Söylediğinin neyi uyandırdığının farkında değil

Söylediğinin neyi uyandırdığının farkında değil
26 Temmuz 2016 17:30

Erdoğan dün Alman ARD televizyonuna bir demeç verdi.

 

 

 

 

Safile USUL H&H YORUM

 

 
Soru soran gazetecinin sorularını ve söylediklerini alçaktan gelen orijinal sesten dinledim.

 

 
Soru soran Alman bir yerde dedi ki, (mealen) “Acaba bu tutuklamalar bir darbeye duyulan tepkiden ziyade geçmişte çıkmış olan bazı olaylar nedeniyle ve bu olaylardan dolayı bu cemaate duyulan tepkiden dolayı mı?”

 

 

 
Alman gazetecinin kast ettiği 17-25 Aralık nedeniyle mi bunlara bu kadar kızgınsınız anlamında idi.

 

 
Erdoğan burasını tam anladı mı, kesin bilemem ama tam anlamadığı verdiği cevaptan ve yüz ifadesinden belli oluyordu.

 

 
Röportajın en ironik bölümü ise, bence idam cezası ile ilgili olandı.

 

 

 
Alman gazeteci, idam cezasının getirilmesini sorduğunda Erdoğan, “Halk istiyor” dedi.

 

 

 
Bu cevabın Avrupa toplumunda nasıl bir siyasal anlamı olduğunu bilseydi böyle bir cevap vermezdi.

 

 

 
Tam yani, bir şeyin bam teline bastı Erdoğan ve farkında değildi.

 

 
Şöyle ki…

 

 

 
Avrupa ülkelerinde anayasa mahkemelerinin kurulmasının sebebi ondan önceki süreçte, bilhassa da 2. Dünya Savaşı esnasında siyasi iktidarların aldıkları halk oyuyla demokrasiyi yok etmeleri idi.

 

 

 
Avrupa’da, temel siyasal değerlere karşı argüman olarak, “Halk istiyor” ifadesinin kullanılması tam bir endikatör.

 

 

 
Yani bir siyasinin zihniyetini anlamada yüzde yüzlük bir endikatör.

 

 

 
Örneğin bir halk ülkesindeki çingenelerin yok edilmesini isteyebilir.

 

 

 
Tarihte bu tür şeyler olmuştur.

 

 

 
Siyasi iktidarlar ama bunu yapamaz halk istediği için.

 

 

 
Siyasi iktidarlar hukukun evrensel değerlerine aykırı hareket edemezler.

 

 

 
Halkın istediği şeylerin bir kısmı halk istese de yapılmaz, yapılmamalı.

 

 

 
Örneğin halk kültüründe linç de vardır.

 

 
Halk birini linç etmek ister ama devletler buna izin vermezler.

 

 

 
Verirlerse orda seviyesi olmayan ve bu nedenle stabil olması mümkün olmayan bir ilkel devlet söz konusudur.

 

 

 
Erdoğan Avrupa tarihindeki bu tecrübe ve duyarlılıkları bilmediği için halk diye ortadan sallıyor.

 

 

 
Zannediyor ki, halk deyince akan sular duracak Avrupa nezdinde.

 

 

 
Oysa demokrasi ve hukuk devleti tarihsel anlamda asıl olarak halk oyları ile oluşmuş bir şey değildir.

 

 

 
Çağdan çağa süzülen düşünce evrim ve devrimlerinin yavaş yavaş devlet yapılarına nakşetmesi ile oluşmuştur ve demokrasi ve hukuk bir siyasi iktidarın dönemine göre kural değiştirmez.

 

 

 
Zira siyasi iktidarlar kısa sürelidir, devletleri demokrasi yapan asıl unsur o devletin yapısına hangi örüntülerin nakşedilmiş ve kurumlaşmış olduğudur.

 

 

 
Nitekim Avrupa devletleri 2. Dünya savaşından sonra ülkelerindeki demokrasiyle gelen giden oynayamasın diye hukuk devletini koruyucu ve dengede tutucu anayasa mahkemelerini getirmişlerdir.

 

 

 
Erdoğan sanıyor ki, verdiği halk istiyor cevabı sihirli bir formül ve ikna edici.

 

 

 
Oysa tam tersi ve kendisini Avrupa piyasasında tamamen damgalatıyor bu tür sözlerle.

 

 

 
Bir de, dikkat ediyorum Avrupa basını artık Erdoğan’ın her tutuklatma hareketini, “Saeuberung” veya, “Cleansing” ifadesiyle veriyor.

 

 

 
Bu temizleme demek ve 2. Dünya Savaşı öncesi ve esnasında Avrupa’da kurulan faşist yönetimlerin yaptıkları için kullanılan kavram.

 

 

 
Dün 42 gazetecinin gözaltı kararını temizleme başlığı ile verdi mesela birçok Avrupa gazetesi.

 

 

 
Bugüne gelirsek bir de…

 

 
Bir devlet yapısında cemaatçi, şucu, bucu tutamaz.

 

 
Bunun için de personel atabilir ve atmalıdır.

 

 
Ama o cemaate yakın diye, örneğin Nazlı Ilıcak’ın tutuklanması hukuken meşru değildir.

 

 
Hukuk devletlerinde cebir kullanmayan kişiler, söz konusu devlet düşmanı bir gruba sempati duysalar dahi hapse tabii tutulmazlar.

 

 
Bu tür bir yapıya aktif destek verdikleri durumlarda da verdikleri desteğin maddi boyutu (silah mı, ev mi, para mı) hususunda net hukuki tanımların olması gerekir.

 

 

 
Bu iktidar eskiden Fehullah Gülen’le hep çok yakındı ve ortaktı ve Türkiye’de bu grubun devlet düşmanı bir örgüt olduğu yönünde bir hukuki tanım yoktu.

 

 

 
Bu tür bir tanımın dahi olmadığı bir ortamda bir gazeteciyi onlara sempati duyuyor diye hapse atamazsınız.

 

 

 
“Geçen ay koydum adını FETÖ olarak” diyerek, keyfinize göre hareket edemezsiniz.

 

 

 
Hukukta örgüt tanımlarının da makul bir süre önce ve sizin intikam hislerinizden ari olduğu belli olan bir biçimde yapılmış olması gerekir.

 

 

 
Ki, eğer bu gruba yardım etmek suçsa, o zaman suçluların başında Erdoğan ve iktidarları vardır.

 

 

 
Bir vatandaşa o gruba sempati duyduğu için hapse atarken, kendiniz de aynı şeyi yaptığınız halde kendinizi ayıramazsınız bir hukuk devletinde.

 

 

 
Hukuk devletlerinde herşeyin bir tanımı ve herkes için geçerli olan standartları vardır ve keyfilik yoktur.

 

 

 
Bir husus daha…

 

 

 
Kamu görevlisi olan memurların, yargıçların vs. cemaatçi olduğu için görevden alınması elbette makuldür çünkü devletler kendi içlerinde devlet kuralları dışında hareket edenleri barındıramaz, yoksa ülke yönetilemez.

 

 

 
Ama bunun için bunları hapse atmaya gerek yok.

 

 

 
Disiplin yönetmelikleri veya benzer ve daha kapsamlı hukuki yöntemlerle işten atılmaları yeterlidir.

 

 

 
Hapis, hapis, hapis, bu ne ya.

 

 

 
Hukuk devleti olmadığı nasıl da belli.

 

 

 

Safile USUL Twitter

 

 

 

 


Yazarın Son Yazıları:
Özel-İmamoğlu-Yavaş ekseni
Rüzgar yeniden kırmızı ve toprak esiyor
Köfteden de gitti birkaç puan