Rusya ABD’ye nasıl galebe çaldı

Rusya ABD’ye nasıl galebe çaldı
4 Ekim 2015 17:30

Hal-i hazırda Türkiye’nin istikbalini de etkileyen en önemli siyasal gelişmeler Rusya-Ortadoğu hattında belirleniyor.

 

 

Safile USUL H&H YORUM

 

 

Öyle ki, bizim seçim sonuçlarımızdan bile çok daha tayın edici bu olay bu dönemde.

 

 

Bu bakımdan da, Rusya ve ABD olayının geri planına ve Rusya’nın neden bugün ABD karşısında belirleyici bir üstünlüğü sağlama noktasında olduğuna geçen hafta yazacağımı söylediğim üzere, bugün biraz yakından bakalım.

 

 

New York Manhattan’ın en güneyine, okyanus kıyısına gittiğinizde orda bir meydan vardır.

 

 

Hani, şu özgürlük heykelinin olduğu noktaya denk düşen okyanus kıyısı.

 

 

Ki, bu bölge aynı zamanda ulusal parktır.

 

 

Bu bölgeye, bir gün giderseniz veya tekrar giderseniz dikkatle bakın.

 

 

Kore şehitlerinin isimlerinin yazılı olduğu büyük taşların da olduğu meydan.

 

 

İşte o meydanda duvar yazıları da var.

 

 

Bu yazılar genellikle 20. Yüzyılın ikinci yarısına doğru yazılmaya başlamış ve 20. yüzyıl boyunca devam etmiş.

 

 

ABD siyasetçileri, askerleri, düşünürleri veya kaynağı belli olmayan Amerikalılar tarafından yazılan bu yazılarda hep ortak bir nokta; yani, derin mistik ve ABD’nin dünyaya kurtarıcı olduğu yönünde bir inanç çarpıyor göze.

 

 

İşte bu duvar yazılarındaki hissiyat ve tutum ABD’nin 20. yüzyıl dış politikasını özetliyor.

 

 

Bu mistik ve öznel inanç ama reel ve dünya gerçeğini kavrayan bir gerçekçilik taşımıyor.

 

 

Onun yerine ABD varlığına ve onun önemine endeksli bir öznellik, safiyenilik ve irreelliğe sahip.

 

 

Bu tür bir dış politikanın bir toplumda hakim olabilmesi için o toplumun siyasi tarihinin yeni ve kurumlaşmamış ve çapraz çelişkilerden geçmemiş olması gerekir.

 

 

Ki, bu durum tam da ABD’nin içinde bulunduğu durum.

 

 

Bill Clinton’ın danışmanı Charles Kupchan ile bu konuda Viyana’da bir toplantıda konuştuğumda bana şunları anlatmıştı… (mealen ve özetle)

 

 

“ABD kuruşuşundan sonra uzun süre, 3 asır filan kadar izolasyonist bir politika izledi. Kendini dünyada farklı ve yalnız hissediyordu. Başka her ülke ABD’ye yabancıydı. Bu izolasyonist ve kendi içine dönük politika ABD’nin diğer toplumları anlamasını da çok zorlaştırdı.”

 

 

Charles Kupchan’ın bu anlattıkları ABD’nin dış politikada tecrübe edinme, kurumlaşma imkanlaırnın ne kadar kısıtlı olmuş olduğunu gösteriyor.

 

 

Ki, Kıta Avrupası veya bize göre çok çok yeni olan ABD’nin oturaklı, akıllı, dingin ve başkalarını da hesaba katan bir politika geliştirebilecek yeterince zamanı da olmadı.

 

 

Toplum tarihlerinde 3 asır, 4 asır, 5 asır, 6 asır çok kısa zamanlar.

 

 

Toplumsal kurumlaşmalar en az bin senelik, hatta çok daha fazla bir zaman dilimi gerektiriyor.

 

 

Örneğin Avrupa Birliği’nin ortaya çıkmasının ana sebeplerinden birisi Avrupa kıtasının yaşlılığı, siyasal yaşanmışlık tecrübesi ve siyasal kurumlaşması için gerekli olan binlerce yılı arkasında taşıyor olması.

 

 

ABD işte bundan mahrum.

 

 

ABD içinde halen gelişmekte olan bir nüve var ve bu nüve daha ziyade Demokratlar içinde gelişiyor.

 

 

Ancak bu nüve henüz çok genç ve yetersiz.

 

 

Ve, bizim bugün başımıza bela olan sorunların büyük kısmı ABD’li Cumhuriyetçilerin 1990’larda ve 2000’lerde gazına bastığı pedallardan kaynaklanıyor.

 

 

Obama bunların önemli ölçüde farkında ama ama Obama bir siyah olarak beyaz ABD siyaseti karşısında en azından henüz özgüven ve güç taşımıyor.

 

 

Obama daha ziyade bir siyahi olarak Beyaz ABD toplumunda kabul görmeye çalışmakla meşgul.

 

 

Bu tür bir durumdan etkili ve güçlü politika çıkmaz.

 

 

Ancak şunu kaydetmek lazım ki, Obama Rusya’nın Suriye hamlelerinin ABD’nin şu ana kadar hiç yapamadığı şekilde, durumu kurtaracağını görüyor ve Rusya ile hakiki bir çelişkiye girmiyor.

 

 

Rusya’ya gelince…

 

 

Rusya bir toplum olarak çok badirelerden geçmiş, Sovyet devrimi başarısızlıkla sonuçlanmış (zaten bu tür bir devrrim başarılı olamazdı), gururu yoksulluk ve ahlaki çöküntü nedeniyle çok incinmiş bir halde idi bilhassa da yakın bir zamana kadar.

