Mandela, Bantustan ve Kürdistan!  Atatürk ödülünü niye reddetmişti?

Mandela, Bantustan ve Kürdistan! Atatürk ödülünü niye reddetmişti?
11 Aralık 2013 10:14

Mandela’nın özgürlüğe uzun yürüyüşü 5 Aralık 2013’de sona erdi.

 

Mustafa MERSİNOĞLU H&H YORUM

 

Bunun haberini BBC 4’te “Bizans: Üç Şehrin Öyküsü” adlı İstanbul’un tarihi üzerine bir programı seyrederken alttan geçen acil haber şeridi ile öğrendim. Bu çok özel haberlerde yapıldığından merakla BBC 1’e geçtim, artık bir çok önemli önemsiz program iptal edilerek günler boyu süren Nelson Mandela haberlerine odaklandım. Bugün Soweto’ya yakın yeni adı Nelson Mandela olan stadyumdaki Obama’dan Raul Castro’ya tüm dünya liderlerinin katıldığı anma merasimini canlı sabahtan itibaren izledim. Türkiye’nin dünya lideri gözüme ilişmedi, ne de 0 sorunlu oyun kurucu derin stratejimist. Hem de ne güzel ağlarlar ağlamayı biz biliriz derlerdi. 12 Eylül müsteşarı Turgut Özal sayesinde ihracat patlatmış ülkemiz, Güney Afrika’ya herkes silah ambargosu uygularken liberal ekonomi ve işini bilme adına el altından İsraelden aldığı ve bazı yerli malı silahları satmıştı. Nelson Mandela özgürlüğüne kavuşup kuvvetlenince ve bu yüzden Türkiye’ye yüz vermeyince, şark kurnazlığı ve 12 Eylül zihniyetiyle Kenan Evren ve Nato komutanına verilen barış ödülünü Mandela’ya verip kafaya almaya çalışmışlardı ama bu yüce özgürlük savaşçısı yüce Atatürk’e karşı olmadığını ama bu ödülü kabul etmeyeceğini bildirmişti. Basın bildirilerinde:

 

“Afrika Ulusal Konseyinin bu kararı modern Türkiye’nin kurucusu reformcu Atatürk’e karşı hiç bir olumsuz gürüş yansıtmamaktadır.”diye yazmışlardır.

 

Samim Kocagöz, Atatürk ödülünün saygı değer bağımsız bir Türk Bilimler ve Sanatlar Akademisi tarafından verilmesini ancak böyle dünyada ciddiye alınacağını bir yazısında belirtmişti. İlhan Selçuk’ta “Mandela’ya Öfkelenelim mi?” adlı yazısında “Yaşanan olaydan ders çıkarmalıyız; benimse üzüntüm başka ‘Şu işe Atatürk’i karıştırmaysaydık’ diyeceğim ama 12 Eylül’ün Atatürk’ü karıştırmadığı iş var mı?” diye yazmıştı köşesinde. İşte halkımızın büyük kısmı Nelson Mandela’yı maalesef bu şekilde tanıdı. Mustafa Balbay’da 12 Mayıs 1994 Cumhuriyet gazetesinde “Mandela Türkiye’nin Gönlünü Almak İstiyor”başlıklı yazısında Güney Afrika’ya Cumhurbaşkanı seçilince yemin töreni sonrasında Türk Büyükelçisine randevü vermesini yazmış. Ulusalcı bir lider olan Mandela ülkesinin çıkarları için her ülke ile ilkeli bir şekilde ilişkilerini yeniden düzene sokmuştu. Mandela 27 yıl düşünceleri için hapis yattı ve hiç bir zaman af dilenmedi ve taviz vermedi. Hep ulusal birlik ve eşitlik için çalıştı. Zaten Afrika Ulusal Konseyi de birleştirici bir örgüttü. Prof Suna Kili “Dr Buthelezi, Mandela ve De Klerk” adlı 16 Kasım 1993 tarihli yazısında Güney Afrika’daki siyasi tarihi ve ekonomik durumu değerlendirir. Temelde üç örgüt üç lider olduğunu bunlardan Dr Buthelezi Zuluların lideri esnek bir federasyondan ya da konferderasyondan yana idi ve baskıcı rejimin Muhafazakar Partisi ile işbilirliği içindeydiler ve beyazlara daha az saldırıyorlardı, Almanya’dan destek görüyorlardı. Buna karşılık Afrika Ulusal Konseyi üniter devlet sistemini benimsiyordu ve daha çok sosyalist ülkelerden destek görüyordu diye yazmış.

 

Bantustan, Apartheid (ayrımcı) rejim tarafından siyahiler için kurulmuş kabilelere verilen yerler sözüm ona bağımsız devletçikler. Dr Buthelezi bu tür bir yapıdan yana ve partisi İthaka Özgürlük Partisi, Afrika Ulusal Konseyi üyelerine devamlı saldırmış binlercesini öldürmüş, ayrıca rejim tarafından desteklendiği de kanıtlanmış durumda. Dr Buthelezi böyle bir bantustanın kabile şefi, bizde ki aşiret ağası gibi bir mevki. Dr Buthelezi’yi İsrael destekliyordu. Bantustanları savunanlar siyahi, beyaz ayrımından yanalar ve bu yüzden rejimle işbirlikçi durumundalar. Türkiye’de de kendini siyahilere benzetenler de hem ayrımcılık istemediklerini söylüyorlar hem de devamlı ayrılıp federasyon, konfedarasyon, özerk ya da devletçik yer istiyorlar. Mandela’nın mücadelesi birlik ve beraberlik içinde bağımsız bir ulus devlet içindi ve bundan hiç bir zaman taviz vermedi ve zaten idama mahküm edileceğini bile bile hep ulusal devlet, hep özgürlükten yana olmuş, ayrımcılığa karşı çıkmıştır. Bantustan’lara taraftar hiç olmamıştır ve Rivonia mahkemesinde şöyle demiştir:

 

“Yaşamım boyunca beyazların hükmetmesine de, siyahilerin hükmetmesine de karşı mücadele ettim. Bütün insanların beraber demokratik özgür bir toplumda uyum ve eşit imkanlar içinde yaşamasını arzu ettim. Ve bu arzum için yaşayacağım ve başaracağım ama gerekirse bu yolda ölümü de göze aldım.”

 

Mustafa Mersinoğlu 11 Aralık 2013 Birghton U.K

 

 

 


Yazarın Son Yazıları:
İngiltere’deki yeni korona variyantının yayılmasına neoliberalizm dogmasının etkisi oldu mu?
Başımız sağ olsun! Halkın Habercisi’nin vicdanlı, vatansever yazarını kaybettik
Yabancı basında Karadeniz gazı