Tapelerle yaşamak…

Tapelerle yaşamak…
19 Mart 2014 07:43

Denklemin içindeler. Yaptıkları ölçülmüş, tartılmış hamlelerle ipleri ellerinde tuttuklarını her akşam hissettiriyorlar bize.

 

Hürriyet Köşe Yazarı Sedat Ergin yazdı;

 

Hamle üstünlüğü sıkça onların elinde. Adım atmak için genellikle gece yarısına yaklaşan bir saati bekliyorlar.

 

Ve tape kaydı bazen bilgisayarımızın ya da iPad’imizin, bazen de cep telefonumuzun ekranında yavaş yavaş kendini göstermeye başlıyor. Heyecanla tapenin içinden çıkacak sürprize kulak veriyoruz.

 

Çoğunluk ağzımız açık kalarak dinliyor, öğrendiklerimiz karşısında dehşete düşüyoruz. Arkadaşlarımıza telefonlar açıyoruz. Onlar bizi arayıp haber veriyor. Yoğun bir SMS trafiği başlıyor ardından.

 

Akşamları işyerimizden ayrılırken “Bakalım bu akşam ne var” sorusuyla vedalaşıyoruz arkadaşlarımızla. Her yeni mesai günü, bir gece önceki kayıtların değerlendirmesiyle başlıyor.

 

Sizin anlayacağınız, tapelerle yaşamak bir tür yaşam biçimine dönüştü bugünlerde. Hatta bazılarımız için bir bağımlılık oluşturduğunu söylemek hata olmaz.

 

Evet, oyunun içindeler ve ellerinin bir hayli kuvvetli olduğu anlaşılıyor. Başbakan ve yakın çevresinin telefonlarını çok uzun bir zamandır yasadışı yollardan dinledikleri ve yaptıkları kayıtlar üzerinden ciddi bir stok oluşturdukları sonucuna varıyoruz.

 

Başbakan’ın TÜBİTAK’ın geliştirdiği özel yazılımlarla şifrelenmiş konuşmalarını bile muazzam bir ses kalitesiyle dinleyip kaydedebildiklerine bakılırsa, devletin içinde çok hassas yerlerde mevzilenmiş olmalılar.

 

Bunların bir bölümünün yasadışı dinlemeler olduğu konusunda hiçbir şüphemiz yok. Birileri, yasa hükümlerini açıkça ihlal ederek, yani suç işleyerek dinlemiş Başbakan’ı ve ailesini ve yakın mesai arkadaşlarını.

 

Ancak işlerin karıştığı bir nokta var. Bazı durumlarda karşımıza çıkan kayıtlar, devletin savcıları tarafından yürütülmüş resmi soruşturmalar çerçevesinde hâkim izniyle yapılmış yasal dinlemelere ait. Daha önce gazetelere yansıdığı için okuduğumuz, bildiğimiz gelişmelerin teyidini bu kez canlı ses kaydından almış oluyoruz.

 

Bu gruba giren kayıtlar internete yüklenirken, TİB yani Telekomünikasyon İletişim Başkanlığı’nın o dinleme için açtığı resmi kayıt numarası da konuyor genellikle. Eğer bir yanıltma taktiği yoksa, kaydın resmi soruşturma dosyasından alındığı sonucuna ulaşıyoruz. Dolayısıyla, ilk gruptakilerin aksine bu kayıtların hukuk dışı olduğunu öne sürebilmek biraz güç gözüküyor.

 

Ancak yasal kayıtlar ile yasadışı olanlar o kadar birbirine karışmış durumda ki, artık arada ayrımı yapabilecek durumda değiliz. Sonuçta tam olarak çözemesek de iki farklı kategorideki tapelerin aynı merkezden kamuoyunun erişimine çıktığına hükmediyoruz.

 

Hayatlarımıza, düşüncelerimize bu kadar yakından müdahale edebilmelerine karşılık, kendilerini tanımıyoruz, isimlerini bilmiyoruz. Nerede oldukları hakkında hiçbir fikrimiz yok. Türkiye’deler mi, yoksa bir başka kıtada yerkürenin ücra bir köşesinde mi? Bilmiyoruz.

 

Tek bir hücre olarak mı çalışıyorlar, yoksa birbiriyle bağlantılı birden çok grup halinde mi?

 

Muhtemeldir ki, bütün kayıtlar tek bir harddiskin içinde duruyor. Belki bütün bu işlerin icra edildiği büyük bir harekât merkezi de yok. Her şey küçücük bir odadan yönetiliyor olmasın. Sürekli yer değiştiriyorlardır belki de…

 

Hangisi olursa olsun, bu harddisk üzerinden yaptıkları hamlelerle Türkiye’nin gündemini her akşam sarsabilecek, yönlendirebilecek, algılarımızı tersyüz edebilecek bir güce sahipler.

 

Ve ellerinde daha ne kadar stok olduğunu bilmiyoruz. Ancak tematik çalıştıkları, hatta bazen güncel gelişmelere paralel giden açıklayıcı nitelikte hamleler yaptıklarına bakılırsa, çok zengin bir arşive sahipler.

 

Ve Türkiye’nin siyasi gündemi kimliklerini bilmediğimiz, görünmeyen bu ekibin hamlelerinin etkisi altında şekillenmeye devam ediyor. Başka demokratik ülkelerde bugüne dek hiç karşılaşılmamış, kullanılan araç ve yöntemler açısından benzeri yaşanmamış, literatürde emsali olmayan bir siyasi savaş yaşanıyor bu haliyle.

 

Günün sonunda ciddi bir açmazın içinde buluyoruz kendimizi. Çünkü bir yanıyla, bu tapeler yöneticilerimizi daha iyi tanımamıza yardımcı oluyor, gerçeği bütün çıplaklığıyla karşımıza getiriyor. Ama madalyonun bir de diğer yüzü var.

 

Bazılarımız yasadışılık unsuru nedeniyle bu kayıtların tümden reddedilmesi gerektiğini savunuyor. Bazılarımız ise “kamu yararı” gerekçesiyle içeriğin deşifre edilmesinin pekâlâ meşru olduğu görüşünde. Muhalefete gelince, onlar bu kayıtlar üzerinden siyaset yapmakta bir beis görmüyor.

 

Karşımızda yanıt bekleyen soru şu: Yasadışı yollardan elde edilmiş kayıtların meşru bir siyasi mücadele yöntemi olarak kullanılmasını kabul ediyor muyuz?

 

Yarın muhalefetle ilgili tapeler ortalığa döküldüğünde yine “kamu yararı” denilecek mi?

 

Ve zor bir başka soru: Günün birinde bilgisayarınıza düşen elektronik postada kendi sesinizle karşılaştığınızda bunu da sineye çekmeye hazır mısınız?