Perinçek-İsviçre davasını ilgilendiren bir belge

Perinçek-İsviçre davasını ilgilendiren bir belge
25 Ocak 2015 11:10

Geoffrey Robertson adlı avukat İngiltere’de Parlementonun Ermeni soykırımını tanıması için lobi yapmak için Ermenilerce 2009 yılında tutuldu.

 

Mustafa MERSİNOĞLU H&H YORUM

 

Şükrü Server Aya bu şahsın Ermeni soykırımı üzerine bir kitap yazdığını sonra bunu daha da genişleterek 286 sayfa olarak yayınladığını Aydınlık’ta 19 Ocak 2015’te yazdı. Türkiye’de devlet boş dururken, İngiltere’de Türklerin buna cevaben Bükülmüş Yasaya Karşı Belgeli Tarih adlı İnglizce kitap hazırladıklarını da belirtmiş. Bu avukat 28 Ocak 2015 tarihinde Strasbourg’da Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinde Büyük Salon’da sabah saat 9:15 yapılacak tarihi Perinçek-İsviçre Ermenistanı temsil edecek Doughty Street Chambers avukatlık bürosunun sahibi. Basında dalga geçilerek bahsedilen Ermenileri temsil edecek avukat Amal Clooney bu büroda çalışan Lübnanlı 34 yaşında bir Dürzü. Daha önce Ukranya Başbakanı Turuncu Devrim’in liderlerinden bilyoner Yulia Tymoshenko’yu ve WikiLeaks’in kurucusu Julian Assage’ı savunmuş. Aşağıda inceleyeceğimiz rapor büyük bir olasılıkla Amal Clooney’in çantasında olacak.

 

UNICEF_UK_(14281378624)_(cropped)

 

 

Geoffrey Robertson’in yazdığı raporun adı ‘Ermeni Soykırımı Oldu Mu?: Dış İşleri ve Commonwealth Belgelerine Göre Britanya Bakanları Parlemento ve Halkı Nasıl Yanılttılar. (Commonwealth eski ve devam eden İngiliz kolonilerini örgütleyen yapı) Yayın tarihi 9 Ekim 2009 olan 38 sayfalık raporunu size tanıtıp eleştireceğim. Önsözünde İngiltere Parlementosunun 1915 olaylarını soykırım olarak kabul etmemesine yakınıyor. Kendisinden üçüncü şahıs gibi bahsederek Ermeni Merkezinin konuyu bir uzmana danışmak için 2008 yılında tuttuduğunu, kendisinin Birleşmiş Milletler Savaş Suçluları Mahkemesi Başkanı olarak bu tür uluslararası kanunlarda ve tarih konusunda tanınmış bir otorite olduğunu yazmış. Bay Robenson avukat Bernard Andonian’ın kendisini tüm hukuki ve gerçekleri Ermeni Merkez’inden bağımsız, etkisi altında kalmadan araştırması ve sonuçlara varması için tuttuklarını belirtmiş. ‘Bu rapordaki soykırıma karşı kanunların kullanılmasındaki, düşüncelerin, hukuki ve tarihi araştırmaların böyle önemli bir hukukçu tarafından yapılması çok önemli. Bilhassa Britanya’nın politik yaşamında daha da özel bir önemi var. Ülkenin gelecekteki uluslararası ilişkilerine yol gösterecek örnek bir çalışma olacak ve Dış İşleri Bakanlığının nasıl etik davranmayıp ticari ve diplomatik davrandığını gösterecek.’ demiş.

 

Bu önyazı insanın başını döndürüyor. Etik ve bağımsız bir çalışma ayrıca hiç bir ticari ve diplomatik düşünce olmadan gönlünden gelmiş hizmet için yazılmış izlenimini vermeye çalışmış. Bu önsöz nedense bana Oscar Wilde’ın Kendini Beğenmiş Havayi Fişeği adlı kısa öyküsünü anımsattı. Bakalım havada en yüksekte patlayıp rengarenk herkezin gözünü mü kamaştıracak yoksa öyküde ki gibi ıslanıp kovada mı kalacak?
Bunu anlamak için şimdi raporun içeriğine bakalım. Ayrıca 94 Paragrafa ayrılmış bu rapor.

