‘Trakya’yı tamamen gözden çıkarmışlar’

‘Trakya’yı tamamen gözden çıkarmışlar’
14 Temmuz 2018 14:33

Trakya ciddi bir doğa tahribatı ile karşı karşıya. Taşocakları için Istrancalar’a, ‘Türk Akımı’ için ise bölgenin en güzel koyuna kıyılıyor. Üstelik tahribat bunlarla sınırlı değil

 

 

Uğur Şahin / Birgün

 

 

Doğa harikası ormanlara, koylara ve verimli tarım arazisine sahip Trakya, son yıllarda ciddi bir doğa tahribatı riski ile karşı karşıya. Trakya’da bir yanda taşocakları ve RES’ler için Istranca Ormanları’na kıyılıyor, diğer taraftan termik santral için meşe ormanlarına… Üstelik doğa tahribatı bunlarla da sınırlı değil. Rusya’daki doğalgaz rezervlerini Türkiye’ye ulaştıracak Türk Akımı Projesi için ‘halkın denize dahi girmesinin yasak olduğu’ Kıyıköy’ün en güzel koylarından Selvez Koyu’nda çalışmalar sürüyor. Eski Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı, yeni Ekonomi Bakanı Berat Albayrak’ın 3’üncü nükleer santralın ‘büyük ihtimalle’ Trakya’da kurulacağını açıklamasıyla birlikte, bölgedeki ‘büyük resim’ tamamlanmış oluyor. Bakan’ın sözleriyle birlikte Avrupa’nın en büyük longoz ormanına sahip İğneada’da yaşayan yurttaşlar tedirgin. Özetleyecek olursak, AKP iktidarının doğayı katleden projelerinden en fazla etkilenen bölgelerden birisi Trakya. Biz de bölgedeki tahribatı yerinden gözlemlemek için Trakya’ya giderek bölgeyi mercek altına aldık.

 

 

İlk durak: Türk Akımı Projesi
İlk durağımız Rusya’daki doğalgaz rezervlerini Türkiye’ye ulaştıracak ‘Türk Akımı Projesi çalışmalarının sürdüğü Kıyıköy oldu. Doğalgaz boru hattı projesi, Rusya’dan başlayıp Karadeniz’den geçiyor. Toprak ile Kırklareli Kıyıköy sahilinde buluşuyor. Çalışmaların bitmesiyle birlikte milyonlarca ağacın ve fidanın yok edileceği Türk Akımı Projesi’nin boru hattı; Lüleburgaz, Kırklareli ve Çorlu’dan geçecek. Hat nedeniyle bölgedeki tarım arazileri ve Istrancalar olukça olumsuz etkilenecek. Rusya’nın yıllık 750 milyon dolar kâr edeceği proje için, çalışmalar son sürat devam ediyor. Ancak bölgede turizm, balıkçılık, tarım, ormancılık, hayvancılık ve arıcılık halkın önemli geçim kaynakları arasında yer alıyor.

 

Doğa sesi yerine iş makinası gürültüsü
Kıyıköy’e doğru yol alırken bölgedeki RES’leri de görmek mümkün. Türk Akımı proje sahasına giriş yasak. Ancak biz girmeye çalışıyoruz. Sahaya doğru ilerlediğimizde yol boyunca birçok bekçi ile karşılaşıyoruz. Hepsine yanlış yola girdiğimizi, ileriden dönüş gerçekleştireceğimizi söylüyoruz. Bu esnada bir tabela dikkatimizi çekiyor. Tabelada, ‘bölgede denize girmenin yasak olduğu’ yazıyor. Denize girenler hakkında ise Kabahatler Kanunu’na göre işlem yapılacağı kaydediliyor. Bölgede görüntü almak ise oldukça zor. Öyle ki Selvez Koyu’na girişi sağlayan yollar kapatılmış. Görüntü almak için ilerlediğimizde çalışmaların sürdüğü yerden uzaklaştığımızı fark ediyoruz. Araçtan inip, yürüyerek devam etme kararı alıyoruz. Doğanın sesini, inşaat makinelerinin bastırdığı bölgede, ağaçlık alandan devam edip, fotoğraf çekmeye çalışıyoruz. En sonunda net fotoğrafı yakalıyoruz. Burada denizdeki çalışmaların sürdüğü, sahil kenarında kamyonların beklediğini görüyoruz. Fotoğrafları alıp yola geri döndüğümüzde bu defa fark ediliyoruz. Aracımızın birkaç farklı açıdan fotoğrafı çekildikten sonra bir araç bizi takip ediyor. Araç bir süre sonra bizi takip etmekten vazgeçip, Kıyıköy’e dönüyor. Biz de ikinci durağımız olan Vize’ye doğru gidiyoruz.

