Muharrem İnce, Muharrem İnce’yi anlatıyor…

Muharrem İnce, Muharrem İnce’yi anlatıyor…
7 Mayıs 2018 09:33

CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, Yalova Milletvekili Muharrem İnce’yi cumhurbaşkanlığına aday gösterince, yorumlar başladı. Olumlu bulanların çoğunlukta olmasına karşın, beğenmeyenler de var.

 

Uğur Dünar / Sözcü
Bunların bir bölümünün onu hiç tanımadan konuştukları anlaşılıyor!Oysa bir kişi veya konu hakkında fikir sahibi olmadan önce bilgi sahibi olmak gerekmiyor mu?
O halde gelin hep birlikte “Muharrem İnce kimdir?” sorusuna cevap arayalım.
Bu amaçla Muharrem İnce’den, Muharrem İnce’yi anlatmasını isteyelim.
Bakın, CHP’nin cumhurbaşkanı adayı, kendisini değerli meslektaşım Faruk Bildirici’ye nasıl anlatmış:

* * *

“…AKP’yi neden yenemiyoruz? Nedenlerin birincisi elitist yaklaşımlar. İkincisi, herkesin general olması. Üçüncüsü, yeterince çalışmamak. Dördüncüsü, halkın dilini konuşmamak. Beşincisi ise zaman zaman halkın değerleriyle çatışmak.
Karşımızda yüzde 50 oy alan bir parti var. Bu kadar yoksulluk olacak, bu kadar çatışma, terör olacak, 300 bin atanamamış öğretmen olacak, köylünün ürünü para etmeyecek, emekliler geçinemeyecek ve bir sosyal demokrat parti iktidara gelemeyecek! Buradan bir suçlama çıkarmıyorum, özeleştiri yapıyorum.
Bize kızan Kürt vatandaşından da başını kapayan genç kızlarımızdan da oy alınır, Rize’den de milletvekili çıkarılır. CHP’nin potansiyeli bu değildir, 50’nin üstüdür…

* * *

Kendimi solcu ve sosyal demokrat olarak tanımlıyorum.
Atatürk’ü, Cumhuriyet’i çok seviyorum. Konumumu, Atatürk’e, İsmet İnönü’ye borçlu olduğumu düşünüyorum. 1973 yılının haziran ayıydı. İsmet Paşa köyümüze gelmişti. Yanında güzel pabuçlu bir kız çocuğu vardı; Gülsüm Bilgehan… Ben çoban çocuğuydum. Aradan 30 yıl geçti ben de milletvekili oldum Cumhurbaşkanının torunu da. Hatta ben üç kere milletvekili oldum, o iki!.. Muhafazakâr bir yönüm de var. Muhafazakârlık yanımı siyasetin içinde bir parça haline getirmiyorum. Cuma namazlarına üniversite yıllarından beri giderim. Üniversitede arkadaşlarım bana ‘Hacı’ derlerdi. Orucu arada fire veriyorum. Bakın geçen yıl Bekir Bozdağ ile birlikte umre yaptık. Ama bunları pek kimseyle paylaşmadım. Geçen gün Meclis’te cuma namazından çıkarken kameraları gördüm, arka taraftan kaçtım. Ama AKP Grup Başkanvekili kameraların karşısına geçti konuştu. Bu benim yaşantım. İnançlar üzerinden siyaset yapılmasını doğru bulmuyorum. Belki de AKP’ye yaptığımız en büyük haksızlık irtica meselesi. Şeriat gelse kol kalmaz bunlarda. Bu kadar parayı sevenler, bu kadar kıblelerini ballı ihalelere çevirenlerin şeriatla ne işi olabilir?

 

muharrem-ince-cocuk

 

Annem doğum yaptığında amcamın kızı, bir avuç turfan kirazı getirmiş anneme. Hatta bu konuda şiir de yazdım. ‘Kirazlar yeni kızarmış doğduğumda/ Bir avuç ilk turfan kirazı getirmiş amcam kızı Şerife abla/ Anam yatarken doğum yatağında’ diye. Şiiri severim. Ben bir şair tanırım, Nâzım Hikmet… Ona gıpta ederim, hayranım. ‘Tatanka’ adlı bir şiir kitabım da var. Yeni milletvekili olmuştum o zaman. O kitabın geliriyle kendi okuduğum ilkokula bir fen bilgisi laboratuvarı yaptım.
Konuşmalarımda şiirsel bir dil kullanmak isterim; mutlaka uyaklı bir söz dizisi yazarım. Derim ki, ‘Türkiye’nin özeti, başbakana yağcılık, tarikata bağlılık, sünnete uygun bıyık!..’

