Gezi Parkı davasında karar!

Gezi Parkı davasında karar!
25 Haziran 2019 18:59

Gezi Parkı Davası’nda ikinci duruşma bugün görüldü.

 

 

 

Gezi Parkı direnişine ilişkin iş insanı Osman Kavala, Can Dündar, Ayşe Mücella Yapıcı ve Memet Ali Alabora’nın da aralarında bulunduğu 2’si tutuklu aralarından Taksim Dayanışması üyelerinin de bulunduğu 16 kişi hakkında açılan davanın ikinci duruşması sona erdi.

Savcı, Osman Kavala ve Yiğit Aksakoğlu’nun tutukluluğunun devamını talep etti. Ara kararı açıklayan mahkeme, Kavala’nın tutukluluğunun devamına, Aksakoğlu’nun ise tahliyesine karar verdi. Bir sonraki duruşma, 18-19 Temmuz’da görülecek.

İstanbul 30. Ağır Ceza Mahkemesi tarafından Silivri Cezaevi’nin karşısında bulunan duruşma salonunda görülen duruşmaya tutuklu sanıklar Osman Kavala ve Yiğit Aksakoğlu ile 7 tutuksuz sanık katıldı. Öte yandan çok sayıda izleyici de duruşmaya katıldı.

Duruşma sanık Şerafettin Can Atalay’ın savunmasını yapması ile devam etti.

Can Atalay’ın savunmasından öne çıkan gelişmeler:

En sonda söyleyeceğimi başta söyleyeyim: bu iddianame esas olarak Türkiye tarihinin, topraklarının en onurlu toplumsal olaylarından birini karalama çabasının en güncel örneği.

Bu iddianame uzun yıllar boyunca siyasi ve toplumsal hayatı, ceza yargılamasını basit bir aracı haline getiren bir örnektir, yamalı bir bohçadır.
İstanbul Cumhuriyet Savcılığı’nın anayasal düzenden ne anladığını anlamadık. Savcılık, Anayasal düzenden sadece Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın 8. Maddesi’ni anlıyor.

İddianame, anayasal düzenin diğer unsurlarıyla ilgilenmediği gibi hükümetin yükümlülükleriyle de ilgilenmemiş ve hiçbir şey dememiştir. Anayasal düzenden bahsederken 25. maddeyi, 28. maddeyi 33. maddeyi konuşmayacak mıyız? (25. madde: Düşünce, vicdan ve kanaat hürriyeti. 28. madde: Basın hürdür, sansür edilemez. 33. madde: Dernek kurma hürriyeti.)
Anayasal düzenden bahsederken herkesin izin almaksızın gösteri düzenlemekten, konut hakkından, sağlıklı çevre hakkından, sosyal güvenlik hakkından bahsetmeyecek miyiz?

Mücella Yapıcı’nın neredeyse tüm ömrü kültür ve tabiat varlıklarını korumakla geçti.
İddianame eksiktir, yamalı bohçadır, esaslı bir yöntem sorununa sahiptir. Böylesi bir iddianamede, savcılık bizler için ağırlaştırılmış müebbet istiyor. Ama kendi tezinde cebir ve şiddet unsuru o kadar zayıf ki Türkiye’nin dört bir yanında kırılan camı çerçeveyi, öldürülen hayvanları bizim hanemize yazıyor. Bize bu cebir ve şiddet unsurunu oluşturmak için sıraladıklarından ortaya karışık 30-50 verseniz, kimimiz çok yaşlılıkta cezaevinden çıkarız ya da hiç çıkamayız.

Sizin (heyet) dünkü yumuşak tavrınız, bu iddianamenin ağırlığını ortadan kaldırmıyor. Burada toplumsal hayata müdahale için yargının araçlaştırılmasını izliyoruz. Bunu Fethullahçı çetenin AKP ile nasıl yaptığını biliyorum. Karşı karşıya kaldığımız tehlikenin farkındayım.

 

Ağırlaştırılmış müebbet isteyen bir savcı, hukuk fakültesi mezunuysa TMK7/2’nin unsurları oluşmamışken bize, Taksim Dayanışma’na ağırlaştırılmış müebbet isteyemez. İddianamede bir tane TMK7/e oluşmuştur diyebilir misiniz? Diyemezsiniz. Tek bir örnek gösteremezsiniz.

