Milli beraberliğiniz ilacınız olsun

Milli beraberliğiniz ilacınız olsun
24 Eylül 2014 16:04

Değerli okuyucular! Sohbetimizin konusu, ilacınız beraberliğiniz olsun hakkında olacaktır.

 

Numan ALADAĞ H&H YORUM

 

DEĞERLİ OKUYUCULAR!

 

Vücuda ait ilme sahip olmak, ilimlerin en üstünüdür. insan sağlıklı olmazsa maddi varlığı, makam ve mevki’nin ne faydası olur. Dünyevi uhrevi (Ahiret) muvaffakiyetler, vücudun sağlıklı olmasına bağlıdır. Bundan dolayı Resulullah ”El ilmü ilmani ilmül ebdani sümme ilmül edyani” buyurmuş, ilim iki olduğunu, ilk önce bedene ait bilgiyi duyurduktan sonra da dine ait ilmi duyurmuştur.

Bu hadis-i şerif, Din ilminden önce beden ilminin öğrenilmesinin beyanı ile tıbba verdiği önemi gösterir. Şüphesiz ki insan sağlıklı olunca her şeyi düşünüp yapabilir. Hasta bir vücuttan ne kendisine ne de başkasına hizmet etme imkanı beklenir.

 

Aile hekiminiz veya baş vuracağınız uzman doktorunuz, Kur’an-ı Kerim okuyorsa, riyakar değilse, vicdan muhasebesi yapıyorsa ve kimyasal ilaç sanayicilerinin daha çok para kazanması için uzantısı değilse, O doktor-hekim, hastayı kimyasal ilaç tedavisi yerine strese sebep olacak uyarıları yapıyorsa, moralini yükselterek tedavi etmeye çalışıyorsa güven verici olup, Allah’ tan korkuyor demektir. Allah’ın emirlerini yerine getiren, samimi olan ve vicdan muhasebesi yapan doktor ve hekimleri tercih ediniz. Cerrahi müdahale zorunluluğu olan hastalıkların tedavisinde kullanılan kimyasal ilaçlara tabi ki bir itirazımız olamaz.

 

Doktorunuzun yazdığı reçete de ki kimyasal ilacın yan etkisinin ne olduğunu da belirtip uyarmalıdır. Kimyasal ilaç reçetesi yazarak doktorluk olmaz. Kendisine baş vuran hastaya teşhis konulduktan sonra, hastanın tabiatı tespit edilip, ilaç reçetesi yazılmalıdır.

Bir örek verelim: İki hasta aynı hastalığa yakalanmış, birisinin tabiatı toprak, birisinin tabiatı da hava’ dır. Allah aşkına, iki hastaya da aynı reçeteyi yazan doktora doktor diyebilir misiniz? Başta eğitim ve araştırma hastaneleri olmak üzere, hastane bulunan ilçelerin nüfusuna göre tabiat tespit klinikleri kurulmalıdır.

 

ACI VE DÜŞÜNDÜRÜCÜ BİR REZALET!

 

Değerli okuyucular! Kur’an-ı Kerim’in Dehr Suresinin 17 ci ayetinde de adı geçen Zencefil (Zencebiyla) Cenab-ı Allah’ın insanlara armağan ettiği bir şifa hazinesidir. Yaklaşık 15 yıldır Türkiye Zencefil ithal ediyor ve Türk Milleti de bu mübarek bitkinin kullanmasına kısa zamanda alıştı. Zencefil, başta mevsimsel ve kış hastalıkları olmak üzere, kimyasal ilaçlara ihtiyaç duyulmadan tedavi ediyor. Zencefil’in bir şifa hazinesi olduğu, modern tıp tarafından da onaylanmıştır.