 

Sözlerim akıllarda kalsın isterim. Bir konuşmamı rap parçası yapmışlardı gençler. Konuşurken tarihten örnekler vermeyi de severim. Bir örnek anlattım Meclis’te. Şu anda pek çok CHP’linin dilinde o var. Bir çınarın dibine su kabağı tohumu düşmüş. Su kabağı bir ayda gelip yetişmiş ona. Başlamış çınarla dalga geçmeye. Bak sen yıllardır buradasın. Ben bir ayda yetiştim sana. Çınar da demiş ki, ‘Güz gelsin, kırağı düşmeye başlasın görürüz!..’

 

* * *

Yalova’nın Elmalık Köyü’nde çobanlık yaparak geçti hayatımız. Telefonu ilk kez bir PTT acentasında gösterdi öğretmen bize. Kolla çevrilen manyetolu bir telefondu. ‘Kim konuşmak ister?’ dedi. Ben o cesur çocuk olamadım. Bir başka arkadaşımız oldu, o şimdi köyümüzün kahvecisi. Telefonu eline aldı, karşıda kimse olmamasına rağmen, ‘Alo’ dedi. Bir yıl falan bize hava attı. Teyzemlerin Eskişehir’deki evinde televizyon olduğunu duyuyordum. Oraya giderken arkadaşlarıma hava attım, ‘Ben televizyon göreceğim’ diye. Fakat bir düğüne gitmiştik, başka bir evde konuk edildik, televizyonu göremedim. Dönünce çocuklara hayalimdeki televizyonu anlattım. İki yıl sonra köye televizyon gelince çocuklar beni suçladı, ‘Bize yalan söyledin’ diye. Ben televizyondaki kişiyle konuşulabileceğini anlatmıştım. Vizontele filmini izlerken gülünecek sahnelere ben ağladım. Aynı şeyleri yaşadım ben.

 

ince-baykal

 

Hep, siyaset vardı aklımın bir kenarında. ‘Büyüyünce ne olacaksın?’ diye sorduklarında ‘Milletvekili olacağım’ diyordum. Vatan, Politika ve Cumhuriyet gazetesi okurdu köyden CHP’li bir amca. Akşamları onun Yalova’dan dönmesini beklerdim, gazeteleri bana getirirdi. Çocuklar top oynarken bir kenara çekilir, gazeteleri okurdum. 11-12 yaşındaydım. Köyde bir incir ağacı kümesi vardı. O incirlerin arasına eğrelti otlarından üstünü kapatarak bir kütüphane yapmıştım. Sabahattin Ali, Kemal Tahir, Nâzım Hikmet, Cengiz Aytmatov ve Jack London’ın kitaplarını koyardım oraya. Bazen o kitaplara dalar hayvanları unuturdum, inekler mısır tarlalarına girerdi. Beni kitaplara yönlendiren, edebiyat öğretmeni olan teyzem ve Galatasaray Lisesi’nde okuyan köyden bir abimizdi. Bir köy çocuğu olarak şanslıydım, erken yaşta okudum. Endüstri meslek lisesinde torna tesviye bölümünü bitirdim. Babam üniversiteye gitmemi istemiyordu. İstanbul’a giderken gemide benden on yaş kadar büyük bir hanımefendi, ‘Hayatın kökeni’ diye bir kitap okuyordu. Bana hediye ettiği o kitabı çok beğendim. Aldım biyoloji kitaplarını, çalıştım. Üniversite sınavında epeyce biyoloji sorusu yaptım. Fen tercihim, bir fizik öğretmenliği vardı arada. Orası tuttu. Babam, öğretmenliği beğenmedi, tornacı ya da muhasebeci olmamı istiyordu. Annemin de diş sorunu vardı, o da diş hekimi olmamı istiyordu.