Mücella Yapıcı beraat etti. 2911’den beraat etti. Ama sizin şunu tartışmanız gerek: nasıl başladı? 27 Mayıs’ta, 31 Mayıs’ta nasıl başladı? O günden beri 2911 ihlal edildi mi? Suçun nitelikli halleri oluştu mu? OLUŞMADI! Çünkü yapılan inşaat yasak! İmar planına aykırı!

Yayalaştırma projesi diyorlar, yaya kaldırımı yapmayı unutuyorlar. Bir gece İstanbul BB taşeron kardeşlerimizle oradaki ağaçları sökmeye çalışıyorlar. 28 Mayıs sabahı, kim olduğu belli olmayan 50 erkek, herkesin üzerine hücum ediyor, insanlar onlara itiraz ediyor. Elektrik tesisatı kopuyor, Bunların hiçbirinden bahis yok. Taşeron işçilerin ardından insanların üzerine taarruz eden kolluk kuvvetlerinden bahis yok ama bize 2911’den ceza istiyor.

Demokrasi denilen şey sadece sandık olabilir mi? Demokrasi sandığa sıkıştırılabilir mi? Devlet yönetimine katılmanın tek biçimi sandık mı? Demokrasi tüm kurum ve kuruluşlarıyla bir bütündür. Sandığa indirgenemez ve bölünemez
Murat Pabuç meselesi… Murat Pabuç’un nasıl ifadesi alınmış bunu soruyor mu savcı? Murat Pabuç’un dilinin çamurunu bize sıçratmaya hakkı yoktur!
Murat Pabuç ya da mensubu olduğu parti kendi rezilliğini kendi kapatsın ama savcılık bunu alıyorsa bu ifadenin hukukiliğini tartışsın.

Akif Beki isimli gazeteci kılığındaki iş takipçisinin, utanmazın ismini neden iddianameden çıkartıyorsunuz? Her gün CNNTürk’de şahsıma ve Taksim Dayanışması’na hakaret etti KCK’dan, Ergenekon’dan biliriz. Fethullahçı alçaklar TV ve basından hönkürür ardından operasyon başlar.

Neden Akif Beki’nin ismini mahlaslıyor, çıkartıyorsunuz da onunla ilgili yazılan sözlere yer veriyorsunuz? Garaj İstanbul toplantısıyla ilgili kim neyin toplantısını yaptığını bilmiyoruz. O dönem herkes Geziyle ilgili bir şeyler yapıyordu.

Yiğit Aksakoğlu’nun fotoğrafını görmeden kim olduğunu hatırlamadık mesela. Ben Kavala’yı tanırım. Herkes gibi basından tanırım Konuşmamızda bir tek para pul meselesi yok ki mahkeme kararıyla dinlenmiş bir sürü telefon görüşmesi var.
Alman Konsolosluğu ile konuşma meselesi… Bu iki metreden çekilen fotoğrafı hatırlıyorum. Bokunu çıkardınız, dedim. Mahkeme kararını veriyorum orada. Neden Türkiye’nin en önemli toplumsal meselesiyle ilgili bilgi alma ihtiyacı olarak görmüyoruz?

Alman Konsolosluğu Gümüşsuyu’nda. Fransız Konsolosluğu duvarından dolmuş kalkan bir ülkede yaşıyoruz. Ha ama size diyeyim, o gün Mücella Yapıcı gözaltında, Taksim Hill’de TMMOB, TTB basın toplantısı yapacak. Ben başıma gelenleri biliyorum çünkü peşimizde kuyrukla geziyoruz.

Randevuyu Taksim Hill’e verdim. Neden? Tüm görüşmeler Gezi Cafesi’nde ya da Taksim Hill’de bu kadar polisin olduğu yerde?

Gezi direnişi anti faşisttir, polis şiddetine geçit yok, no pasaran demektir.
Gezi emperyalizme karşıdır. Hiçbir yabancı oyunu ile “komplo” ile izah edilemez. Bu başından beri geziyi anlamama-anlayamama-anlamazlıktan gelme halinin devamıdır.