 

Bölümleri:

Giriş:

Konu: ‘1915 yılında Osmanlı Devletinden 2 milyona yakın Ermeninin Suriye’ye sınırdışı edildiklerini ve yollarda hastalık, açlık ve saldırılarla öldürüldükleri ve aynı zamanda Ermeni aydınlarının Konstantiniye’de 24 Nisan’da tutuklandıklarını… Britanya, Fransa ve Rusyanın bunu insanlık suçu saydığını… Suçluları cezalandırmaya söz verdiklerini ve Serv Antlaşmasına bunun için özel hükümler koyduklarını’ belirtmiş. ‘Birleşik Krallığın 67 Türk görevlisini suçlu şüphesiyle toparlıyıp(aynen çeviri) mahkeme etmek için Malta’ya götürdüklerini ancak politik ve diplomatik etik olmayan sebeplerden dolayı salıverildiklerini yazmış. ‘1946 Nurenberg Duruşması sonrası alınan kararlara kadar, bağımsız ülkelerin politik ve askeri liderleri kendi ülkelerinin yurttaşlarını dinleri ve ırkları yüzünden katletmelerini cezalandıracak uluslararası ceza kanunlar yoktu’ demiş. ‘Türkiye’deki Ermenilerin büyük kısmının Holocaust’tan çok önce yok edilmesi, genocide (soykırım) denilen yeni bir suça sebep vermiş ve Birleşmiş Milletler Soykırım Konferansı Aralık 1948’de bunu kabul etmiş. Çoğu soykırım akademisyenleri ve tarihçiler ve birçok Avrupa parlementosu Ermenilere olanları ‘soykırım’ olarak tarif ediyorlar ancak Britanya hükümetleri buna kesinlikle karşı çıkıyor ve bu olayların acı olmakla birlikte soykırım olmadığını 1948 BM kararına uymadığını söylüyorlar’ dedi, diye bu giriş kısmını özetliyebiliriz. Malum yıllardır ciddi bir kaynak vermeden Ermeni nüfüsü ve ölümlerin sayısı hakkında milyonlar konuşuyor. Genellikle de olaylar birden bire hep 24 Nisan’da başlıyor. Dili hep suçlayıcı daha girişten suç belirlenmiş, düşmanca olayların sebep sonuç ve geçmişi yok. Hiç bağımsız hukukçu tavrı yok.

Lemkin’in cevabı adlı bölüm:

‘Britanya Hükümetinin soykırımı niye kabul etmediğine cevabı, Soykırım Konferansının mimarı Raphael Lemkin’i şaşırtırdı’ diye bu bölüme başlıyor ve Lemkin’in soykırım kelimesini nasıl yarattığını anlatıyor ve ‘hep kafasında Ermeni katliamlarının’ olduğunu yazıyor. ‘Lemkin’in Talat Paşa’yı öldüren Soghomon Tehlirian’in haberini okuduktan sonra savunması için davada sunulan delillerin doğruluğuna inandığı ancak ‘kendi kendini insanlığın vicadını gibi hukuk bürosu ilan eden ve kanunu kendi eline almış birinin’ suçsuz bulunmasını da Lemkin’in yadırgadığını belirtiyor. Lemkin’in ‘yarıda kalan’ Britanya hükümetinin Malta’da yargıladığı Genç Türkler’in duruşma kayıtlarını incelediğini ve o zamanlar uluslararası ceza yasaları olmadığından bu duruşmaların karşılaştığı zorlukları anlatıyor. Lemkin’in nasıl bu konularla yıllarca uğraştığını ve Hitler’in ‘Ermenileri kim hatırlıyor?’ demesinin Lemkin’e yardımcı olduğunu belirterek bu kısımı bitiriyor. Hitler Bay Geoffrey Robertson’a da yardımcı oluyor. Bu kara propaganda yalanını ilk önce 1984’te Prof Dr Türkaya Ataöv İngilizce ve Fransızca yayınladığı Hitler ve Ermeni Sorunu adlı kitapçıkta çürütmüştür sonra da Health W. Lowry 1985 İngilizce yayınladığı ABD Kongresi ve Ermeniler adlı kitapçığında tekrar kaynakları ile uydurma olduğunu ortaya çıkarmıştır. 2009 yılında Hitler tekrar piyasada.

