Özürlüler de bizimdir özürcüler de

Özürlüler de bizimdir özürcüler de
5 Aralık 2011 09:35

Özür kervanımız yola çıkmak üzeredir. Bu defa dileyen kervanın başına geçebilir! Dere, tepe demeden, kim bilir kaç tane çöl aşacağız. Yolumuz oldukça uzundur… Başlıyoruz:

Özür kervanımız yola çıkmak üzeredir.  Bu defa dileyen kervanın başına geçebilir! Dere, tepe demeden, kim bilir kaç tane çöl aşacağız. Yolumuz oldukça uzundur… Başlıyoruz:


 


Türkiye’nin 3 haftasının içine eden, CHP Tunceli Milletvekilimiz Hüseyin Aygün, bu tanımlamayı kabul etmiyor… Resmi internet sitesinde kendini tanıtırken “Dersim Milletvekili” olarak yazmış. Dersim: Şimdiki bir kaç vilayeti (Tunceli, Bingöl, Erzincan ve Elazığ) kapsayan coğrafi  bölgenin eski adıdır. Aygün, kendisi için Tunceli milletvekili yazsaydı, bu ifadeden onun Türkiye milletvekili olduğunu anlayabilirdik.. O sadece Dersim’in milletvekili olduğunu söylüyor. Zaten şu ana kadar ki çalışmaları da bu tezi doğruluyor. Adam bugüne kadar Türkiye’nin gerçek gündemine ilişkin dişe dokunur bir şey söylememiş. Varsa yoksa Dersim. Dersim isyanının “soykırım” olduğunu ispatlama hevesinde… Yalnız da değil, arkasını dağ gibi Kılıçdaroğlu’na dayamış!.. Sonunda dağın da onun da başını bu özür meselesi yiyebilir. Benden söylemesi!.. Çünkü CHP,  sadece Alevilerin partisi değil,  Aleviler de CHP’nin içindedir. Hepsi bu kadar… Koca bir Türkiye’yi görmezden geleni, Türkiye de gözden çıkarabilir!..


 


Bu konuda özür dilenmesini düşünen ve özrünü dileyen Başbakan ve Hüseyin Aygün gibilerine sesleniyorum:


 


Başlangıç noktanızı doğru seçmemişsiniz. Özür dilemeye Orta Asya’dan başlayacaktınız. Kırım’ın kuzeyine gelene kadar, dedeleriniz kaç kavimin ocağını söndürdü onu bilemem. Olup bitenden oradakilerin haberi olmadığı için bu aşamada onları atlayabilirsiniz. Ama Avrupa önlerine, Viyana kapılarına kadar dayanan dedeleriniz için esaslı bir özür borcunuz var, onu unutmayın.  Çünkü bu kafa ile giderseniz, onların kapılarında uşak olarak daha çok nöbet bekleyeceksiniz.  Slav toprakları üzerinde yüzlerce yıl “işgalci” olarak bulunan dedeleriniz, avuç içi kadar Arnavutluk’ta bile en az 500 yıl işgalci sıfatıyla oturmuş.  Sakın ha “o ülkeleri imar ettiler” diyerek komik duruma düşmeyiniz. İnsanlar üstünüze “popo”ları ile gülerler. Osmanlı’nın işgal ettiği yerlerde yaptığı eserler,  yerli halklara hizmet için değildi, kendi işlerini kolaylaştırmak içindi, bunu bal gibi biliyorsunuz. Hazır özür dilemeye başlamışken bir özür de onlar için dileyin. Belki dedelerinizin onlara olan borcunun bir kısmını bu şekilde  ödersiniz….


