Meşruiyetini kaybeden ideoloji; yeşil kuşağın tasfiyesi

Meşruiyetini kaybeden ideoloji; yeşil kuşağın tasfiyesi
29 Aralık 2014 09:24

Amerika soğuk savaş yıllarında komünist Rusya’yı çevrelemek ve etki alanındaki ulusların komünizme kaymasını engellemek için yeşil kuşak projesini devreye soktuğunda, bu projenin komünist dünyadan çok kapitalist dünyayı vuracağını bilmiyordu.

 

Çağların IŞIK H&H YORUM

 

İki süper gücün fiili savaşında, Dünya’yı nasıl büyük felaketlerin beklediği, Küba Füze Kriziyle test edilmiş ve gerekli dersler çıkarılmıştı.

 

Kapitalist batı, Komünizmle savaşmanın en güvenli yolunun, görünürde İslamiyet adına ama gerçekte kapitalizm adına vekaleten savaşacak bir yeşil kuşak yaratmaktan geçtiğini keşfetmekte gecikmedi.

 

İlk meyvesini, Sovyetlerin Afganistan işgaline karşı başlatılan cihatçı direnişle veren proje, aslında daha uzun vadedeki komünist yayılmanın panzehiri olarak ve sonrasında da komünizmin çevrelenerek yok edilmesini sağlamak üzere geliştirilmişti.

 

Fakat kendisini dinden arındırılmış komünizme karşı savaşa hazırlanarak geliştiren yeşil kuşak, Sovyetlerin 1989 yılındaki beklenmedik erken tasfiyesi ile bir anda düşmansız kaldı.

 

Bir düşmana ihtiyaç duyuyordu ve özgür dünyanın demokratik ve seküler düzenini hedef aldı.

 

Amerikan emperyalizminin çizmeleri altında ezilen, Müslüman dünyanın yoksul halkları, birçok sosyal ve siyasal sebepten, bu yeşil kuşağın sonlanmamış projesi içinde devşirilerek, siyasal islamın cihatçı birer neferi haline dönüştüler.

 

Soğuk savaş döneminde hayata geçirilen yeşil kuşak, geçen sürenin ardından evrimini tamamlayarak gücünün zirvesine ulaştığında, tarihler 11 Eylül 2001’i gösteriyordu.

 

New York’taki İkiz kulelerin ve Pentagon’un vurulması, sadece emperyalist Amerika’yı değil, aynı zamanda dünyayı da kalbinden vurmuştu.
Çok değil sadece 10 yıl içinde dünyanın, farklı bölgelerindeki farklı islami cihatçı gruplar, (Taliban, El Kaide, IŞİD, El Nusra, Boko Haram, Hizbullah, Hamas, Vahabi Çeçen örgütleri ) silahlı mücadele yöntemleriyle siyasal İslam’ı kurmaya çalışırlarken, Mısır, Türkiye, Tunus, Cezayir ve daha başka birçok ülkede kurdukları siyasi partiler aracılığıyla, seçim yoluyla iktidara gelmeyi amaçladılar.

 

Başardılar da…

 

Tüm dünya, bu ülkelerin neredeyse tamamında yasaklı olan siyasal İslamcı partilerin, son 15 yıldaki önlenemez yükselişlerine tanıklık etti.

 

Kendi akıllarınca Yeşil Kuşak şapkasından, Ilımlı İslam denilen devşirme bir model yaratabileceğine aldanan proje sahiplerinin destekleriyle, neredeyse tüm Müslüman ülkelerde iktidara gelmeyi başardılar.

 

Fakat neredeyse hepsinde de toplumsal barışı dinamitlediler.

 

Bazen Pragmatik ve çoğu zaman Makyavelist felsefi düşüncelerin akladığı vicdanlarıyla, her türlü hukuksuzluk ve yolsuzluğun üstüne inşa edilmeye çalışılan İslami devlet modeli ahlak duvarına toslarken, canlı bomba, kafa kesme, tecavüz ve köle ticareti üzerine inşa edilen cihatçı anlayış, barış ve demokrasi duvarına tosladı.

 

Demokrasiyle uzlaşacağı düşünülen İslami hareketlerin, hızlıca otoriterizm ya da köktendinci radikal rejimlere dönüşmeleri, bütün dünyada İslam karşıtlığını geliştirdi.

 

Tüm dünyada hızlıca gelişen islamofobi, dünyanın özgürleşmesinin önündeki en büyük engel haline geldi

 

Siyasal İslam’ın bugün, gücünün zirvesinde duruyor gibi görünmesine aldanmamak gerek.

 

Yaşamın her alanındaki dini temelli uygulamaları, modern dünyanın artık unutmuş olduğu kölelik gibi kurumların bile yeniden diriltilmesi,tüm İslami birikimi heba eden bir tsunami edasıyla yakıp yıkarak ilerlemesi, kendi kendisini tüketmesine sebep oluyor.

 

Meşruiyetini yitiriyor.

 

Sahip olduğu tarihi fırsatı, dünyevi amaçlar uğruna öylesine heba ettiki, artık tüm dünyada ve Türkiye’de trajik bir sona hazırlanıyor.

 

Ortadoğu’da gelişen Arap Baharı’nın sadece iki yıl içinde tersine dönmesi, yarattığı bu hayal kırıklığındandır.

 

Türkiye’de 2 yıl öncesine kadar “dokunan yanar” denilen ve gerçekten de her şeye muktedir olan cemaatçi oluşumun, ülkeyi ele geçirme planının deşifre edilmesi, meşruiyetini yitirmesine neden oldu.

 

Günlük bir milyona yakın trajı olan Zaman gazetesinin temsil ettiği misyonun yaşadığı bu trajik yalnızlık, işte bu meşruiyetin kaybedilmesinden kaynaklanıyor.

 

Artık “vurun abalıya” durumundadır.

 

Kaybettiği meşruiyeti yüzünden açıktan destekleyeni kalmamıştır.

 

Aynı şey iktidarı kaybettiğinde, bugün gücünün zirvesinde gibi görünen AKP için de geçerli olacaktır.

 

Toplum, İslami söylemlerin, paranın ve gücün esareti altındaki göz kamaştırıcı hayata dayanak yapıldığının farkına varmıştır.

 

Masumiyet kaybedilmiştir.

 

Yarın iktidardan düştüğünde, Türk tarihinin göreceği en dramatik terkedilişlere sahne olması muhtemeldir.

 

Yeşil kuşak, tüm dünyadaki icraatlarıyla kendi kendisini tasfiye durumundadır.

 

 

Çağların IŞIK Twitter

 

 

 

 

 

 


Yazarın Son Yazıları:
Seni başkan yaptıracağız
Yarının gülüşleri bugünün gözyaşlarında boğuldu
Dağlıca saldırısının Cizre’yle ilgisi var mı?