 

1 2

 

 

 

‘Lord Balfour’un 2 Aralık 1981 çektiği telgraftan verdiği alıntıya göre özetle ‘tutuklananlar her hangi belirli hukuki suç işlemediğini için yargılanamıyacaklarını’ demiş. Bu alıntıyı raporda verdiği halde Malta mahkemeleri sözüm ona yarım kalmış ve tutuklular şantajla Konstantinople’de esir tutulan İngilizlerle değiştirilmişler. Bu doğru değil çünkü Büyük Britanyanın tüm Osmanlı başkentini işgal ettiği halde ve her arşivin elleri altında olmasına rağmen delil bulamadıklarından hiç bahsedilmiyor. İngiliz esirleri tabii ki İngiliz işgali altındaki İstanbul’da da değil. Malta’ya zorla götürülenler 67 değil 147 kişi ve bir çoğu yazar ve düşünür. Sanki onlar kanunsuzca esir alınmamış. Artık belirtmeye gerek var mı? Bu kadar çifte standart insanlık suçu değilse ne?

 

‘Kraliyet Hükümetinin o zaman ki duruşu’ adlı bölüm.

‘Zamanımızdaki Kraliçenin Hükümetinin o zaman ki olayları sadece acı bir trajedi diye isimlendirmesi o zaman ki Kraliyet Hükümetini hayrete düşürürdü. O zaman ki Dış İşleri Bakanı Lord Balfour, Başbakan Llyod George ve Winston Churchill’in konuşmalarından ve yazdıklarından Türklerin ne kadar korkunç katliamlar yaptığı açıkça ortaya çıkıyor’ diyor. Bu raporun yazarı Churchill’in ‘Savaş sırasında doğrular, yalanla korunur’ demesini duymamazlığa geliyor. Bu bölümü ‘Serv Anlaşmasının Lozan’la ortadan kalktığı ve o zaman ki araştırıcıların Osmanlı arşivlerine girme imkanları yoktu’ diye bitiriyor ama yukarıda belirttiğimiz gibi İstanbul işgal altındaydı ve her yere girmişler, istediklerini öldürmüşler istediklerini hapsetmişler ve mahkemesiz Malta’ya sürmüşlerdi.

 

Soykırıma Karşı Kanun:

1948 Soykırım Anlaşmasının 1. Maddesi ‘soykırım barış ya da savaş sırasında uluslararası kanunu göre suçtur.’

Madde II:
‘soykırım tamamen ya da kısmen milli, etnik, ırk veya dini bir grubu yok etmek niyeti ile yapılan şu faaliyetlerdir.’
Bir grubun üyelerini öldürmek.
Bir grubun üyelerini ağır yaralamak duygusal baskı uygulamak.
Grubu bilerek tamamen ya da kısmen yok olacak şartlara zorlamak.
Grup içinde doğumları önleme.
Zorla bir gruptan çocukları alıp öteki gruba verme.

 

Yukarıda ki maddelerden e) şıkkını okuyunca son yıllarda bir çok Ermeni çocuğun konu komşuları tarafından evlat edilmesinin malüm gazeteler ve kişiler tarafından son zamanlarda ortaya atılıp ballandıra ballandıra çok acı insanlık dışı bir olaymış gibi karlama kampanyası yapılmasının asıl sebebi açıkca ortaya çıkıyor. Pek tabii ki acı bir durum ama insaniyet niyetiyle büyük olasılıkla geçici olacağını düşünerek evlerine alıp kendi çocukları gibi büyütmelerini bile bu soykırım kampanyasında kullanıyorlar. Bir çok Ermeni’de çocuklarını kendileri komşularına teslim etmiş bakmaları için.

 

Geoffrey Roberson, tarihçiler ve Dış İşleri görevileri soykırım kanununu tam anlamıyorlar diyor. Burada Rwanda’yı örnek gösterip evlerinden çıkarılmaları bakımından Ermenilerle karşılaştırıyor. Bilhassa yiyecek içecek verilmeyip yok edildiler ve bunu Türk taraftarı tarihçileri de kabul ediyor diyor. ‘Madde III’e göre soykırımın devlet tarafından emredilmiş olması ve bunun belgelenmiş olması gerekmez ve bunda da Türk tarihçiler yanılıyor’ diyor.