 


Avrupa’nın diğer uluslarını da unutmayın: Macarlar, Romenler, Grekler ve diğerleri. Teker teker mi yoksa hep birlikte mi Osmanlı’nın tezgâhından geçtiler, bu sorunun yanıtını elbette ki tarih verecektir. Bizimkilerin “arşivleri açın” inadı, bu soruların yanıtlarını eninde sonunda önümüze getirecektir. Çok meraklanmayın, o zaman tarihle bir güzel yüzleşeceğiz.  Bir vakitler, hatta şimdi de Akdeniz’in Osmanlı gölü olmasıyla az övünmemiştiniz. Kuzey Afrika ülkelerinden; Mısır, Libya, Cezayir, Fas ve Tunus dedelerinize dedelerinden miras kalmamıştı herhalde. Onların direnen ulusal kahramanlarını da kılıçtan geçirmişti atalarınız. Tarih öğretmeninizi anımsayın lütfen. Şimdi aynaya bakacak kadar yüzünüz kalmışsa eğer, gelin bu “şanlı”  tarihimizle yüzleşelim… Tarihle yüzleşeceksiniz ki, yaşamınızda kendinizle çelişmeyesiniz. Ne dersiniz? Toplu halde Kuzey Afrika ülkelerinde yaşayan halklardan da özür dileyelim mi? “Arap Baharı” denen rezilliğin içinde yer aldığınız için belki 100 belki de 150 yıl sonra torunlarımız özür dileyecekler. Bundan hiç kuşku duymayın. Onlar için hiç acele de etmeyin. Bir vakitler, Arabistan yarımadasının tek hükümdarı dedelerinizdi. Mekke, Medine, Yemen, Kudüs ve diğer kutsal yerler, kutsal emanetler ile birlikte sizinleydi. Araplar da dedelerinizi çöllere davet etmemişti, bayanlar beyler. “Birinci dünya savaşında İngilizlerle işbirliği yapıp bizi arkadan hançerlediler” diyerek, onlara düşmanca davranmayı, hala kendinize “hak” görebiliyorsunuz. Ne yazık ki, yirmi birinci asırda işler böyle  yürümüyor!… Onların torunlarından da özür dilemek vakti geldi, geçiyor… Hadi bakalım özürcüler, bir adım öne geçin!..


 


Bu gidişle yakın gelecekte övünebileceğimiz tek şeyimiz kalacak. O da bugün bize özür dileme fırsatını veren dedelerinizin geçmişte yaptıkları. Zira bugün tek sermayeniz kaldı, o da her sıkıştığınızda dilediğimiz özürdür…  Özür dileye dileye özürlü hale geldik!..


Barut’u dedeniz bulmadı, matbaayı icat eden de sizden biri değildir. Belki elektriği bulan Edison ile kirve olabilirsiniz, ama atomu parçalayan bilim adamlarını amcanızın oğlu olarak tanıtamazsınız. Bu çağda, bilime ve teknolojiye kattıklarınızla övünemeyeceğiniz kesindir.  İnsanlığı kıran bulaşıcı hastalıkların hiç birine deva olamadı dedeleriniz. Demek ki, sizlere her alanda özür dilemek kalmıştır. Dilediğiniz kadar özür dileyebilirsiniz artık…


 


Hay Allah hiç aklımıza gelmemişti,  aslında özrünü dilemediğiniz fakat dilenmesi gereken bir konu daha var. Sırası gelmişken onu atlamayalım. “Şanlı” tarihimizde,  özellikle de Osmanlı’nın “Yükselme Devri”nde, at üstünde günlerce yol kat eden  “kahraman” dedeleriniz, işgal ettikleri toprakları koruyan askerleri kılıçtan geçirirlermiş. Bunu biliyor muydunuz?  Kahramanlığın tarifi de onların bu yaptığı ile başlamış meğer!  Bizim bildiğimiz  “Kahraman” sözcüğü,  daha çok savunmadaki insanların özverili ve cesur olan askerlerini nitelemek için kullanılıyor..Saldırganlar için değil herhalde…


 


