Her şey benim

Her şey benim
13 Ocak 2014 08:10

Çocuklarda gözlemlemişsinizdir; yürüyüp konuşmaya başlayan çocuklar etraflarında benimsedikleri ne varsa sahiplenmek isterler.

 

Hilmi SARAL H&H YORUM

 

Anne onun, baba onun, abla onun, abi onun, dede onun, oyuncaklar zaten onundur. Hiçbir şeyi vermek, paylaşmak istemez. Her şeye “benim” diyerek sahip çıkar. Neden sonra bunun böyle olmadığını yaşayarak öğrenir, paylaşmaya başlarlar. Başbakan Erdoğan da bu yaş çocukları gibi her şeyi, herkesi sahiplenmeye çalışıyor.

 

Benim valim, benim genel müdürüm, benim müsteşarım, benim bakanım söylemleri o kadar ileri gitti ki artık benim yasamam, benim yürütmem, benim yargım demeye başlamıştı ki, kazın ayağının öyle olmadığını gördü. Onun polisleri, onun bakanlarına operasyon yapıyor, onun savcıları onun oğlu için çete kurmaktan fezleke hazırlıyorlar. Bu durum başkanının çileden çıkmasına yetti. Hemen HSYK’nın yapısını değiştirmek için yasa teklifi hazırlatıp bu durumdan sıyrılmaya kalktı. Bu konu o kadar önemli ki kendileri için ne pahasına olursa olsun yasa değişmeli hakim ve savcılar mutlaka başbakanın olmalıdır. Bunun için tekme tokat can siperane çalışıyorlar mı desem, dövüşüyorlar mı desem bilemedim! TBMM’deki komisyonda karate filmlerindeki oyuncuları aratmayacak yetenekte çifte atıcılar konuşmak isteyen yargıçları dövüyorlar.

 

Öte yandan görevi hırsız ve yolsuzları yakalamak olan polisler görevlerini yaptıkları için başbakanın gözüne görünmemek üzere kaçacak delik arıyorlar. Kim ki bir hırsızlık, yolsuzluk olayını soruşturup yargıya götürmek istiyor, tüysüz yetimin hakkını korumakla görevli başbakan tarafından mutlaka ama mutlaka görevden alınıyor. Böylece görev yapmayan polis ve savcılara da “Aferim böyle uslu uslu seyredin. Bakın görev yapanların başına neler geliyor. Vali benim, genel müdür benim, bakan benim de hırsızlar başkasının mı olacaktı? Onlar da benim.” demek istiyor. “Valime, genel müdürüme, müsteşarıma dokundurtmam da hırsızıma dokundurtur muyum sanıyorsunuz”; demeye getiriyor.

 

Onun için savcı tarafından ifadeye çağırılan oğlu birkaç gün geçmesine rağmen ifadeye gitmedi, hiçbir polis de kapısını çalıp onu ifadeye götürmedi. Babası neden sonra oğlunu yanına alarak koruma polisleri eşliğinde mezar ziyaretine götürdü. Sıkıysa gelin alın der gibi, yasalara ve yetkililere meydan okudu. Meydan okudu zira her şey onun değil miydi? Kim ona rağmen onun istemediği bir şeyi yapabilirdi.

 

Bunu en iyi bilenlerden biri eski bakan Sayın Erdoğan Bayraktar, “Ben Sayın Başbakan ne dediyse onu yaptım. Bunun için neden ben istifa edeyim? Edeceksek beraber edelim.” dedi. Dedi ama yandaş yalakalar tarafından çok ayıplandı. Öyle her bildiğiniz her yerde söylenirmiymiş. İnsan, arkadaşını satarmıymış, falan da filan… Bunları diyenlerin aklına hiç şunu demek gelmiyor: İnsan hiç kendi dediğini yaptığı için birisini suçlar mı? Bizim siyasi tarihimizde bunun örneği var. Tercüman gazetesi sahibi ve ünlü gazeteci Nazlı Ilıcak’ın kocası Kemal Ilıcak’a verilen İlksan arazisi için, o zaman başbakan olan Demirel, “Verdimse ben verdim.” dedi de sorumluluğu üstüne aldı. Erdoğan neden bunu yapmıyor?

 

Başbakan ne kadar çırpınırsa çırpınsın kaçınılmaz sonu ertelemeye gücü yetmeyecektir. Dış güçler, faiz lobisi, ajanlar, cemaat…. Kimi suçlarsa suçlasın sorumluluk onun omuzlarındadır.