Bu memleketin ağacına, ormanlarına sahip çıkmak, tarım topraklarının tarumar edilmesine itiraz etmek, akan suyunun bütün ekosistemi bozar şekilde talan edilmesini kabul etmemek, işçisinin ölüm koşulunda çalıştırılmasına karşı direnmek, çocuğunun eğitim hakkından mahrum edilmesi sonucunda kaçak cemaat yurtlarında öldürülmesinin peşini bırakmamak esas yurtseverlik budur.

Emperyalizm dahi diyemeyip kırk dereden su getirenler geziyi karalayamaz. 1960’da 6. filoyu kıble alıp namaz kılanlar bize antiemperyalizmi anlatamaz.
Duruşmaya Şehir Plancısı Tayfun Kahraman’ın savunması ile devam ediliyor.

Tayfun Karaman’ın savunması şu şekilde:

“İddianamede bana yöneltilen suçlamalardan biri olan “Kültür Varlıkları Kanunu’na muhalefet” suçunu en iyi bilenlerden biriyim, çünkü bir dönem Kültür Bakanlığı’nda uzman olarak görev yaptım. Ancak Gezi sürecinde Kültür Bakanlığı’yla aramıza kara kedi girdi, ayrıldım.”

“Gezi’de aslında bizlerin de öngöremediği bir şey oldu. Gezi, toplumun vicdanı haline geldi. 27 Mayıs’tan 31 Mayıs’a kadar gördüğümüz şiddete karşı toplum vicdanı harekete geçti. Taksim’in siyasal simge olma özelliği ile polis şiddeti de birleşince Gezi ortaya çıktı. O güne kadar bastırılmış toplum vicdanını birden bire harekete geçirmek kolay değil. Dünyanın hiçbir yerinde hiçbir örgüt böylesine farklı toplulukları bir araya getirecek organizasyona sahip değil. 5 ya da 6 kişi ile gerçekleştirdiğimiz bir organizasyonla 10 milyon insanı nasıl sokağa çıkaracağız? Savcılığın bizi bu kadar mahir görmesi anlaşılır değil.”

“Taksim Dayanışması doğal ve gönüllü bir bileşendir. Kamuoyunda karşılık bulmasının nedenleri arasında Taksim’in kentteki konumu, mekânsal anlamı, Taksim Dayanışması’nın muhatap alınacak tek yapı olması ve polis şiddeti vardır. Bu etkenlerle Taksim Dayanışması herkesin katılabileceği, yöneticisiz, lidersiz, ortak karar alan, birleştirici bir yapıdır. Taksim Dayanışması’nın üyeleri yoktur ve bileşenlerinin temsilcilerinden oluşan çatı yapıdır. Yatay ve hiyerarşisizdir. Meslek kuruluşları ve sendikaların oluşturduğu anayasal bir yapıdır.”

“İddianamenin başarısız bir senaryodan farkı yoktur”

“Taksim Dayanışması, hukuksuz bir şekilde yapılmak istenen proje kapsamında Gezi Parkı’nın işgaline karşı kamuoyunu bilinçlendirmek için açıklamalar yapmış, imza kampanyaları ve insan zincirleri gibi eylemler düzenlemiştir. Her dil, din, ırk ve ideolojiden insanın katıldığı bir eylem hakkında iddianamede, evrensel bir sembol olan sol yumruğun uluslararası bağlantıya işaret ettiğinin iddia edilmesi kabul edilemez. İddianamenin başarısız bir senaryodan farkı yoktur. Hiçbir kurum, para ya da örgüt böyle birbirinden farklı kitleleri bir araya getiremez.”
“Taksim Dayanışması’nın talepleri barışçıl, makul ve kabul edilebilecek basitlikteydi. Sonradan Fethullahçı olduğunu öğrendiğimiz polisin olayları tırmandırması soruşturmak yerine, hükümet tarafından “kahramanlık destanı” olarak yorumlanmıştır.”

“Taksim Dayanışması’nın yaptığı açıklamalar gözleri kapalı medya kuruluşları tarafından yayımlanmıyordu. İddianamede de açıklamalar yok. Bunlar kabul edilemez. Onlarca yaralı, şiddet dilinin kullanılması kamuoyunu harekete geçirmiştir. Dayanışma’nın açıklamalarında darbeye teşebbüs teşvik edilmemiştir. Demokratik taleplere ses verilmesi istenmiştir, Bu anayasal bir haktır. Bu sırada Türkiye Cumhuriyeti hükümeti hedef alınmamış, aksine yetkililerle görüşme yapmıştır.”