Savaşta düşman askerini öldürmek normaldir diyebilirsiniz. Peki, kadınlardan ve çocuklardan neydi istediğiniz?! İnsanları savaş ganimeti gibi görmek, insanım diyene yakışabilir mi? O tarihlerde gayrimüslimlerin kız çocuklarının önlerine koyulan en ileri hedef, “haseki” olmak değil miydi? El alemin kız çocuklarını toplayıp, elma gibi aralarında bölüşen dedelerinizin, bu yaptığı ile övünecek misiniz,  yoksa şimdi hemen özür mü dileyeceksiniz? Oğlan çocuklarının durumu daha da vahimdi. Onları sünnet edip zorla Müslüman yaptıktan sonra, Yeniçeri Ocağı’nda savaşçı olarak yetiştirip, kendi atalarının üzerine saldırtanlar dedeleriniz değil miydi? Bir gün avluda oyun oynarken, alınıp götürülen o bebeler, yıllar sonra, aynı avlulara ölüm kusan makinelere döndürülmedi mi? O çocuklar,  babalarını da öldürmüş olabilirler mi? Bu soruya yanıtınız “evet” ise, onların torunlarından da bir özür dilemeniz gerekiyor!.. Az önceki sorunun yanıtını verdikten sonra, dedelerinizin dört kıtada at koşturma hak ve yetkisini nereden aldığını da söylemelisiniz! Onların bugünkü emperyalist ülkelerden farkı neydi? Hazır başlamışken bu soruya da bir yanıt verin lütfen. Dedelerinizin yaptıklarını,  haklı ve meşru bulmuyorsanız eğer,  bundan dolayı da bir özür dilemeniz gerekiyor!..


 


Hadi diyelim ki, Osmanlı’nın devamı olmakla veya “Yeni Osmanlı” olmakla övünenlerden değilsiniz.  Övünecekleriniz ile utanacaklarınızı, Cumhuriyetle başlatmak istiyorsunuz. Bu tercihinize saygı duyulur. Ona bir diyeceğimiz olamaz. O zaman sizin özür dileyeceğiniz konular doğal olarak azalmıştır. Emperyalistlerin parçalayıp bozguna uğrattığı o “yüce” imparatorluğun küllerinden, Türk Ulusu yeni bir devlet kurarken, bilirsiniz düşmanla işbirliği yapanlarımız da vardı. İşgal subayları ile kol kola gezerek, kendi insanlarına hava atanlardı bunlar. İsyan eden çetecileri ve ayaklanan “din adamlarını”  da öyle kolay unutmamanız lazım. Örneğin şu anda size 15 tanesini sayabilirim… (1) Dilerseniz, aşağıdaki bağlantıyı açıp siz de bir göz gezdirip, geri gelin.  Ben yine burada olacağım. Bekliyorum…


 


Bağlantıyı açmaya gitmeyenlere,  Rumların başlattığı isyanla ilgili bir küçük paragraf okumak istiyorum: Genelkurmay Başkanlığı tarafından çıkartılan “Ayaklanmalar” adlı kitapta; Dersim vilayeti çevresinde, Rum çetelerinin başlattığı isyanla ilgili olarak:”Merkez Ordusu, bu arama ve taramalarda 10.886 çeteciyi kısmen sığınmalarını temin etmek ve kısmen affedilmeleri suretiyle zararsız hale getirdi. Çarpışmalar esnasında 11.188 asi Rum da öldürüldü” denmektedir. Ermenilerden 1915 olayları nedeniyle özür dileyenler vardı hatırlayın. Rumların onlardan aşağı yanı mı var, onlardan özür dilemeyecek misiniz? Cumhuriyet kuvvetleri 11.188 “masum” insani öldürmüştü!..