* * *

 

Balıkesir’de Necatibey Eğitim Fakültesi’ni bitirdikten sonra Artvin’de imam hatip lisesinde 2.5 yıl öğretmenlik yaptım. İmam hatipteki yapıyı bilirim yani. Onlar da bu ülkenin evlatları. Bazıları onları Oxfordlu, bazıları vebalı gibi göstermek istiyor, ikisi de değil bence. Eşim Ülkü de coğrafya öğretmeniydi…

 

ince-fizik

Kalabalık bir aile olarak yaşıyorduk. Liseye kadar dedemle aynı odada, aynı yatakta yattım. Dedem beni çok etkileyen insanlardan birisidir. Hep mübadele öykülerini dinledim. 1925’te, Drama’nın Demirciören Köyü’nden ailesiyle birlikte geldiğinde 13 yaşındaymış.

Prof. Yusuf Halaçoğlu bana geçen gün dedemin babasının tapusunun örneğini getirdi. İleride yazacağım, mübadele öykülerini topluyorum. Dersim’de de acılar yaşanmış mı, yaşanmış. Orantısız güç kullanılmış, yanlış işler de yapılmıştır. Bu memlekette sadece Dersim’de yanlış işler yapılmadı. 12 Eylül’de neler oldu? 650 bin kişi gözaltına alındı, işkence gördü. Mübadelede de acılar yaşanmış. Binlerce insan yollarda ölmüş. Anne tarafım Karadenizli. Rize Çayeli’nden göç etmişler. Onlar da yokluk çekmişler, acılar yaşamışlar. Ama mübadele ailesinin çocuğu olarak bunları kaşımak istemiyorum. Bunlardan mutluluk çıkmaz. Geçmişle yüzleşmeye itirazım yok. Yüzleşirken samimi olmak gerek. Başbakan, Alevilerin CHP’ye verdiği kitlesel desteği parçalamak istiyor. Bir yandan ‘Beni Alevi hâkimler mahkûm etti’ diyeceksiniz; bir yandan da bu insanlardan özür dileyeceksiniz. Bu samimiyetsizlik. Bunlarla hesaplaşalım ama toplumu ayrıştırmayalım…

muharrem-ince-genc

1983’te üniversitede öğrenciyken Balıkesir’de SODEP’in kurulma çalışmalarına girmeye çalışmıştım. 1991’de Yalova’da ilk kez CHP yönetimine girdim. 95’te bir ara ayrıldım, Atatürkçü Düşünce Derneği Yalova İl Başkanlığı yaptım. Düzenlediğimiz panelleri sayayım size: A.Taner Kışlalı, Emre Kongar, Mustafa Balbay. Başarılı bir başkanlık dönemim oldu. 96’da tekrar CHP il yönetimine girdim 3.5 yıl il başkanlığı yaptım. Ben milletvekili değil, belediye başkanı olmak istiyordum. Önder Sav, genel sekreterimizdi. Onun önerisiyle aday olmaya mecbur kaldım. Ama 2007 ve 2011’de ben istedim adaylığı. Sayın Baykal da Sayın Kılıçdaroğlu da beni listeye koydu. Her ikisine de teşekkür ederim tabii. Kılıçdaroğlu Grup Başkanvekili iken odalarımız yan yanaydı. Hafta sonları gelir, saatlerce dosyalara kapanırdı.

 

Genel Başkanımızla ortak yönümüz şu. İkimizin de karşısına kimse çıkmıyor. Sayın genel başkan bir numarayı televizyonda tartışmaya çağırıyor gelmiyor!.. Ben de iki ve üç numaraları çağırıyorum onlar da gelmiyor!.. Ben siyaseti bir saflık içinde yaparım. Yani o köylü delikanlılığından bir türlü kurtulamadım. Kimsenin altını oymadım. Gün gelir bu parti beni üst noktalarda görmek isterse, gel ol derlerse neden olmasın? Yapamam mı diyeceğim? Böyle demem, kimse kusura bakmasın. Ben o yetenekte değilim demem!..”
ince-dundar

 

İşte böyle anlatıyor kendisini Muharrem İnce…
Yazıya noktayı koymadan 24 Haziran gecesi seçim sandıklarına yönelik karanlık planlar yapmaya başlayanlara şunu hatırlatayım.
Bu kez işiniz çok zor. Çünkü karşınızda, Yalova’nın kesin seçim sonucu alınıncaya kadar, 48 saat süreyle, hiç uyumadan sandık başında bekleyen inatçı, cesur ve son nefesine kadar ülkesine hizmet için yaşamakta iddialı bir Muharrem İnce var!..

 

https://www.sozcu.com.tr/2018/yazarlar/ugur-dundar/muharrem-ince-muharrem-inceyi-anlatiyor-2388405/