“Taksim dayanışması tarafından gezi parkında yönetimin dışına çıkılacak hiçbir şey yapılmamıştır. Polis müdahalesiyle de park tamamen boşaltılmıştır.
“Bu süreçte Taksim Dayanışması bileşenleri olarak kamu malına zarar verilmesinde bir dahlimiz olmamıştır. Kimlerin gerçekleştirdiği de bulunmamıştır. Polisin müdahale etmesi Türkiye barolar Birliği’nin o dönemde hazırladığı raporda bu provokasyon anlatılmıştır. Gezi Parkı’na sahip çıkanlar olarak belki de tek hatamız kamu gücünü kullananlara güvenmek olmuştur. Bu yöneticilerin çoğu görevden alınmış ya da FETÖ üyeliğinden mahkûm edilmiştir Gösterilerde kamu malının zarar görmesinde cebir unsuru aramak kabul edilemez. Şiddeti öven, savunan faaliyetin olmamasına rağmen, cebir kullanarak kalkışmaya teşebbüs etmek akıl dışıdır.”
“Gezi sırasında yaşanan her olaydan bizim sorumlu tutulmamızın akılla izah edilecek bir yanı yoktur. Gezi eylemlerini darbe teşebbüsü olarak değerlendirmek temsil grupları üzerinde hakimiyet kurmak gerektirir ki bu fiilen mümkün değildir.”

“YAŞANAN HER OLAYDAN BİZİM SORUMLU TUTULMAMIZ AKILLA İZAH EDİLEMEZ”

“Bu süreçte hükümet, olaylar tırmanırken şiddetin sorumlularına yönelik soruşturma yürütseydi, polise sızmış FETÖ üyeleri tespit edilebilirdi. Hükümetin bizi meşru olarak tanıdığı gerçeği bile hükümeti devirmeye teşebbüsün olmadığının doğrudan kanıtıdır.”

“Kültür Bakanlığı’nda çalışırken Antep’te görevlendirildim ve oraya gittim. Memuriyeti kaybetmeme isteği bile hükümeti devirmeye teşebbüs suçunun boş olduğunu gösterir.”

“Fail olarak gösterildiğim cam kırılma olayında kim talimatı benden aldığını söylemiştir? 11 sayfalık analiz raporunda ne Taksim Dayanışma’nın ne de benim bahsim geçiyor. Hiçbir somut delile dayanmayan suçlamaları reddediyorum.”
“İddianamede öne sürüldüğü gibi FETÖ mensuplarının orantısız güç kullanarak olayları büyüttüğü söylüyor ancak emri ben verdim diyen siyasilerden bahsetmiyor. Sadece kendi kendini dövdürerek hükümet devirmeye çalışanların dünyadaki tek örneği sanırım biziz.

Tayfun Kahraman’ın savunmasının ardından tutuksuz yargılanan Mine Özerden savunması için söz aldı.

Mine Özerden’in konuşması şu şekilde:

“Neden burada olduğumu bilmiyorum. Davanın sevindirici yanı cinsiyet eşitliğini yakalamış olması. 8 kadın 8 erkek sanık var.

“Osman Kavala’nın bunca zamandır tutsak olmasının Türkiye ve sivil toplum için büyük bir kayıp olduğunu düşünüyorum.

“Anadolu Kültür olarak Taksim Dayanışması’nın 128 paydaşından biriydik. O kadar haklıydık ki, fısıldasak bile haykırdığımız zannediliyordu.

“Taksim’e yeni battı çıktılar yapılmadı, Gezi Parkı korundu. Fakat bu kimsenin kılına zarar gelmeden olmalıydı. Orantısız şiddet uygulayanlara emri kim verdi?
“Taksim Dayanışması’nın hiyerarşik bir yapısı yoktur. Mali harcamaları toplantılardaki çay-kahve için bir kutuya atılan bahşişler ve web sitesi için 5-6 kişinin verdiği 100’er liradan ibarettir. Gezi, toplumsal ve onurlu bir harekettir. Bunu 16 kişiye yüklemek milyonlara büyük haksızlık olur.”