 

Sakin şehirde hafriyat kamyonları
Trakya’nın ilk ‘Sakin Şehir’ (Cittaslow) unvanını taşıyan Kırkalereli’nin Vize ilçesi doğal güzellikleri ve sahip olduğu kültürel mirasla meşhur. ‘Ihlamur kokan’ Vize, İstanbul’un hemen yanı başında bulunuyor. Ancak Vize, bugünlerde hiç de sakin değil. Zira kente adımımızı atar atmaz, hafriyat kamyonları karşılıyor bizi. Doğayla iç içe olan bu nadide ilçede, yakın zamanda bir organize sanayi bölgesi kurulacak.

 

 

Belediyede pankart: Termik santrale hayır
Kentte kısa bir süre dolaştıktan sonra; belediye binasının hemen yanında bulunan bir parkta Vize Ziraat Odası Başkanı ve Vize İnsan Dağ Yaşam Derneği Başkanı Demir Aypar ile görüşmek üzere sözleşiyoruz. Parka doğru giderken Vize Belediyesi’ne büyükçe bir pankart asılı olduğunu görüyoruz: “Termik santrale hayır!” Pankartta ‘Cittaslow’un logosu da bulunuyor. Sonrasında ise Aypar ile birlikte çay eşliğinde bölgenin güncel durumundan bahsediyoruz. Aypar, 8 yıldır doğa mücadelesinin içinde yer aldığını söylüyor. Aypar ile konuşurken, üç hafriyat aracı art arda önümüzden geçiyor.
Aypar’a ilk olarak Vize’nin durumunu soruyorum, yanıtlıyor: “Cittaslow unvanını almış ama maalesef koruyamayan bir ilçe burası. Sakin şehir unvanını aldığında taşocakları falan yoktu. Her gün bu yollardan 300-400 tane tır geçiyorsa, hafriyat kamyonu geçiyorsa böyle bir ortamda sakin şehirden bahsedilemez.”

 

3. Havalimanı bilirkişisini göndermişler
Vize, taşocaklarının haricinde bir de termik santral tehdidi altında. Aypar, termik santral sürecini şöyle anlatıyor: “Üç köy, bir de Vize merkezde yaklaşık 34 bin dekarlık bir alanda santral için sondaj çalışmalarına başlanmak istendi. Buna karşı dava açtık. Mahkeme bizi haklı gördü, yürütmeyi durdurdu. Sonrasında bilirkişiler geldi, keşfe gittiğimizde ise Cerattepe ve 3 Havalimanı’na ‘olumlu’ görüş veren iki tane bilirkişi gördük. Bunun üstünde, ‘Bu bilirkişiler yanlı karar veriyor’ diyerek azlini istedik, onlar da çekilmek zorunda kaldı. Biz yürütmeyi durdurma talebinde bulunduğumuzda ise sondajlar devam etti, hatta hızlandırıldı.”

 

Aypar, “Santral kurulması için ‘kamu yararı var’ deniyor. Ama Trakya’nın yeraltı su kaynakları bu havzada” diyor ve ekliyor: “Santralla birlikte İstanbul’un da Trakya’nın da içme suyu kaybedilme riski altında. Su kaynaklarını kaybetmek demek, tarım arazilerinin çoraklaşması demek.”

 

Aypar, bölgeyi koruyan, geçmişte Trakya Üniversitesi tarafından hazırlanan plana değiniyor. O plandaki, “Trakya’ya ağır sanayi ve termik santrallar kurulamaz” maddesini hatırlatıyor: “Bu çevre düzeni planlarında revizeye gidilmek istendi. Trakya Üniversitesi planı yapmaya yeniden talip oldu. Ancak onlar, daha fazla para ödeyerek İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin Metropolitan şirketine devrettiler plan yapma yetkisini. Sonrasında ‘termik santralların bölgeye zararı yoktur, yapılabilir’ ifadesi planların içerisine girdi. Bu da kırılma etkisi yarattı.”

 

 

50 şirket maden ruhsatı almış
Aypar, bölgede 50 şirketin maden arama ruhsatı aldığını da aktarıyor: “Bunların 10 tanesini faaliyette, 9 tanesini de mücadeleyle engelledik. Kalker, kireçtaşı ve kil çıkartıyorlar. Bölünmüş yollar için dolgu malzemesi falan çıkarıyorlar. Hemen burada Traçim diye bir çimento fabrikası var. Traçim ile birlikte, Limak’ın da çimento fabrikası var. Kuzey Ormanları’nın bu yataklarında tamamıyla kireçtaşı var, buralar da onların iştahını kabartıyor. Kamulaştırma yapılmıyor, vatandaştan yer satın almıyor, direkt orman alanlarında yaptıkları için şirketin cebinden para çıkmıyor.”

Demir Aypar, sözlerini şöyle sonlandırıyor: “Buranın bir evladı, burada doğmuş fertler olarak tek hedefimiz var. O da dedelerimizden miras kalan bu arazileri, yaşam alanlarını koruyarak gelecek nesillere bırakmak. Biz yatırıma karşı değiliz, yenilebilir yatırımdan yanayız.”

