Tarihi Tarihçilere Bırakmak

Tarihi Tarihçilere Bırakmak
26 Aralık 2011 09:38

“SOYKIRIM” İDDİASI SOYSUZLUĞUN İTİRAFIDIR!..


“SOYKIRIM” İDDİASI SOYSUZLUĞUN İTİRAFIDIR!..


 



Ermenilere 1915 yılında “soykırım” yapıldığı iddiaları karşısında Türkiye’nin izlediği “Tarihi tarihçilere bırakmak gerekir” şeklinde özetlenen politika son derece haklı ve yerindeydi. Gerçekten de tarih hakkında tarafsız, bilimsel ve kanıtlara dayalı olarak varılacak olan yargılar, ancak tarihçi bilim adamları tarafından oluşturulabilir. Siyasi kararlar, siyasi mülahazalarla alındığı için, objektif olmaktan uzaklaşırlar ve karar alıcıların öne çıkarttığı yararlara göre şekillenirler. Bu anlamda İsviçre’den sonra Fransa’nın da Ermeni “soykırım” iddialarını inkâr etmeyi hürriyeti bağlayıcı ve para cezası yaptırımına bağlamasını, siyasi bir karar olarak anlamak gerekir.



 



1915 Tehciri sırasında Ermenilere karşı “soykırım” yapılmamıştır. “Soykırım iddiaları uluslararası bir yalandır!” Bu konu ile ilgili olarak Rus arşivlerinde 10 yıl araştırma yaptıktan sonra iddiaları kanıtları ile çürüten Mehmet Perinçek’e ve Doğu Perinçek’e ulus olarak minnet ve şükran borçlu olduğumuzu söylemeden geçmek istemiyorum. Bu konu ile ilgili olarak hazırlanmış iki kitabı mutlaka okumalıyız. (EK:1) Ayrıca Ermeni “soykırım” iddiaları ile ilgili olarak kaleme aldığım köşe yazısına da bir ara göz atsanız iyi olur.(EK:2)  Ermenilere karşı “soykırım” yapılmadığının en önemli kanıt:: Ermenistan Devletinin ilk başbakanı Kaçaznuni’nin 1923’te parti konferansında sunduğu tebliğdir. Bükreş’te Taşnaksutyun genel kurultayına sunduğu raporu, partinin geçmişiyle keskin bir hesaplaşma ve özeleştiri niteliğindedir. (Kitap haline getirilerek İngilizce “The Armenian Revolutionary Federation (Dashnagtzoutiun) has Nothing to do Anymore”, Almanca “Für Daschnakzutyun gibt es nichts mehr zu tun” adıyla yayımlanmıştır.)(3)


 



Ermeni “soykırım” iddialarının nihai hedefinin toprak talebi olduğu son derece açıktır. Ermenistan’ın Türkiye’ye dönük siyasi hedefleri arasında toprak talebi olduğuna ilişkin pek çok resmi kanıt vardır. Ayrıca Büyük Ortadoğu Projesine göre, Anadolu’nun Doğu’su Ermenistan toprakları olarak gösterilmektedir. Bu anlamda “soykırım” iddialarını BOP’nin bir parçası olarak görmek gerekir. Türkiye’yi bölmeyi hedefleyen bu faaliyetler, Emperyalizmin bir saldırısı olarak değerlendirildiğinde yerli yerine oturmuş olur. Büyük Ortadoğu Projesi eşbaşkanın gösterdiği tepki ise,  günü kurtarmaya yönelik olup, göstermeliktir. Dışişleri Bakanımızın “Ermeni soykırımı yoktur” diyenlere ceza verilmesini yasalaştıran İsviçre Dışişleri Bakanı Calmy-Rey’i  “Büyükelçiler Konferansı”na konuşmacı olarak çağırması tam bir tutarsızlık ve ciddiyetsizlik örneğidir. Fransızların da Cezayir’de soykırım yaptığını ileri sürmek ise, “Soykırım” iddialarına itiraz değil, tam aksine bu iddiaları doğrulamak anlamına gelir. Nitekim daha birkaç hafta önce, Dersim İsyanı için devlet adına özür dilenmesi de aynı amaca hizmet etmiştir.