SAVUNMALAR TAMAMLANDI

Anadolu Kültür Yönetim Kurulu Üyesi Yiğit Ali Ekmekçi, savunmasında beraber yargılandığı 15 kişiden 11’iyle hiç tanışmadığını, Osman Kavala’nın ise 37 yıllık arkadaşı olduğunu söyledi.

Ekmekçi, “Haberleşme özgürlüğüm kapsamında dostlarım ve mesai arkadaşlarımla yaptığım ve hiçbir suç unsuru bulundurmayan telefon konuşmalarının hukuksuz dinlenmesine bağlı olarak, değil 312, Türk Ceza Kanunu’nun herhangi bir maddesine dayalı olarak yargılanmayı büyük bir zul olarak görüyor ve beraatımı talep ediyorum” dedi.

Ali Yiğit Ekmekçi’nin ardından İnanç Ekmekçi’nin savunması duruşma salonunda hazır bulunmadığı için alınamadı.

Sanıkların savunmalarını tamamlamalarının ardından ise avukatların beyanlarına geçildi.

AVUKATLARIN SAVUNMASI

Ali Yiğit Ekmekçi’nin ardından İnanç Ekmekçi’nin savunması duruşma salonunda hazır bulunmadığı için alınamadı. Böylece hak savunucularının savunmaları tamamlanmış oldu.

Ekmekçi’nin ardından Osman Kavala’nın müdafii avukatı Köksal Bayraktar hak savunucularının savunmasını yapmaya başladı. Bayraktar savunmasında “Hükümete karşı suç işlenmesi için bu suçun cebir ve şiddet içermesi gereklidir” dedi.

“Cebir ve şiddet maddi unsurlara dayanır. Nedir bu maddi unsurlar? Bakanlar Kurulu’nun, yani hükümetin görevini ifa etmesine engel olmak, örneğin Bakanlar Kurulu toplantısını basmak. İddianamede Gezi olaylarında meydana gelmiş 198 adet eylem, ‘şiddetsiz eylem’ diye nitelendiriliyor. Peki, madem böyle bir niteleme var, cebir ve şiddeti nereden buluyor anlayabilmek mümkün değil.

“İstifa çağrısı, hükümeti eleştirmek, hükümet aleyhine protesto yapmak hiçbir zaman ‘Hükümeti ortadan kaldırmaya teşebbüs suçu’ içerisinde değildir. Gezi hükümeti düşürmeye elverişli olsaydı, dönemin başbakan yardımcısı Bülent Arınç bizzat parka gelip konuşur, ayrılırken de ‘Mesaj alınmıştır’ der miydi? Bu eylemler gerçekten korkutucu olsaydı, dönemin başbakanı Erdoğan Kuzey Afrika’da seyahate çıkar mıydı?”

Bayraktar savunmasını beraat ve tahliye talebiyle sonlandırdı. Bayraktar’ın savunmasının ardından duruşmaya 15 dakika ara verildi. Aradan sonra tekrar başlayan duruşmada Mahkeme Başkanı “İki saatlik bir süremiz var. Bir çok talebiniz var. Tutuklu sanıkların taleplerine öncelik vermenizi ben yeğlerim” uyarısında bulundu.

Daha sonra avukat Turgut Kazan’ın savunmasına geçildi.

Osman Kavala ve Yiğit Aksakoğlu’nun avukatı Turgut Kazan’ın savunmasıyla duruşma devam ediyor:

Müvekkilim Aksakoğlu’na yöneltilen en büyük suçlama ‘şiddetsiz eylemler düzenlemek’. ‘Şiddetsiz eylemler’in en yüksek aşaması olan sivil itaatsizlik eylemlerini TCK 312’den yargılamak hukuk katliamıdır.

Dava dosyası ilk açıldığı esnada dinleme tapeleri dosyada bulunmuyordu. Dosya açıldıktan sonra hukuksuz bir şekilde elde edilmiş tapeler, Emniyet Müdürlüğü’nden istenerek dosyaya ekleniyor.

12 Mart ve 12 Eylül döneminde de avukatlık yaptım. O dönemde bile böyle uçuk iddianameler görmedim. Bu iddianame akla ziyandır ve büyük bir ayıptır. Hükümeti devirmek için hangi cebir ve şiddet eylemlerinin yapıldığı söylenmiyor. Çeşitli illerde yaşanan cam, çerçeve kırma olayları cebire delil gösterilmiş.