 

 

‘Artık köyün sahibi değiliz’
Aypar ile görüşmemizin ardından Kırklareli’nin Pınarhisar ilçesine 8 kilometre mesafede bulunan Poyralı köyünü ziyaret ediyoruz. Köy, pancar pekmeziyle ünlü, ancak köyün etrafındaki doğa tahribatı korkunç düzeyde. Bizi buradaki köy kahvehanesinde 85 yaşındaki Ahmet Fikret Sarıoğlu bekliyor. Sonrasında aracımıza binip, bölgedeki tahribatı gözlemeye doğru yola çıkıyoruz, bu esnada da Sarıoğlu ile konuşuyoruz. Ahmet Fikret Sarıoğlu, hayatını hep bu bölgede geçirmiş. Hayvancılık da yapmış çiftçilik de. “Hayvancılık zaten bitti” diye başlıyor sözlerine. Devamında da bölgedeki talana ilişkin, “Bu kadar tahribatı ilk defa görüyorum” diyor ve ekliyor: “Artık biz sahibi değiliz köyün, köy bizim değil şirketlerin, yağmalanıyor burası. Ve yıllardan beridir böyle.”

 

Limak için kesiliyor
Sarıoğlu, eliyle karşımızdaki merayı işaret ederek, “Köylünün kullandığı mera burası. 800 hektarlık alan orası da yok olacak. Kil ocakları için burası kesilecek, Limak firması için” diye konuşuyor. Devamında da, “Bir taşocağı çalışıyor, diğeri de yakında çalışmaya başlayacak” ifadesini kullanıyor.

Daha sonra da terk edilmiş bir kömür ocağını ziyaret ediyoruz. Yol boyunca şirketlerin ormanı tellerle çevirdiğini görüyoruz. Sarıoğlu, bu durum için, “Her taraf böyle çevrildi” diyor.

Çalışmaların bitirildiği kömür sahasında durum oldukça kötü. Şirket, maden sahasını öylece bırakmış, her taraf delik deşik içinde. Ağaçların devrildiğini söylemek de mümkün. Sarıoğlu, terkedilmiş maden sahasını göstererek, “Bir tane iki tane değil, bunun gibi 20’ye yakın yer var” şeklinde konuşuyor.

 

 

Hamsi yok olacak
Sarıoğlu ile görüşmemizin ardından Dokuzhöyük ve Ulukonak köyleri arasında Deba Madencilik Ticaret ve Sanayi A.Ş. tarafından kurulması planlanan kömürlü termik santrala karşı Trakya Platformu’nun düzenlediği etkinlik için yola çıkıyoruz. Platform, 3 Ağustos’ta gerçekleştirilecek Halkın Katılımı Toplantısı öncesinde Dokuzhöyük köyünde yöre sakinlerine bilgilendirme toplantısı organize etti. Yüzlerce köylünün katıldığı bilgilendirme toplantısına katılanlardan birisi de CHP Kırklareli Milletvekili Türabi Kayan’dı. Burada görüştüğümüz CHP’li Vekil, Türk Akımı Projesi’ne ilişkin şunları kaydediyor: “Türkiye üzerinden bu gazın geçirilmesi, Rusya’nın arayıp da bulamadığı bir şeydi. Bu büyük bir hataydı, Trakya’yı mahvetme yolunda da ilerleniyor. Boru hattının faydası yok, zararı var. Bu hat, Karadeniz hamsisin ölmesine neden olacak. Üstelik bunun tedbiri de alınmıyor. Balıkçıların itirazını önlemek istiyorlar. Tarımsal alanı da yarıp geçecekler, çiftçinin durumu ne olacak, hiçbir bilgi yok.”

 

CHP’li Kayan, bölgede kurulması planlanan termik santrallera değinerek sözlerini noktalıyor: “Babaeski ve Vize arasındaki güzergahta bulunan kömürün kalorisi çok düşük. Bu santralın bununla çalıştırılması mümkün değil. Yıkama yöntemiyle çalıştırılabilir ancak o kadar su yok. Burada dışardan gelecek bir kömürle bu santralları çalıştırmak istiyorlar. Şu an ‘yerli kömürle çalıştıracağız’ diyorlar, sonra, ‘bu kömürün kalorosi çok düşük’ diyecekler. En son da böyle masraflı oluyor diyerek, dışarıdan kömür getirecekler. Bu santrallar, ithal kömürle çalıştırılmak isteniyor. Fakat bu topluma söylenmiyor. Yerli enerji gibi savunulmaya çalışıyor. Şimdiden bölgedeki hazırlıkları da sürüyorlar. Örneğin İğneada’da liman çalışmaları var. Trakya’yı gözden çıkarmak gibi hesapları var.”

 

 

https://www.birgun.net/haber-detay/gunde-300-kamyonun-gectigi-sakin-sehir-trakya-yi-tamamen-gozden-cikarmislar-223054.html