 

2013 Eylül ayına kadar taze Zencefil fiyatı 4-10 lira arasındaydı. Aralık 2013 de birden bire fiyatı 25-28 liraya kadar yükseldi ve günümüze kadar bu fiyatlar 20 liranın üzerinde halen devam ediyor. Zencefil kullanıldığı zaman, özellikle kış hastalıklarının tedavisi için kullanılan kimyasal ilaçlara ilgi ortalama %50’e yakın azalma oluyor. Başta muhalefet partileri olmak üzere, ilgili bilim adamlarının bugüne kadar Türkiye de Zencefil yetiştirme ile ilgili araştırmalar yapılmış mıdır? Sorusunun cevabını aramalıyız. Bu Milli konuda, başta AKP genel başkanı ve Başbakan Ahmet Davutoğlu olmak üzere, CHP ve MHP genel başkanlarının, partiler üstü Milli ve stratejik önemi olan Zencefil ekim alanlarının acilen gerçekleştirilmesi gerekir. AKP-CHP-MHP genel başkanları kavgayı bırakıp Türkiye’nin sanayi toplumu olması ve başta 23-63 ekseni (Elazığ-Şanlıurfa) olmak üzere tarımın acilen modernleşmesini gerçekleştirmek için ortak noktada birleşmeleri gerekir.

 

CHP ve MHP genel başkanlarına çağrı:

 

CHP-MHP genel başkanlarının, müşterek Zencefil araştırma enstütüsü’nün kurulması için, 2015 yılının ekim sezonuna yetişebilmesi için, şimdiden harekete geçmelidirler. Tedbir bizden takdir Allah’tan hesabıyla, bu konuda hükümeti uyarmalıdırlar. İnşallah Hükümet’te bu Milli konuyu onaylayıp, faaliyete geçirir.

 

Liderlik daima ayağa kalkarak ne düşünebildiğini ve nasıl üretimi arttırabilirim söyleyebilene nasip olmaktadır. Liderlerin ruhundaki Vatan sevgisini anlayabilmenin en kısa yolu, etrafındaki yüzkarası cüzdan muhasebesi odaklı kişiler başta olmak üzere olanlara bakmaktır. Toplumsal sorunların çözülebilmesinin nitelikleri rüzgardır, üretimden mahrum insanların nitelikleri de ottur, çünkü otlar başaklar gibi, rüzgar nereye başaklar o yöne eğildiği gibidir. Muhalefette ki, partiler hükümetlerin Milli konuları içeren projelerin neden faaliyete geçirilmediğini ve tarımın başta 23-63 ekseni olmak üzere neden modernleştirilemediğinin uyarısını yapıp, kendilerinin tasarladığı projeleri sunup yardımcı olmalıdırlar. Masa başında oturarak, reel sektör ve tarım modernleşmez. Milli ve stratejik önem taşıyan projelerle ilgili sürekli hükümete yardımcı olunmalıdır.

 

Milli ve stratejik önem taşıyan konularda, imkanları olduğu halde, sanayi ötesi toplum ülkelerinin etkisi altında kalarak faaliyete geçirmeyenlerde ne namus, ne şeref ve ne de Vatan sevgisi olur. Kim olursa olsun, bu zihniyete mensup olanlar, hem ülkenin, hem kurumların ve hem de ailevi namuslarını, bencillik düşüncesiyle ipotek altına aldırırlarsa kimse şaşırmasın! Allah korusun.

 

1992 yılında MHP genel başkan yardımcısı ve yazar olan Ferruh Sezgin, sistemle satranç 2 adlı kitabının ön sözün son paragrafında, ”Türkiye satranç masasının başına oturtacak siyasi liderini aramaktadır” diyor. Ne kadar isabetli bir düşünce değil mi?

 

Sanayi ötesi toplum ülkelerinin Türkiye üzerinde perde arkası oynanan oyunlardan biri de, bir şifa hazinesi olan Zencefil ekimini tabi ki istemezler; onlar istemiyor diye Türk Milleti olarak, seyrine bakıp kimyasal ilaçlara olan ilginin çoğalmasına odaklanmamız mı gerekir? Bir hastalık için kullandığımız ilaçların yan etkisiyle başka hastalıklar oluşur. Zaruri olmadıkça kimyasal ilaç kullanmayalım.

 

Türkiye de bir çok alanda mucitler vardır. Teknolojik, kimya, tarım, sağlık ve diğer mesleklerde ki mucitler, stratejik önem taşıyan bir buluş yaptıkları zaman, o mucit’in ruhunda Vatan sevgisi varsa, sanayi ötesi toplum ülkelerinin, başta maddi olmak üzere tüm tekliflerini kabul etmez ve daha sonra bu mucitlere devlet sahip çıkmayarak ve böylece yaşam boyu hayati tehlikelerle karşı karşıya kalıyorlar. Ya bizim maddi teklifimizi kabul edeceksin ya da ömür boyu huzur bulamazsın diye tehditlerle karşı karşıya kalıyorlar.