 

 

20. yüzyılı çok başarısız geçmiş, dünyadan kopmuş, kendi halkı ve diğer toplumlar için hiçbir zaman bir çekim merkezi olmayacak kadar prestijsiz Rusya bu durumdan uzun bir birikimin sonucunda 2000’li yılların sonuna doğru çıkmaya başladı.

 

 

Bu işin mimarı ise, Putin, Medyedev ve Lavrov idi.

 

 

Birbirinden hiç ayrılmayan ve benzer siyasal kumaşlar taşıyan bu üçlü bereberce Rus dış politikasını dünyada etkin hale getirdiler.

 

 

Bu üçlünün ortak özelliği dünyaya dikkat etmeleri, devletler arası hukuk kurallarını iyi çalışmaları, batı dünyasında prestijli hale gelmeyi istemeleri, kural sahibi olmaları, yalan diplomasisi kullanmamaları, ilişkilerde açık olmaları, açıklığı nezaket ile birleştirmeleri ve çok iyi psikolojik menejment yapabilmeleri.

 

 

Ve işte, bir ülkede bu tür bir politikanının hakim hale gelebilmesiiçin o toplumun çok çapraşık ve yoğun çelişki ve kavga dönemlerinden geçmiş olması gerekir.

 

 

Çatışmanın yoğun yaşandığı dönemlerden geçmiş olması gerekir…

 

 

Ki, çatışmadan nezaket ve akıl ile yönetme kabiliyetini süzüp, geliştirebilsin.

 

 

Rusya bu anlamda çok çatışkılı bir siyasi tarihten geçti.

 

 

Çok güçlü bir çarlıktan, çok güçlü ve nazenin bir edebiyat ve sanattan çok sert bir Bolşevik devrim düzenine geçti.

 

 

Zıtlıkları, çelişkileri ve çatışkıları ve kaybı çok yoğun yaşadı Rus toplumu.

 

 

Horlanmayı da yoğun yaşadı.

 

 

Ve, 20. yüzyılın sonunda kendine yeni bir kimlik aramaya başladı.

 

 

İşte bu kimliği oluştururken Rusya, dünyanın geldiği seviyeyi kendisi için doğru değerlendirdi.

 

 

Rusya’nın batı standartlarını kabul etme ve ona yanaşma isteğini ben Dünya Sağlık Örgütüile çalıştığım yıllarda bizzat gözlemledim.

 

 

Rusya 90’lardan itibaren batı ölçülerini kendine model almaya başladı.

 

 

Demokrasiyi henüz başaramadı ama ulus kişiliği konusunda başarılı adımlar attı.

 

 

Birçok zayıf dünya devleti ile eşit ve adil ilişkiler kurdu.

 

 

Zayıf devletlere ve zayıf para birimlerine destek verdi.

 

 

Rusya’nın dış politikada en önemli özelliği ise, yoğun toplumsal çatışma, sertlik ve savaş tecrübelerinden öğrenmiş olması ve karşındakinin psikolojisini anlayabilip, empati yapabilmesi.

 

 

Rusya bugün, dünyada büyük bir güç olma isteğine de sahip bir ülke olmakla beraber, dış politikada kavga dilinden ziyade diplomasi dilini kullanıyor.

 

 

Muhatapları hakkında sert ifadeler kullanmıyor, dostane ve ölçülü konuşmayı başarıyor ama bunu yaparken diğar yandan da dünya gerçekleri içinde kendisi için fırsatlar yaratıyor ve aldığı kararları yalpalamadan, zamana yayarak ve sabırla bekleyerek, zamanı uygun olunca düğmeye basarak uyguluyor.

 

 

Rusya örneğin Suriye politikasını en az 5 senedir pişiriyordu, ilk zamanlar ABD’nin psikolojik üstünlüğü vardı fakat ABD hata üstüne hata yaptıktan ve Ortadoğu ve Suriye’de durum berbat bir hal aldıktan sonra, insiyatifi eline yavaş yavaş geçirdi ve bugün artık somut ve tayin edici adımları atıyor.

 

 

Rusya bu sürede sert dil kullanmadı, mutedil konuştu ve savaş ve iktidar psikolojisini kışkırtmadı.

 

 

Ki, bu özelllik Rusya’nın yakın tarihinden kazandığı tecrübeleri iyi çalışarak, dönüştürebilmesinden kaynaklandı.

 

 

Rusya bir yandan da uluslararası hukuku iyi inceleyerek, attığı adımları bu ölçülere uygun hale getiriyor.

 

 

Örneğin Suriye’ye olan müdahalelerini hep Suriye rejimi ile koordine ediyor.

 

 

Almanya ve ABD ile bu konuda yumuşak bir diplomasi yürütüyor.

 

 

Yani, bir Tayyip Erdoğan durumuna düşmüyor.

 

 

Hülasası Rusya çok iyi bir psikolojik menejment, sabırlı bir yumuşak diplomasi, devletler arası hukuk kurallarını kabul etme ve ona uyma tutumu ile bugün artık Ortadoğu’yu belirleme aşamasına geldi.

 

 

Ki, Kürt meselesi ve bize olan etkileri de bu eksende şekil alacak.

 

 

Bu çok spesifik konuyu da bir başka yazıda ele almak üzere.

 

 

Safile USUL Twitter

 

 

 


Yazarın Son Yazıları:
Özel-İmamoğlu-Yavaş ekseni
Rüzgar yeniden kırmızı ve toprak esiyor
Köfteden de gitti birkaç puan