bir sivil toplum kuruluşu değil. Elbette tüm madenler için yapılması gereken şeyler var. Koruma altındaki bölgelerin hangi yöntemle olursa olsun madenlere açılmaması gerekiyor. Bir yerde madencilik faaliyeti yürütülmeye karar verildikten sonra tüm süreçlerin şeffaf ve gerçekten halkın katılımını gözeten bir yönetimle ilerlemesi gerekiyor. Denetleme süreçlerinin de aynı şeffaflıkta ve ciddiyetle yapılması gerekiyor.

 

 

FATSA’DA ŞİRKETE SÜRE UZATIMI

 
Ordu Fatsa’da altın işletmeciliği yapan şirketin çalışma süresinin uzatıldığı ortaya çıktı. Çevre ve Şehircilik Bakanlığı, şirketin geçici faaliyet belgesi yenileme başvurusu üzerine çalışma süresinin 27 Ocak 2021 tarihine kadar uzatıldığını açıkladı. Gazetemize konuşan Ordu Çevre Derneği Başkanı Ertuğrul Gazi Gönül, “Fatsa altın madeni siyanürle ayrıştırma süreci 5 yıldır devam ediyor. Fındık tarımı, arıcılık, kestane toplayıcılığı ve sebzeler yok olma tehlikesiyle karşı karşıya kaldı. Siyanürün etkisi görülmeye başladı” dedi.

 

 

MEYVE VE SEBZELER ÇÜRÜYOR

 
Ekoloji Birliği Eşsözcüsü Coşkun Özbucak, Ordu Tarım ve Orman İl Müdürlüğü’ne başvurarak Fatsa maden bölgesinde bitki tahlili yapılmasını istedi. Özbucak dilekçesinde “Altıntepe Maden Şirketi’nin siyanürle altın ayrıştırması çalışmaları sonrası özellikle Yukarıbahçeler Mahallesi, Aşağıbahçeler’de Sinan ve Maksutlu mevkilerinde çevre mahallelerde eğreltiotu, meyveler ve sebzelerde erken çürüme ve kurumalar başladı. Bu doğadışı olayların kaynağının siyanür olduğunu düşünüyoruz. Tarım ürünlerinde, eğreltiotu gibi bitkilerde, meyvelerde çürüme ve kurumaların maden işletmesinin toprağı, havayı ve suyu kirletmesinden mi kaynaklandığının araştırılmasını ve durum tespitinin yapılmasını istiyoruz” dedi. Gazetemize de konuşan Özbucak, “Zararın büyümesini önlemek zorundayız. Başka illerdeki maden tehdidi altında olanlar gelip gördüklerinde şaşırıyorlar, tepki gösteriyorlar. Yaşayacakları olumsuzluğu görüyorlar. Doğaya verilen her zarar, geleceğimizi yok ediyor. Yalnızca Fatsa’yı kurtarmak yetmiyor. Ülkedeki tüm mücadele edenleri birleştirmek zorundayız” diye konuştu.