Parlamentonun iflası

Parlamentonun iflası
27 Mayıs 2016 11:05

7 Haziran seçimlerinden sonra devrilen masalara, fiilen Parlamento da eklenmiştir. Parlamento’nun bu hale gelmesini, iktidar partisi ve Sayın Cumhurbaşkanı istemiş ve sağlamıştır. Ancak bu duruma çanak tutan ve yardımcı olan da maalesef muhalefet partileri CHP ve MHP olmuştur. Elbirliği ile ülkenin fiilen tek adam yönetimine geçmesinin temel taşlarını döşemişlerdir.

 

 

 

Av. Kemal AKKURT H&H YORUM

 

 

Geçtiğimiz 20 Mayıs 2016 günü TBMM’de yaşananlarla birlikte, Türkiye’de parlamenter sistem fiilen iflas etmiştir. İktidarın lider vekilinin söylediği “oğlan bizim, kız bizim, kim ne karışır” tekerlemesi resmen de hayata geçirilmiştir. Yani yasama fiilen yok edilmiş, yargı yürütmenin başına bağlı hale getirilmiş, “kuvvetler ayrılığı” fiilen “kuvvetler birliği”ne dönüştürülmüştür.

 

Başta CHP ve HDP olmak üzere, muhalefet partileri yıllardır yasama dokunulmazlığının “kürsü dokunulmazlığı” ile sınırlı tutulmasını savunuyorlardı. Gerçekten de muhalefet partilerinin dokunulmazlık dosyalarına bakıldığında, hemen hemen tamamının düşünce ve ifade özgürlüğü kapsamında olduğunu görürüz. Bu dosyalar içinde sahtecilik, dolandırıcılık, ihaleye fesat karıştırmak, kalpazanlık gibi yüz kızartıcı suçların olmadığı açıktır. Ancak iktidar partisi milletvekillerinin (ve kimi bakanların) çoğunun dosyaları düşünce ve ifade özgürlüğü değil, yukarıda anılan suçlar kapsamındadır. Muhalefet milletvekilleri, kendilerini ifade derdindedirler. İhalelerle ve rantla işleri yoktur.

 

Güzel ülkemiz, evrensel hukukun, tarafsız ve bağımsız yargının hakim olduğu bir durumda olsaydı, yaşanan Anayasa’ya aykırılıkların ve hukuksuzlukların hiçbir anlamı olmayabilirdi. Ancak toplumda yargıya olan güven %20’lerin altında olduğundan, muhalif milletvekilleri dahil kimsenin “Ankara’da Hakimler var” diye bir güvencesi yoktur. Yüksek yargı mensuplarının, iktidarın başındakilerle aynı fotoğraf karesinde görünmek için yarıştığı ülkemizde, yargı temel hak ve özgürlüklerin güvencesi olmaktan çıkmış durumdadır.

 

Yaşadığımız hukuksuzluklarda acı olan durum, Ana Muhalefet Partisi’nin Anayasa’ya ve evrensel hukuka açıkça aykırı olduğunu belirttiği düzenlemelere, anlaşılmaz bir biçimde “evet” demesidir. Anayasa’ya aykırı olduğunu bildikleri düzenlemenin iptali için Anayasa Mahkemesi’ne gitmek istememeleri, daha da vahim bir durumdur. Parti dışında topluca veya başka muhalefet milletvekilleriyle birlikte Anayasa Mahkemesi’ne gitmeyi ihraç nedeni sayması ise tam bir akıl tutulmasıdır.

 

İktidar partisinin amacı bellidir: TBMM’ni fiilen işlevsiz hale getirmek, parlamenter demokrasinin yarar getirmediği şeklinde toplumda bir algı oluşturmak, özellikle HDP’yi ve milletvekillerini meclis dışına iterek, boşalan koltuklara AKP’lileri yerleştirmek…Bunu sağladıkları takdirde, o zaman koltuk değneği vazifesini başarıyla yürüten diğer muhalefet partilerine de ihtiyaç kalmayacaktır. Arzulanan ve fiilen uygulanan totaliter tek adam rejimine yasal kılıf olan Anayasa değişikliğini tek başlarına da yapabileceklerdir. 20 Mayıs darbesiyle, iktidara “sarı öküzü” veren muhalefetin de “biz nerede hata yaptık” diye düşünmeye ve o mahkemeden diğer mahkemeye koşturmaya bolca zamanları olacaktır. Koşturacak hali kalmayanların da dinlenecek yerleri hazır: Silivri zindanları…

 

Türkiye’nin bu vahim durumdan kurtulmasının hâlâ çıkış yolu vardır: Ana Muhalefet CHP’nin parti olarak 110 milletvekiliyle Anayasa Mahkemesi’ne iptal başvurusu yapmasıdır. Anayasa Mahkemesi’ne gidildiği takdirde, Anayasa’ya, tarafı olduğumuz uluslararası sözleşmelere ve evrensel hukuka açık olduğunu kendilerinin de kabul ettikleri bu ucube düzenlemenin iptal edilmesi kuvvetle muhtemeldir. Ret edilmesi halinde ise, düzenlemenin Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nden tedbirli olarak döneceği kesindir. AİHM’in bu konuda daha önceden verdiği onlarca ihlal kararı vardır.

 

Anayasa Mahkemesi, 2008 ve 2010 yıllarında, Anayasa değişiklikleriyle ilgili olarak verdiği kararlarda olduğu gibi, değişikliklerin Anayasa’nın değiştirilemez maddelerinden olan hukuk devleti ve eşitlik ilkesinin dolaylı olarak değiştirilmesini içeren bu düzenlemeyi de büyük olasılıkla iptal edecektir. Elbette Anayasa Mahkemesi’ne 110 milletvekiliyle yapılacak bu iptal başvurusu, milletvekillerinin bireysel başvurularının alternatifi veya engeli değildir. Yani “nasıl olsa bireysel başvuru yoluna gidilecektir, parti olarak iptal başvurusuna gerek yok” şeklindeki gerekçenin hiçbir hukuki ve siyasi dayanağı yoktur. Esasen böyle bir başvuru, Anayasa’nın ve hukukun ayaklar altına alındığı bu dönemde, yaşamsal bir öneme de sahip olacaktır. Bu konu, Anayasa Mahkemesi için de demokrasi, hukukun üstünlüğü ve insan hakları yönünden yeni bir sınav olacaktır.

 

Türkiye’nin kurtuluşu Parlamento’yu fiilen yok saymak, yasama, yürütme ve yargıyı fiilen tek elde toplamak, toplumu kutuplaştırma pahasına tek adam rejimine sürüklemekten geçmiyor. Tam tersine, daha fazla hukuk, demokrasi ve insan haklarından, barıştan, kardeşlikten ve eşitlikten geçiyor. Bunu sağlayacak ve bu uğurda mücadele etmesi gereken de iktidardan önce muhalefet partileridir…

 

(*) Sosyal Demokrat Avukatlar Derneği Başkanı

[email protected]

 

 

 


Yazarın Son Yazıları:
Emek ve Dayanışma Bayramı
Dünya Barış Günü
Avukatlar Günü