 

İnsanları hastalıklardan uzaklaştırmanın en önemli etkilerinden biri de, sevdiğimiz insanlarla daima iletişim halinde olduğumuzu gösteren faaliyetlerin etkinliği önem taşımaktadır. Beraberlik ve şefkat sevginin bir alış veriş kültürü olup, aynı zamanda da vücudumuzun varlığını kavrayabileceğimiz (Somut) bir şekilde stresten uzaklaştıran, hata yapmamızı ve cüzdan muhasebesine yönelmemizi frenleyen huzurlu bir kültürdür.

 

Hindistan da, ”Tıp bilim adamları ve halk hekimleri hastalarına ilaç yazmak yerine daha çok moral verip, hastaya hastalığını unutturmak için, mesleğine göre sorular sorup hastanın işi ile ilgili araştırma yapıp önerilerde bulunurlar. Bu uygulama hem ekonomik sıkıntıların asgariye inmesi ve hem de strese neden olacak sorunlarla karşılaşmamasını sağlar.” önler

 

Sevdiğiniz birisi hastalanınca, ziyaret etme imkanı varsa ziyaret edilir ve daima iletişim halinde olmak, hasta daha az kimyasal ilaç kullanma ihtiyacını duyacaktır ve böylece hastanın duygusal ilgiye olan ihtiyacını karşılamış olursunuz. Duygusal ilgi: Beslenme, fiziksel hareketler ve spor kadar önemlidir.

 

Değerli okuyucular! Bazı hastalıkların tedavisi uzun sürebilir. Hastalık süresince yaşadıklarımızı, duygularımızı not defterimize yazarsak hastalığın teşhislerinin anlaşılması kolaylaşabilir. Hastalığımızla ilgili konuları yazdığımız zaman, stresi azaltıp ve genel bağlamda sağlığımızın düzelmesine destek olur. ”Riyakarlık ve özentiden uzak olduğunuzdan emin olup, kendinizi sadakat ve samimiyetle Kur’an-ı Kerim okuma yönelin, veya dinlemeye yönelttiğinizde yaşam konusunda daha çok huzurlu olup şifa-i şeriflere nail oluyorsunuz”

 

Peygamberimiz Hz. Muhammed (s.a.v.) aile efradında veya sevdiğiniz birisi hastalandığı zaman sağ elini hastaya sürerek şöyle dua ederdi:
DUA: ”Allahümme rabben nasi ezhibil be’se eşfi enteş şafi la şifae illa şifaüke şifaen la yüğadiru sekamen.”

Mana-i Latifi: ”Allah’ım! Sen bütün insanların rabbisin. Bunun ızdırabını gider. Şifayı veren sensin. Senden başka şifa veren yoktur. Buna hiçbir hastalık bırakmayacak şekilde şifa ver.”
Peygamberimiz Hz. Muhammed (s.a.v) hadis-i şeriflerinde, ”Maenzellahü daen illa enzelnehü şifaen” Mana-i Latifi: ”Allah her gönderdiği bir dert içinde bir deva göndermiştir.’‘ buyuruyor.

 

Pakistan’ın üst düzey hukukçu bürokratlarından ve aynı zamanda Hafız olan ve Annesi Afganistan Türklerinden olan, Hafız Muhammed Tagi Osmani, ”Bir Mü’min tedavide hastalığı ve diğer sıkıntıları yaratanı, devayı yaratan Allah’tan Şifa’yı isteyecektir.” diyor. Görülüyor ki, Allah’ın haram kıldıklarına uymamak ve bu yanlış yıllarca insanları felaketlere sürüklemiştir.

 

Cennet Vatanımızı bizlere kanları ve canları pahasına miras bırakan bütün şehitlerimizi ve Türkiye Cumhuriyetinin kurucusu Ordularımızın başkomutanı Gazi Mustafa Kemal ATATÜRK’ü, silah arkadaşlarını ve değerli okuyucularımızın atalarını rahmetle, Gazileri minnetle anıyor. Hastalara acil şifalar diliyoruz.

 

 

 

 


Yazarın Son Yazıları:
Aziz Atam, ruhun şad mekanın cennet olsun
‘CUMHURİYET’, bizi biz yapan ortak değerimizdir
Hicri yılbaşında huzur ve bereket bizimle olsun