Malûmun ilânı: AB İlerleme Raporu

Malûmun ilânı: AB İlerleme Raporu
13 Kasım 2015 10:44

Avrupa Birliği (AB) Komisyonu, 1998 yılından bu yana 18 yıldır AB üyesi ve adayı olan ülkelerle ilgili “ilerleme raporu” yayımlamaktadır. Bu raporlarla üye ve aday ülkelerin başta insan hakları, yargı işleyişi, ekonomik ve sosyal ilişkileri irdelenir, masaya yatırılır. İlgili ülkeler de rapordaki eksiklik ve yanlışları düzelterek, bir sonraki yıl yayınlanacak raporda daha iyi bir karne almak isterler.

 

 

 

Av.Kemal AKKURT H&H YORUM

 

 

Türkiye’nin insan hakları karnesi :

 

Türkiye’nin insan hakları karnesi hiçbir zaman iyi olmadı, hep kırıklarla doluydu. Ancak insan hakları ihlalleri 1990’lı yıllarda zirve yaptı. 2000’li yıllarda, zaman zaman barış rüzgarları estiyse de son yıllarda tekrar 1990’lı yılları anımsatan insan hakları ihlalleri yaşanmaya başlandı. Özellikle iktidar partisinin 13 yıllık iktidarında güç zehirlenmesi yaşamasıyla, bu ihlaller yeniden tavan yapmaya başladı. AB İlerleme Raporu, bu ihlallere Suruç ve Ankara katliamları başlıklarıyla değinmiş. Ama örneğin, haftalardır Cizre’de ve Silvan’da sokağa çıkma yasakları sonucu insanların başta yaşam hakları olmak üzere, en temel insan haklarının orantısız olarak ihlal edilmesine değinilmemiş bile. Bir şehirdeki birkaç “teröristin” ele geçirilmesi amacıyla, 100 bin nüfusun ablukaya alınmasının hukukî ve insanî bir izahını bulamamış olmalılar ki, değinmemişler bile raporda.

 

Raporda eleştiri konusu yapılan, aslında malûmun ilânı olan iki temel konu var: İnsan hakları ve yargı bağımsızlığı.

 

İnsan haklarına ilişkin eleştiriler :

 

Raporda, Türkiye’deki uygulamaların, tarafı olduğumuz Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) içtihatlarıyla uyumlu olmadığı vurgulanıyor. Terörle mücadelede alınan önlemlerin ve uygulamaların orantılılık ilkesine uygun olmadığı vurgulanıyor. İsim zikredilmese de kastedilen; sokağa çıkma yasakları, ablukalar vb. masum insanların uğradığı insan hakları ihlalleri…

 

Toplantı ve gösterilerde polisin orantısız güç kullanması eleştiri konusu yapılmaktadır. Bu ihlalleri yapan kolluk kuvvetlerinin cezasız kalması sonucu, toplanma ve gösteri özgürlüğü sözde kalmaktadır.

 

Medya kuruluşlarına ve gazetecilere uygulanan baskı ve sindirme de eleştirilmiş raporda. Suruç ve Ankara katliamlarından sonra, medyaya uygulanan yayın yasağı eleştirilmişse de, bu yasağa ilişkin mahkeme kararında “eleştiri”nin de yasaklanması gibi garipliklere değinilmemiş. AB’ye üye ve aday olan hiçbir ülkede, eleştirinin bile yasaklandığı bir ülke yok Türkiye’den başka. Bu durum bile, AB kriterlerinden ne kadar uzak olduğumuzun bir göstergesi.

 

Devlet kurumlarına, çalışanlarına ve sembollerine saldırıya ilişkin yasal durum ve uygulamalar da eleştirilerden nasibini almış. AİHM içtihatlarına göre, söz konusu olan Devlet yetkilileri ise, düşünce ve ifade özgürlüğünün sınırları çok daha geniştir. AB üyesi ülkelerdeki uygulamalar da bu yönde. Oysa bizde, son yıllarda soruşturmaların, davaların ve tutuklamaların çoğu, “Devlet yetkililerine hakaret” nedeniyledir. Bu durumun da AB ve AİHM uygulamalarıyla hiçbir ilgisi yok.

 

AB üyesi ve aday ülkeler içinde internet sitelerinin mahkeme kararıyla ya da mahkeme kararı olmaksızın en fazla bloke edildiği tek ülke de Türkiye. Yine Twitter’a içerik silme ya da hesapların askıya alınması için dünyada en fazla başvuru yapan ülke de Türkiye. Eleştiriye tahammülü olmayan, otoriter bir ülkeye doğru savrulmamız da not edilmiş ilerleme raporunda.

 

Demokratik hiçbir ülkede, güvenliğin sağlanması için özgürlükler askıya alınmaz. Ama bizde son yıllarda güvenlik bahane edilerek, temel hak ve özgürlükler yok sayılmaktadır. Malûmun ilânı bu durum da raporda açıkça vurgulanmaktadır.

 

Yargı bağımsızlığı :

 

Türkiye’de yargımız hiçbir zaman tamamen bağımsız ve tarafsız olmadı. Ancak son yıllardaki kadar da bağımlı ve taraflı olmadı. AB İlerleme Raporunda, çok diplomatik bir üslûpla yargının bağımsız olmadığı, örneklerle eleştiri konusu yapılmış. Eleştirilerde eksikler çok, fazlalık ve yanlışlıklar ise hiç yok. Örneğin, kuvvetler ayrılığının olmadığına değinilmiş. Türkiye’de vicdan sahibi hiç kimse, yasama-yürütme ve yargının tamamen ayrı ve bağımsız olduğunu iddia edemez. Son yıllarda bu üç kuvvet de tek elde toplanmıştır. Nitekim 1 Kasım seçimlerinden hemen sonra, yaşadığımız yeni Anayasa tartışması da bu fiili durumun yasal hale getirilmesi arayışıdır.

 

Rapordaki Yargıç ve Savcılarımızın güçlü bir siyasi baskı altında olduğu saptaması da malûmun ilânıdır. İdarenin güdümündeki HSYK’nın yapısı, DGM’leri mumla aratan Özel Yetkili Sulh Ceza Yargıçları, Yüksek Mahkemelere tamamen iktidara yakın isimlerin atanması vb. uygulamaların AB müktesebatıyla, demokrasi ve hukuk devletiyle hiçbir ilgisinin olmadığını vicdan sahibi herkes kabul etmektedir. AB İlerleme Raporu, tespitte bulunmakla malûmu bir kez daha ilân ediyor sadece.

 

AB İlerleme Raporu ile birlikte, Türkiye’nin AB normlarından ne kadar uzaklaştığı bir kez daha ilân edilmiş olmaktadır. Bizler de bir süre daha doğuya giden gemide, batıya doğru koşmaya devam edeceğiz…

 

 

 

[email protected]

 

 

 

 

 

 


Yazarın Son Yazıları:
Emek ve Dayanışma Bayramı
Dünya Barış Günü
Avukatlar Günü