 

Soykırıma niyet:

Soykırım Anlaşmasında suçun oluşması için bir grubun tamamen ya da kısmen yok edilmesi için niyet arıyor. Bunun ispatının çok zor olduğu ancak itiraf ile olacağını söylüyor. Boşuna mı uluslararası emperyalist yalan kampanyası tarihinizle yüzleşin kabul edin, özür dileyin temize çıkın demiyor, yani itiraf edin suçunuzu kabul edin diyorlar. Bu bir nevi baskı ve tehditlerle yürütülen engizisyon mahkemesi usulü zorla suçu itiraf ettirmeye benziyor. Çünkü soykırım olmadı ve olmayan şeyin delilleri de olamaz. Mahkemeye Malta’da gibi verseler de her hangi bir belge ve delil yok. Hepsi söylentiler, abartmalar ve propaganda için yalanlar. Bu bölümde soykırım suçunun ve niyetinin ispatını zorluğundan bahsediyor, fotoğrafların toplu mezarların pek bir şey ispat etmiyeceğini söylüyor. Biz bir ekte bulunalım ‘toplu mezarlarda daha çok Türkler ve Kürtler’ yatıyor. İttihat ve Terakki Cemiyetinin Türkleştirme programını olduğu ve bunun niyeti gösterdiğinin ispatı olduğunu söylüyor. Diğer soykırım niyeti olarak bu grubun aydınlarının 24 Nisan’da toparlanmasını gösteriyor. Buna göre Malta’ya toparlanan aydınlarımız da İngilizlerin bize soykırım niyetini gösteriyor.

 

‘Techir kararının ölüm yürüyüşü olduğunu ve İttihat ve Terakki liderlerinin bunu bildiğini söylüyor ve ABD Büyükelçisi Henry Morgenthau’nun da buna şahit olduğunu söylüyor. ‘Zamanımızda bir Büyükelçinin mahkemeye tanıklığı niyet göstermesi bakımından yeterlidir’ diyor. Professor Health W. Lowry Büyükelçi Henry Morgenthau’nun Öyküsü’nün Perde Arkası adlı kitabında bu Büyükelçinin anılarının kaba saba yarım doğrular ve tamamen yalanlardan oluştuğunu büyük titiz bir akademik çalışma içinde yazmıştır. Diğer bir akademisyen Guenter Lewy’de Lowry’i bu konuda desteklemektedir. Fransız Osmanlı ve Türk tarihçisi Gilles Veinstein’de bu kitabın çok öğretici olduğunu söylüyor. Lowry ve karısı ölüm tehtidleri aldığını bir programda söylemiş.

 

Devlet sorumluluğu:

Bu bölümde konunun hangi ‘ Genç Türk’ ün suçlu olduğu değil devletlerin kontrolü altındaki her ölümden sorumlu olduğu işlenmiş. Devletin bilerek Türkleştirme programı ile nefret yaydığı tekrarlanmış.
İnsanlığa karşı suçlar:

‘Ermenilerin sınır dışı edilmeleri ve katiamların soykırım olup olmadığını tespitten önce bunların her halükarda insanlığa karşı suçlar olduğudur’ demiş ve eklemiş ‘Bu iki suç arasında bağlantı vardır vardır ancak soykırımı daha korkunç yapan bir grubun ırkçı ve ayırımcı olarak yok edilmesidir. Aradaki fark sembolik değildir’.

 

ERMENİ KATLİAMLARI SOYKIRIM OLARAK TARİF EDİLEBİLiR Mİ?

 

Geriye dönük kanun sorunu

‘Soykırım Anlaşmasını geriye dönük kabul etmiyorum bunu söyleyen hukukçu akademisyenlerin görüşlerini de kabul etmiyorum. Viyana Anlaşmalar üzerine Anlaşmasına göre bilhassa kriminal suçlarda geriye dönüklük olmayacağını’ açıkça belirlemiş. Ancak hemen sonra ‘Soykırım terimi bu anlaşmadan önce olan olaylar içinde kolayca kullanılabilir.’ demiş.
Biz de diyoruz ki ‘Soykırım’ kelimesi her konuda kullanılabilir ama hukuken ve kanuni olmaz. Kimileri kürtaj ve masturbasyon için bile bu terimi kullandı.

