Peygambere de kimlik

Peygambere de kimlik
13 Ekim 2012 17:54

BOP Eşbaşkanlığı görevi gereği Başbakan Erdoğan konuşmalarında sık sık Ulusumuzu oluşturan etnik unsurlardan söz eder, onları güya benimser görünürken; siz “Türk” değilsiniz imasını beyinlere yerleştirir. Böylece ulusal birliği değil, ayrışmayı pekiştirir.


Hilmi SARAL H&H YORUM

Geçen hafta yaptığı gurup konuşmasında ise etnik ayrıştırmanın yanına dinsel mezhepsel ayrıştırmayı da başarıyla sokmuş oldu.  
 
Suriye olayları nedeniyle kendisini eleştiren CHP genel başkanı Kılıçdaroğlu’na seslenerek, “Ey Kılıçdaroğlu, senin canın, kanın, her şeyin buna müsaade edebilir ama bizim kanımız, canımız bunlara müsaade etmez.” diyerek  Kılıçdaroğlu’nun Alevi olduğu için Suriye politikalarına destek vermediğini, kendisinin ise Sunni olduğu için böyle davrandığını belirterek ulusal birliğimize mezhepçi bir yaklaşımla kama saplamıştır.
 
On yıllık AKP iktidarında en çok tartışılan konulardan birinin “alt kimlik-üst kimlik” oluşu da bundandır. “Türk Ulusu” yerine “Türkiyelilik” kavramının yerleştirilmeye çalışılması da boşuna değildir. “Sen dağa taşa, ‘Ne mutlu Türk’üm diyene’ diye yazarsan….” vecizesi de bu sürecin ürünüdür.
 
AKP’liler, etnik kimlik, dinsel kimlik arayışlarına kendilerini o kadar kaptırdılar ki en son İslamın Yüce Peygamberi Hz. Muhammet’e de bir kimlik düzenleyiverdiler. AKP Kırklareli İl Başkanı Hüsmen Ağa Tekin’in düzenlediği bu kimlikte hiç kimsenin kimlik kağıdında bulunmayan özellikler var. Bunlardan birincisi, insanların Nüfus Cüzdanlarında hangi siyasi parti ile ilgili olduklarına dair bir işaret olmaz, bunda var. İkincisi, Nüfus Cüzdanlarında anne adı, baba adı, doğum yeri ve yılı gibi bilgiler olur da çocuklarının adı olmaz, ama bunda var. Çocukların adının da olduğu evrak “Aile Kayıt Örneği”dir, Nüfus Cüzdanı değil. Üstelik Hüsmen Ağa’nın düzenlediği kimlikte olmayan çocuklarının adı bile var. Bu çocuklardan birinin adı ise “Tayyib”. Böylece bu düzmece kimliğin ne için düzenlendiği de anlaşılmış oluyor.
 
Düzmece kimlikteki bilgilerin İbn İshak’ın Siyer’inden (Siyer: Hz. Muhammet’in yaşamını anlatan kitaplara verilen ortak ad) alındığı belli. Çünkü, İbn İshak dışında hiçbir Siyer’de bu çocuklardan söz edilmemektedir. İbn İshak da bir yerde söz edip hemen altındaki paragrafta düzeltme yapmaktadır. Ayrıca bu kitapta öyle bilgiler vardır ki okuyanı şaşırtır. Bu nedenle pek muteber sayılmaz inananlar tarafından.
 
“Hz. Hatice’den Zeynep, Rukiyye, Ümmü Gülsüm ve Fatıma adlarında dört kızı oldu. Kızlardan sonra da el-KASIM, et-TAHIR ve et-TAYYİB adlarında üç oğlu dünyaya geldi. Oğlanların hepsi de daha bebekken öldüler. (İbn İshak, Siyer, s.308. AKABE Yayınları. 1. Basım 1988)
 
“Hatice’nin Resulullah(S.A.V)den iki oğlu ve dört kızı dünyaya geldi. Oğlanlar el- KASIM ve ABDULLAH, kızlar Fatıma, Ümmü Gülsüm, Zeynep ve Rukiyye’dir.”(age.s.309)
 
Görüldüğü üzere İbn İshak da yanlışını yine kendisi aynı eserde düzeltmektedir. Hüsmen Ağa’nın amacı Peygamber’in kimliğini tespit etmek değil ki. O da biliyor ki üç büyük dinden birinin Peygamberi olan Hz. Muhammet’in onun düzenlediği kimliğe ihtiyacı yoktur. Bizatihi Hüsmen Ağa’nın yağcılığa ihtiyacı vardır. Velev ki, Peygamberimizin “Tayyib” adında bir oğlu olsa bu adı “Tayyib” olanları Peygambar çocuğu mertebesine mi yükseltir? Ya da adı “Muhammet” olanların yanlışlarını Peygamberimizin yanlışı olarak mı anlayacağız? Yoo…
 
Yanlış yaptın Hüsmen Ağa, kendini savunacağına, inananlardan özür dile. Unutma ne olduğu anlaşılmayanları anlaşılır kılmak içindir düzenlenen kimlikler. Kimlik düzenlemeyi bırak da kendi kimliğine sahip çık!
 
[email protected]