İddianamede ‘Erdoğanı ve hükümetini yıpratmak’ gibi bir suç var. Bu nasıl bir suç? Bu suçsa ben de Erdoğan’ı yıpratmak istiyorum!

Dosyada hükümeti erken seçime zorlamak gibi bir suç tanımı yapılıyor. Hükümeti erken seçime zorlamayı amaçlayan bir hareket nasıl oluyor da cebirle hükümeti devirmek istiyor?

‘Taksim’i Yayalaştırma Projesi’nin iptali için mahkemeye itirazda bulunmuşlar. Yahu söyleyin! Darbe yapmak isteyen insanlar, mahkemeye itirazda mı bulunur? Ya mahkeme iptali kabul etse? Nasıl darbe yapacak bu insanlar?

Toplu gösteri hakkı, ifade özgürlüğünü en etkin kullanma biçimidir. AİHM’de, 2012 – 2016 yılları arasında Türkiye hakkında bu hak ihlal edildiği için 50’ye yakın dava açıldı.

Taksim Dayanışması ve Çarşı taraftar grubu hakkında zaten daha önce beraat kararı verilmişti. Bu dosyada ne varsa, Muammer Akkaş’ın hazırlamış olduğu ilk dosyada da o var. Siz önce bir eylem için 2911 ve örgüt davası açıp, beraat ettirip sonra da ‘Aslında burada TCK 312 de olabilir’ diyemezsiniz.

Muammer Akkaş’ın hazırladığı dosya 17-25 Aralık sonrası Akkaş’ın görev yeri değişince 4 yıl 10 ay rafta bekletilmiş. Bir dosya savcılık aşamasında nasıl 4 yıl 10 ay bekleyebilir?

Savcı mütalaasında tutukluluğun devamını istedi

Kazan’ın savunmasının ardından mütalaasını veren savcı Savcı, Almanya’da bulunan ve savunması alınamayan İnanç Ekmekçi’nin savunmasının istinabe yoluyla alınmasını talep etti.

Savcı ayrıca tutuklu hak savunucusu Osman Kavala ve Yiğit Aksakoğlu’nun, üzerlerine atılı suçun vasıf ve mahiyetinin dikkate alınarak tutukluluk hallerinin devamını istedi. Savcının mütalaasının ardından duruşmaya 30 dakika ara verildi. Aranın ardından mahkeme ara kararını açıklayacak.

Mahkeme, Osman Kavala’nın tutukluluğunun devamına, Yiğit Aksakoğlu’nun tahliyesine karar verdi.

İDDİANAME

İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığınca hazırlanan iddianamede, Osman Kavala, Ali Hakan Altınay, Ayşe Mücella Yapıcı, Ayşe Pınar Alabora, Can Dündar, Çiğdem Mater Utku, Gökçe Yılmaz, Handan Meltem Arıkan, Hanzade Hikmet Germiyanoğlu, İnanç Ekmekci, Memet Ali Alabora, Mine Özerden,  Şerafettin Can Atalay,  Tayfun Kahraman, Yiğit Aksakoğlu ve Yiğit Ali Ekmekçi “şüpheli” olarak yer alıyor.

16 isme yönelik yapılan suçlamalar ise şöyle: Cebir ve şiddet kullanarak Türkiye Cumhuriyeti Hükûmetini ortadan kaldırmaya veya görevlerini yapmasını kısmen veya tamamen engellemeye teşebbüs”, “Mala zarar verme”, “Nitelikli mala zarar verme”, “Tehlikeli maddelerin izinsiz olarak bulundurulması veya el değiştirilmesi”, “İbadethanelere ve mezarlıklara zarar verme”, “6136 sayılı yasaya muhalefet”, “Nitelikli yağma”, “Nitelikli yaralama” ve “2863 sayılı yasaya muhalefet”.

Öte yandan  Memet Ali Alabora, Ayşe Pınar Alabora, Can Dündar, Gökçe Yılmaz, Handan Meltem Arıkan ve Hanzade Hikmet Germiyanoğlu hakkında yakalama kararı bulunuyor.