 

Soykırıma doğru:

 

‘Osmanlı İmparatorluğunda iki milyon Ermeni daha çok Doğu bölgelerinde yaşıyorlardı. Askeri ve politik güçleri olmadan hoşgörü içinde yaşıyorlardı. Ne zaman İmparatorluk 19 Yüzyıl sonlarında ‘Avrupa’nın hasta adamı oldu’ ve Gladstone’un ‘büyük katil dediği ’Abdülhamid II’nin baskıcı rejimi sırasında ilk Ermeni katliamları 1894-6 yıllarında Osmanlı ordusunun Kürtlerin desteği ile başladı. On binlerce Ermeni öldürüldü. Kiliseler yağmalandı. Zorla müslüman yapıldılar (ya da hayatlarını kurtarmak için din değiştirdiler). Aynı zamanda Ermeni devrimci hareketler belirdi, en meşhuru ayrı bir devlet isteyen ve zor kullanan Taşnak Partisi idi. Ancak elimizdeki yeterli delil gösteriyor ki 1894-6 şiddeti Osmanlı devletinin cesaret verdiği ırkçı ve dinci nefretten kaynaklanıyordu, bunu küçük çapta silahlı Ermeni direnişleri ile azdırılıyordu. Bu görüş Britanya Büyükelçisi ve konsoloslukların görüşü idi bunu o zaman Osmanlı yetkilerine bu konuda protesto etmişlerdi.’ Ermeniler sadece direniyolardı demesinin yorumunu size bırakıyorum.

 

Sınırdışı etmeler ve katliamlar

 

‘Katliamlar hakkında hiç şüphe yok. Bazı (tarihçilerin iddia ettiği) gibi gizli bir yok etme planın olup olmaması önemsiz: politik bir plan olmalı. Sınırdışı etme Gelibolu’ya çıkartma yapılmadan önceki gece 24 Nisan’da bir kaç yüz Ermeni aydını Konstantinople’de tutuklandı ve sınır dışı edilmek üzere yollandı bazıları linç edildi. Bazı görevliler bunun nasıl bir ölümcül olacağını düşünüp emirleri yerine getirmediler. Evleri ve eşyaları yağma edildi. Çöllerde yürüyenlere ve tren vagonlarına doldurulanlara çok az yiyecek verildi ve onbinlercesi açlık ve hastalıktan öldü. Korumaları yoktu Kürt çeteleri, paramiliter gruplar, parti memurları kontrolündeki polisler ve yerel valiler tarafından hucüma uğrayıp soyuldular, ırzlarına geçildi, kaçırıldılar ve öldürüldüler. Binlerce kadın kaçırıldı ve İslam dinine geçmeyi kabul ettiler kendi ve çocuklarının yaşamlarını kurtarmak için. ‘Zorla din değiştirme de’ soykırımın diğer görünümü. Katliamlar Türkleştirme ideolojisinin ne kadar çok ırkçı nefret yarattığının gerçekleri idi. Bir çok topluluk tamamen yok edildi- toplu yakımlar, suda boğmalar, ve oksijensiz (asphyxiation) kalıp çöllerde öldüler. Birçok Ermeni Şubat 1915’te askere alındı sonra Osmanlı ordusundan çıkarılıp iş kamplarına yollandılar. Çocukların zorla alınıp Müslüman ailelere verildiğine dair deliller var. ‘ milyon nüfüsten 800 bini direk ya da dolaylı şekilde öldürüldüler’.
‘Tüm bunlara rağmen Türk liderlerinin Ermenileri Ruslarla işbirliği yaptığını görmemezlik gelmek yanlış. Rus orduları 1915’te Doğu Anadolu’ya ilerleyince Ermeni birliği Kürtler ve Türklerden korkunç bir intikam aldı. Ermeni tarihçi Vahakn Dadrian’ı bu yenilip yutulamayacak gerçekleri görmezden geldiği için eleştirmek akla yatkın ancak Türklerin yaptıklarını soykırım diye tanımlayı değiştirmez.’ Vahakn Darian’ın yalanları çarpıtmaları o kadar çok yazar ve akademisyen tarafından yazılıp çizildi ki artık kabul etmek zorunda kalmış ama üstünü de örtmeye çalışmış. Biz bunlardan birini burada vereceğiz. Health W Lowry’ın Osmanlı Araştırmaları V 1986’da ‘Richard G Hovannisian’ın Yüzbaşı Steed Dunn Üzerine’ adıyla yayınladığı yazı.