 


Bu gidişle, okuma yazması olmayan, toprak ağası Nakşibendî dervişlerinin başı Şeyh Sait’in yandaşlarından da özür dilemek zorunda kalacaksınız. O İsyanının (2)  kanlı bir şekilde bastırılmasından dolayı, bugünkü uzantılarından özür dilemek durumundasınız! Ondan sonra sıra İzmir suikastına geliyor. Ardından Menemen olayı gelir tabi. Özür dilemek için İzmir suikastına karışanların torunlarından kimseyi bulamadım. Onlara da mı “soykırım” uygulanmış acaba? Küçük çaplı olduğu için Menemen olayını da tarihçiler isyan olarak sınıflandırmıyorlar. Her neyse, biz yine de Menemen olayına katılan 6 kişinin torunlarından özrümüzü dileyip bitirelim. Kubilay’ın torunları nasılsa unutulmuş! Biliyorsunuz o olayların sonunda Derviş Mehmet ile adamlarına yaptıklarının bedeli hayatlarıyla ödettirilmişti. O zatların torunları, şimdi nerelerde hangi görevlerdedir, buna bakmadan, onlardan da özür dilememiz gerekiyor. Bu özrü Başbakanımız yerine, yardımcısı Bülent Arınç dilese ne kadar da iyi olur. Muhtemelen özür dilerken, elinin tersiyle gözyaşlarını silecektir. Tabloyu düşünebiliyor musunuz? Ne kadar da duygusal ve etkileyici olacak!..


 


Gördüğünüz gibi Dersim isyanını atlıyorum.(3) Çünkü Atatürk’ün koltuğunda oturan genel başkanımız, bu kalkışma için;  isyan değil  “soykırım” diyen hemşerisi “Dersim milletvekili” Hüseyin Aygün’den, farklı düşündüğünü hala söyleyememiştir.  Nala, mıha vurduğuna bakmayın siz, kurumsal olarak da CHP adına bu açıklamayı da henüz yapmamışlardır. En azından ben böyle bir açıklama duymuş değilim. Ayrıca Dersim’de olanlar için, devlet adına Başbakanımız “özür” dilemiştir. Ne işe yarayacaksa! Böylece konuşulmayan bir tek konu kaldı. O da; Seyit Rıza’nın adamları tarafından şehit edilen karakol komutanı ile 20 askerinin Dersim esnafına olan borçları. Onlarla ilgili belgeyi de geçen hafta Yılmaz Özdil yayınladı.. (4) Önemine binaen, bir kez de ben yayınlıyorum. Arşivlerinizde bulunsun. Bakarsınız bir gün, torunlarınız o şehitlerden özür dilemek isterler. Hiç değilse, onlar nereden başlayacaklarını bilsinler!..



Av. Cemil Can


DİPNOTLAR:


(1) 1.) Cumhuriyet Dönemin’deki İsyanlar: Ali Galip Olayı, 2.)Anzavur Ayaklanması, 3.)Aynacıoğlu isyanı, 4.) Demirci Mehmet Efe ayaklanması, 6.) Hart olayı, 7.) Haydar Hilmi Vaner, 8.) Konya Ayaklanması, 9.)Koçgiri isyanı, 10.) Milli Aşiren ayaklanması, 11)Pontus ayaklanması, 12.)Yozgat ayaklanması, 13.) Çerkez Ethem ayaklanması, 14.) Birinci Çopur Musa ayaklanması, 15.) İkinci Çopur Musa ayaklanması.  http://tr.wikipedia.org/wiki/Kategori:Kurtulu%C5%9F_Sava%C5%9F%C4%B1nda_ayaklanmalar


(2) http://tr.wikipedia.org/wiki/%C5%9Eeyh_Said_%C4%B0syan%C4%B1


(3)http://tr.wikipedia.org/wiki/Dersim_%C4%B0syan%C4%B1


(4) http://www.hurriyet.com.tr/yazarlar/19381910.asp


Yazarın Son Yazıları:
‘Bağımsızlık’ mı ‘hırsızlık’ mı?!..
Devletin ‘özel’i olmaz!..
‘Cesaret ödülü’nün bedeli!..