Dersim İsyanı sırasında yaşananları tarihçilere bırakmayanlar, Ermeni “soykırım” iddialarının tarihçilere bırakılmasını istediklerinde ciddiye alınmazlar. Bu konuda hükümete koşulsuz destek veren CHP,  AKP’nin dış politikadaki dümen suyuna girmiştir. 1915 yılında Ermenilere karşı “soykırım” yapılmamıştır demek suç haline getirildiğinde, öncelikle bu yasa ile düşünce açıklama özgürlüğü ihlal edilmiş olmaktadır. Aynı zamanda tarihçilerin bu fikrin aksi yönünde toplayacakları kanıtları açıklamaları da yasaklanmış olmaktadır. Böyle bir yasanın gerçekleri gizli tutmak gibi akıl dışı bir durum ortaya çıkartacağı son derece açıktır.
İç politikada, etnik ve dinsel temeller üzerinde siyaset yapmamayı yaşama geçiremeyenlerin, dış politikada aynı tuzağa düşmekten kurtulamayacakları kuşkusuzdur.
Tarihte yaşanmış bazı olayların “soykırım” olup olmadığına ilişkin kararı kimler verecektir? Tarihçiler mi, siyasetçiler mi? Bu sorunun doğru yanıtı, ne yazık ki, ikisi de değildir! Bir olayın soykırım olup olmadığına; Soykırım Suçunun Önlenmesi ve Cezalandırılması Sözleşmesi’nin 6’ncı maddesi uyarınca “suçun işlendiği ülkedeki Devletin yetkili bir mahkemesi veya yargılama yetkisini kabul etmiş olan Sözleşmeci Devletler bakımından yargılama yetkisine sahip bulunan uluslararası bir ceza mahkemesi” karar verecektir. Aynı şekilde, Devletler arasında “soykırım” konusunda bir uyuşmazlık söz konusu olduğunda, 9’ncu madde uyarınca, sorunun Uluslararası Adalet Divanı önüne götürülmesi gerekir. (EK:4) 12 Ocak 1951 tarihinde yürürlüğe giren, Soykırım Suçunun Önlenmesi ve Cezalandırılması Sözleşmesi’ni imzalayan ülkelerden biri de Fransa’dır. “Soykırım” suçunun işlendiği ileri sürülen yer ise, sözleşmeyi imzalayan Türkiye’nin topraklarıdır. Türk yargı organları önünde bugüne kadar böyle bir davaya bakılıp karar verilmiş değildir. Osmanlı’nın 1915 tehciri sırasında, Ermenilere karşı “soykırım” yapıldığına ilişkin uluslararası yetkiye sahip ceza mahkemesi tarafından verilmiş bir karar da mevcut değildir. Dolayısıyla Fransız meclisinin almış olduğu karar, öncelikle altını imzaladıkları sözleşmeye aykırılık teşkil eder. Fransız Meclisi almış olduğu bu karar ile aynı zamanda Türk yargısı ve uluslararası ceza mahkemelerinin yetkisini de gasp etmektedir. Bu anlamda söz konusu yasa için ölü doğmuştur demekte bir yanlışlık yoktur.
Dolayısıyla Fransa meclisinin almış olduğu bu siyasi karara karşı, Türk halkının, topyekûn antiemperyalist bir duruş sergilemesi gerekiyor.



Av. Cemil Can



DİPNOTLAR:
(1) Doğu Perinçek, ERMENİ SORUNUNDA STRATEJİ VE SİYASET,
             Mehmet Perinçek, RUS DEVLET ARŞİVLERİNDE 100 BELGEDE ERMENİ MESELESİ.
(2) http://www.cemilcan.av.tr/s.127.htm
(3) http://tr.wikipedia.org/wiki/Ovannes_Ka%C3%A7aznuni
(4) http://www.ihm.8m.com/x1soysos.htm



 


Yazarın Son Yazıları:
‘Bağımsızlık’ mı ‘hırsızlık’ mı?!..
Devletin ‘özel’i olmaz!..
‘Cesaret ödülü’nün bedeli!..