 

Delil

 

‘O zaman bu olayları anlatan yüzlerce kaynak var. Çoğu gözleri ile şahittiler: gazeteciler en başta The New York Times, Alman bankerleri, misyonerler, yardım kuruluşu görevlileri, konsoloslar. Henry Morgenthau’nun Talat’ı uyarması. Türk hükümeti ve Türk taraftarı tarihçiler Lord James Bryce ve Arnold Toybee’nin Mavi Kitap’ının propaganda amaçlı yazıldığını söyleyerek değerini düşürmeye çalıştıklarını bildiğim için bunlara fazla değinmedim. Ancak tüm bu şahitlerin görüşleri ve Ermenilerin ne kadar abartılı bile olsa tanıklıklarının hepsini toplayınca yeteri kadar delil oluşuyor. 1919 mahkemeleri de işgal kuvvetlerini memnun edilmek için yapıldı diye bir kenara atılamaz.’

 

‘İngiliz Dış İşleri bakanlığının soykırımı kabul etmemek için kullandıkları dört tarihçinin kitaplarını okudum bunların soykırımın hukuki anlamını anladıklarından şüpheliyim. Bunlara göre sınırdışı etme emri olan duruma göre verilmiş bir karar. Çok inandırıcı olarak Çanakkale’ye yapılan çıkartmanın yarattığı ortamı anlatıyorlar. Ermenilerin yapmış oldukları silahlı kışkırtmayı ve Van’da olan büyük bir ayaklanmayı sebep gösteriyorlar. Bir çok Ermeninin Rus ordusuna katıldığını söylüyorlar. Katliamların çoğunun Kürt çeteleri tarafından yapıldığını ve de gerçekten de merkezi hükümetten bağımsızlar ve çoğunun da hastalık ve açlıktan öldüklerini yazıyorlar. Bunların hepsi doğru olsa bile bunlar da soykırımın olduğunu gösteriyor.’diyor. Burada Van’daki ayaklanmadan bahsediyor ama Ermenilerin yaptığı korkunç katliamdan bahsetmiyor. Bakınız Justin McCarthy’in Van’da Ermeni Ayaklanması ve Erickson, Edward J. (2001). Ölmeyi Emrediyorum: Birinci Dünya Savaşında Osmanlı Ordusu.

 

‘Dış İşleri Bakanlığının Politikası Soykırım İnkarı’ adlı bölümde bu politika uzun uzadıya eleştriliyor. Bunun içinde en önemlisi Doğu Masasının bu konulara Joyce Quin tarafından şu cevabı: ‘Britanya veya herhangi bir hükümetin tarihçiler tarafından daha uygun cevaplanacak sorulara karışmasının bizim işimiz olmadığına hala inanıyorum. Bunu uzmanlara bırakmalıyız’.’ Bu Geoffrey Robertson’u çileden çıkarıyor.

 

Lordlar Kamerasındaki görüşme

 

Dış İşleri Bakanlığının 12 Nisan 1999 tarihli oturumda kullanılmak üzere hazırlanan notunda ‘ Osmanlı yönetiminin Ermenileri yok etmek için niyetleri olduğuna dair bizim farkında olduğumuz hiç bir delil yok ( soykırım suçunda ana nokta) ve bunun olup olmadığını çıkarmak tarihçilere düşer hükümetlere değil ve Kraliçenin Hükümetinin elinde birinci elden katliam olduğuna dair hiç bir delil yok.’

14 Nisan 1999’da Baroness Ramsey konuşmasında ‘Ermenileri yok etmek için bir kararın olduğuna dair hiçbir delil yok ve soykırım anlaşmasının geriye doğru çalışması diye bir durum da yok’ demiş. Geoffrey Robertson yine sevgili Henry Morgenthau’suna dönüyor ve Dış İşleri Bakanlığının Talat Paşa ile konuştuklarını bilmemesinden yakınıyor. Bu konuşmanın Türklerin niyetini ele veren konuşma olduğunu ve Bakanlığın Serv Anlaşması ve Konstantinople mahkemelerinden haberi olmadığını söylüyor’. Biz de Geoffrey Roberston’un ‘İstanbul Konstantinople Değil’ adlı şarkıdan haberi yok diyoruz.

