Padişah ve dalkavuğu

Padişah ve dalkavuğu
25 Aralık 2012 12:00

“İyi ki bu komutanlarla savaşa girmemişiz” diyecek kadar “yufka yürekli” bakanımız Bülent Arınç, BDP’li vekilin anısını dinleyince “Ben de olsam dağa çıkardım” dedi.
 
Hilmi SARAL H&H YORUM

Dedi de Başbakan’dan vize alamayınca çark etti.

Başbakana ayak uydurmak için de “Çok doğru. Ben de dağa çıkmadım ve çıkmam. Hiçbir zaman dağa çıkmayı düşünmedim” açıklamasını yetiştirdi Başbakanın ardından.

Dediğini inkar etmek ya da tam tersini söylemek bizimkilerde vaka-i adiye’dendir. Böyle durumlar Başbakan Erdoğan’da da çokça görüldü.

Ben ikisini anımsatayım: Rasmussen, NATO Genel Sekreterliğine aday olunca, Başbakan “karikatür krizi”ni (30 Eylül 2005 tarihinde Danimarka’da yayınlanan  Jyllands Posten  adlı gazetede yayınlanan ve Hz.Muhammet’i terörist gösteren karikatürleri protesto eden olaylar) ve Roj Tv.nin yayınlarını bahane ederek “Rasmussen’in NATO adaylığına ben olumsuz bakıyorum” demişti demesine ama  Rasmussen’e ilk oyu verenlerden birisi kendisi olmuştu.

Yine Libya’da Emperyalist işbirlikçiler tarafından kargaşa çıkartılınca bunu bahane edenler NATO’nun müdahalesini gündeme getirdiler.

Bunun üzerine bizim Başbakan koydu tavrını(!): “NATO Libya’ya müdahale etmeli midir? Böyle bir saçmalık olur mu yahu? NATO’nun ne işi var Libya’da? NATO mensubu olan ülkelerden birine herhangi bir müdahale yapılması halinde böyle bir şeyi gündeme getirebilir. Bunun dışında Libya’ya nasıl müdahale edebilir? Bakın, Türkiye olarak biz bunun karşısındayız, böyle bir şey konuşulamaz, böyle bir şey düşünülemez” derken ne kadar doğru ve ne kadar haklı düşünceler ifade ediyordu.

Muhtemeldir ki “dostu(!)” Kaddafi çok sevinmiştir bu açıklamayı duyunca! Ne var ki “konuşulamaz ve düşünülemez” diye anlatılan müdahaleye bavullarla dolarları ilk kendisi gönderdi. Libya kıyılarını ablukaya alan ilk gemiler de bizim savaş gemilerimizdi.

Bunları düşünürken aklıma şu fıkra geldi:

Padişahın canı patlıcan çekmiş… Yapmışlar, afiyetle yemiş ve demiş ki: “Şu patlıcan ne güzel sebzedir” Dalkavuk onaylamış: “Ağzınızın tadını biliyorsunuz Hünkarım… Öyle lezizdir ki, kırk çeşit yemeği olur. Tatlısı olur, turşusu olur… İnsan yemeğe doyamaz da parmaklarını yer.”

Ertesi gün Padişah tersinden kalkmış… Önceki gün çok beğendi diye gene patlıcan yapmışlar, sofrasına getirmişler. Padişah bu sefer kükremiş… “Ne bu yahu, her gün patlıcan, her gün patlıcan. Bari bi şeye benzese!… Dalkavuk atılmış hemen… “Haklısınız vallahi. Ne yemeği yemek, ne tadı tat. Zaten kara kuru bi şey.”  
Padişah kızmış: “Sen değil miydin, daha dün patlıcanı yere göğe sığdıramayan? Alay mı ediyorsun benle?

Dalkavuk eğmiş boynunu…. “Aman Devletlüm, yanlış anlaşılmasın” demiş, “Ben sizin dalkavuğunuzum, patlıcanın değil.”

Ne çok bizimkilere benziyor değil mi?
Bizimkilerin padişahı kim, dalkavuk hangisi bilmem. Benden bu kadarı… Onu da siz bulun.