Meğer ben 28 Şubatçıymışım…

Meğer ben 28 Şubatçıymışım…
21 Kasım 2012 01:05

Hafta başında elime bir mektup geçti… Mektubu yazan E. Alb. Alican Türk.

Deniz Bilgen ÇAKIR H&H YORUM

28 Şubat Davası kapsamında tutuklanan Türk, Sincan 1 Nolu F tipi cezaevinde yatıyor. Mektubu davaya bakmakla görevlendirilen "özgürlük hakimi"ne yazmış.

Yaklaşık 20 sayfalık mektubun tamamını okudum. Türk, gözaltına alındığı günden itibaren yaşadıklarını bölümler halinde anlatmış.  Tabii ki hepsini buraya almam mümkün değil ama özellikle başlangıç kısmını paylaşmak istedim.

""

Paylaşmak istedim çünkü  mektup, kendini birden bire Ergenekon, Balyoz, Oda Tv, 28 Şubat gibi davaların içinde bulan, neyle suçlandığını bile tam olarak bilmeyen yüzlerce kişinin yaşadıklarını temsil ediyor…

Çünkü bu ülkede artık herkes bir sabah uyandığında kendini bu davalardan birinin sanığı olarak bulabilir….

Çünkü altında imza ya da damga bulunmayan, herhangi bir bilgisayardan alınmış olabilecek bir kağıt parçası günün birinde bu ülkede yaşayan herhangi birini aylarca Silivri'de, Hasdal'da, Sincan'da, Hadımköy'de, Maltepe'de mahkum tutabilir….

Emekli Albay Alican Türk'ü tanımıyorum. Hayatım boyunca bırakın oturup sohbet etmeyi, bir yerde tesadüfen karşılaşmışlığımız bile yok. Ancak mektubu okudukça samimiyeti hissediliyor.

""

Türk'ün mektubunun başlangıç bölümünü hiçbir ekleme ya da çıkarma yapmadan olduğu gibi yayınlıyorum;

GÖZALTI VE TUTUKLULUK

12 Nisan 2012 Perşembe sabahı kahvaltıdan sonra internetin başına geçip haberlere/gazetelere göz atmak için girdiğim ilk haber sitesinde "28 Şubat süreci kapsamında (E) Org. Çevik Bir'in gözaltına alındığı, aralarında Eskişehir'in de bulunduğu bazı illerde operasyonlara başlandığı ve çok sayıda muvazzaf ve emekli asker için gözaltı kararı çıkarıldığı" bilgisi "flaş haber" olarak yer alıyordu.

""

Kendi kendime "İşte davalar zincirine yeni bir halka daha ekleniyor" diye düşündüm önce… Sonra da mutfaktaki işini bitiren eşime, "Gördün mü, şimdi de 28 Şubat kapsamında bir sürü askeri gözaltına almışlar. Üstelik Eskişehir'den de biri varmış" dedim.

O "biri"nin ben olabileceğim hiç aklıma gelmemişti doğrusu… 40 yıl düşünsem de gelmezdi zaten. Çünkü 28 Şubat'la hiç bağım, ilgim yoktu ve olmamıştı ki…

Meğer varmış ama ben bilmiyormuşum….

Nitekim yaklaşık 1 saat sonra, tam semt pazarına çıkma hazırlıkları yaparken, 20 kadar TEM polisi evimizi bastı.

Yani gün kötü başladı.

""

5-6 saatlik aramadan sonra Eskişehir'den Ankara'ya hareket… Gözaltı ve nezarethane… Derken emniyet sorgusu. İlk defa başıma gelen işler. O güne kadar özellikle TEM polisleri ile çok defa bir arada olmuştum. Pek çoğuna kurslar, dersler, konferanslar vermiştim. Ama şimdi onların karşısında sorgudaydım.