Üç ‘inkarcı’ tarihçi

 

‘Bu Parlementodaki görüşmeden bir kaç gün sonra Türk Büyükelçisi Dış İşleri Müsteşarları Joyce Quin, Keith Vaz ve Baroness Scotland ile bir kaç yıl sürecek bir yazışma başlattı. Amerikalı tarihçi Justin McCarthy’nin bir eserinden, ve 1915 öldürmelerini Ermeni Teröristlerin provake ettiğini ve bugün bile Türk diplomatlarına karşı cinayetler işlendiğini belirten bölümler yolladı. Bu eserde ‘Ermenilerden çok Türklerin öldüğünü iddia ediyor’ diyor sonra çeşitli şekillerde Türk sempatizanı diyerek ve Türk ölümlerini Çanakkale’de ve savaşlarda olduğunu söyleyerek küçümsüyor ve Justin McCarthy’inin dürüstçe hesapladığı Ermeni ölüm sayısının bile soykırıma uyduğunu iddia ediyor. Hiç Ermenilerin yaptığı katliamlarını göz önünde bulundurmuyor. Justin McCarhy’nin 200,000 Ermenini güvenlik içinde Suriye’ye ulaşmasını bile soykırıma uygun buluyor. Nazileri örnek gösteriyor. Bazı Yahudilerinde katliamdan kurtulduğunu o yüzden soykırım sayılması için bir grubun hepsinin ölmesi gerekmediğini belirtiyor. 2004 veya 2005’te Parlementodaki sorulacak sorulara cevap için hazırlanan notta ‘1915-16 da olan olayların 1948 Birleşmiş Milletler Anlaşmasının tarif ettiği soykırım tanımına uyup uymayacağı hakkında tarihçiler arasında gerçek bir tartışma var. Soykırım adlandırmasını uygun bulmayan saygı değer tarihçiler arasında Profesör Bernard Lewis, eskiden Princeton’dan, Dr Heath Lowry, Priceton’dan ve Profesör Justin McCarthy Louisville Universitesinden.’ denmiş.

 

‘Bernard Lewis çok tanınmış bir Orta Doğu uzmanı ve Le Monde gazetesiyle yaptığı ropörtajda Ermeni soykırımı inkar ettiği için Fransa’da bir frank ceza aldığı ve ama aslında kötü hadiselerin olduğunu kabul ettiğini ve silahlı Ermeni ‘özgürlük savaşçıları’ ile savaşırken Türkelerin oldukça sert güç kullandıkları da’ söyledi diyor. Özgürlük savaşçılarını Geoffrey Roberson eklemiş ve böylece aklı sıra Ermenileri aklıyor.
‘Dr Heath Lowry’in Atatürk Kürsüne atandığı ve Türk Büyükelçisine yardım ettiği için tartışmalı biri olduğunu ayrıca düşük seviyede bir akademisyen’ diye tanıtmış ve ‘Türkiye hükümetinden finansal yardım alan birinin çalışmalarını Britanya hükümetinin göz önüne alması tuhafmış zaten soykırım inkarcısı ’ imiş. Evet bir tuhaflık var ama bu, Health Lowry’nin hem Hitler yalanını hem de Geoffrey Robestson’un can simidi Henry Morgenthau’nun yalanlarını ortaya dökmesi olmasın. Tüm tarihçileri itibarsızlaştırılmaya çalışıyor ve soykırım hukukunu bilmemekle suçluyor.

 

Raporun geri kalan kısmı Ermeni Lobisinin Britanya Parlementosunun soykırımı tanımamasına kızgınlığını yansıtan eleştrilerle dolu. Kısaca ‘Ben biliyorum sizler yanlış bilgilendirilmişsiniz.’diyor. Tüm rapor, ben bu konuların hem uzmanı hem avukatı hem savcısı hem hakimiyim siz kim oluyorsunuz? edasıyla yazılmış.

 

Raporun İngilizce tamamına buradan ulaşabilirsiniz.
http://www.geoffreyrobertson.com/pdf/ArmenianGenocideGRQC.pdf
Mustafa Mersinoğlu 23 Ocak 2015 Brighton, İngiltere

 

 


Yazarın Son Yazıları:
İngiltere’deki yeni korona variyantının yayılmasına neoliberalizm dogmasının etkisi oldu mu?
Başımız sağ olsun! Halkın Habercisi’nin vicdanlı, vatansever yazarını kaybettik
Yabancı basında Karadeniz gazı