Önüme 4-5 tane evrak çıkardılar. İlginç! Zira o evraklardan birindeki bilgilere göre ben 28 Şubat dönemnde "gizli ve yasadışı" bir şekilde kurulan Batı Çalışma Grubu elemanlarından biri olarak gözüküyordum. BÇG'ye giriş kartım ve yetkim varmış, dolayısıyla toplantılarına ve diğer faaliyetlerine gidip geliyormuşum.


-Hayır,
dedim. Benim bunlardan haberim yok. Bu belgelerin tamamını da ilk kez görüyorum!

""

Ertesi gün emniyettekinin aynısı, belki biraz daha detaylısı olan savcılık sorgusunda da benzeri yanıtlar verdim.

-Bana gösterdiğiniz belgeleri ilk kez görüyorum. Ne BÇG'ye gittim, ne görev aldım, ne oraya giriş kartım var, ne de faaliyetlerine katıldım!

Savcılıktan sonra mahkeme… Sabahın saat 5'ine gelirken huzuruna çıktığım, "Evet anlat bakalım, hakkındaki iddialara ne diyorsun? Söyleyeceklerini tane tane söyle ki zabıt katibi arkadaş yazabilsin. Avukat bey, siz de yazılanları ekrandan kontrol edin." dedikten sonra yerine geçip oturan, ardından önce hafif sağa dönerek dirseğini masaya dayayan, derken sağ avucuna yanağına destek yaparak gözlerini kapatan, bir süre sonra başı önüne düşünce irkilip doğrulduğu için 'uyuduğunu' anladığım Hakim Bey'e de durumu anlatmaya çalıştım. Adımın geçtiği "BÇG'ye giriş izni verilen personel" listesinin belki taslak olarak hazırlanmış bir yazı olabileceğini, nitekim söz konusu yazının imzasız bir bilgisayar çıktısından ibaret olduğunu, imzalısı olsa bile bana resmen tebliğ edilmiş böyle bir görevlendirme olmadığını, 'BÇG'ye giriş kartı diye bir kartım hiç olmadığını ve böyle bir kartın varlığından da ilk kez haberdar olduğumu, adımın karşısında yazan telefon numarasının da bana ait olmadığını; dolayısıyla bana isnat edilen suçlama ile ilgimin, bağımın olmadığını, olamayacağını, irtica meselesinin de zaten uzmanlık alanım içinde olmadığını söyledim.

Duruşma yaklaşık yarım saat sürdü.

""

Salondan çıkarken Hakim Bey'in duruşma süresince sergilediği, beni de çok şaşırtan tavrı, duruşu, oturuşu, oturduğu yerde uyuklayışı, yani kısaca bütün gayri ciddiğili sonuç hakkında kafamda iki farklı değerlendirmeye yol açtı. Buna göre kendi kendime şöyle dedim;

-Sayın Hakim bey bizi böylesine önemsemez bir tavırla dinlediğine göre, her halde beni sorgulayan Savcı beyden aldığı bilgilere göre bu işlerle ilgimin olmadığını ve suçsuzluğumu anladı, dolayısıyla serbest bırakacak….


-Tersi olur da bu gayri ciddilikle tutuklanmam(ız)a karar verirse, o taktirde bu davanın da 'büyük planın' bir parçası, bir senaryonun oyunu olduğuna, hukuki değil siyasi bir dava olduğuna, tutuklanmamıza ta baştan karar verildiğine hükmedeceğim ve bu davada da Ergenekon, Balyoz, Poyrazköy, Atabeyler davalarındaki gibi bir süreç izleneceğine kanaat getireceğim.

Sonuçta, saat 06'yı geçtikten sonra açıklanan karar ile kendimden ziyade hukuk ve adalet adına üzüldüm. Onlar adına hayal kırıklığına uğradım.

Çünkü doğru, haklı ve adil bir karar değildi verilen…

Ama ne yazık ki beni, düşüncelerimi doğrulayan, kaygılarımı haklı çıkaran bir karardı…."


Yazarın Son Yazıları:
Bizim artık bir şehidimiz daha var
Meğer ben 28 Şubatçıymışım…
MHP Erdoğan dedi!