LDP lideri Toker: 'Kafayı kullanırsak, genç nesile adam gibi hayat bırakabiliriz'

LDP lideri Toker: 'Kafayı kullanırsak, genç nesile adam gibi hayat bırakabiliriz'
7 Şubat 2013 09:16

Liberal Demokrat Parti Lideri Cem Toker Halkın Habercisi’ne konuk oldu.

 

 

Halkın Habercisi‘ni ziyaret eden Toker, özelleştirmeler, yeni vergi düzenlemeleri, Türkiye’nin enerji politikası, enflasyon konularında açıklamalarda bulundu.

Toker ayrıca, LDP’nin yeni anayasa, dış politika ve devlet başkanlığı ile ilgili görüşlerine değinirken, PKK terörüne dair getirdiği çözüm önerileri ile ilgili çarpıcı yorumlara imza attı.

İşte Toker’le yaptığımız röportajın ayrıntıları…

H&H: Bildiğiniz gibi yapılan son araştırmalarda Türkiye’nin nüfus artış hızının azaldığı ortaya çıktı. Bu konu hükümeti oldukça endişelendirdi ve basından takip ettiğimiz kadarıyla bu durumu düzeltmek için bazı önlemler alınmasına karar verildi. Yakın zamanda çocuk yapmayı teşvik edecek bir dizi düzenleme yapılması planlanıyor. Başbakan’ın en çok önemsediği konulardan birisi bu aynı zamanda. Başbakan pek çok defa konuşmalarında yen evli çiftlere en az 3 çocuk yapmalarını söyledi. Sayın Toker, sizce de gerçekten Türkiye’nin geleceği açısından bu derece önemli mi yoksa ileride Türkiye için daha fazla işşizlik fakirlik anlamına mı geliyor?

Cem Toker: Kafayı ne kadar kullanacağımıza bağlı ya Bangladeş, Afrika gibi oluruz orta çağ düzeyinde yaşayan ya da kafayı kullanırsak Japonya, Amerika Brezilya gibi bir yaşam sunabiliriz bu insanlara burada uygulayacağımız şey nasıl istihdam edeceğimiz ve nasıl büyüyeceğimiz.

Çocuk yapmakla sorunlar çözülmüyor ülke ekonomileri düzelmiyor bu bir bütünün parçasıdır. Önümüzde ki 50 yıl içinde Avrupa’da olduğu gibi sınırların kalkmasıyla nerede olduğunuz belli değilken genç nüfusun da o kadar önemi kalmıyor. Emek insan gücünün sınırlar arasında para gibi serbestçe dolaşmasına fırsat tanıdığınız zaman insan gücü bunu Avrupa Birliği büyürken de gördük. İnsan gücü Emek gücü önce paranın olduğu yere gitti. Yani çocuk yapmakla bu iş çözülmüyor. Akılcı politikaların takip edilmesi lazım, yatırımın artması lazım, girişimcinin önünü açmak lazım. Hükümetin bunlara dost olması lazım.



H&H:
2013 yılı bütçesinde eğitim için ayrılan pay Diyanet İşleri Başkanlığı için ayrılan paydan daha düşük. Bir yandan genç nüfusu arttırmak için uğraşırken bir yandan da eğitim için ayırdığımız bütçe ortada. Sizce de önemli olan bir ülkenin nüfusunun sayısal değeri mi yoksa bu kitlenin nitelikleri ve eğitim düzeyi mi?

Cem Toker:
Tabii ki nitelik ve eğitim düzeyidir. Diyanetin bütçesini arttırın ama ekonominin de bütçesini arttırın. Demokrasinin en güzel görüşmeleri bütçe görüşmeleridir çünkü vatandaşımız ne ilgi duyar, ne takip eder, hangi bakanlığa ne kadar gitti hiçbir bakanlık bütçesini kendi sitesinde yayınlamaz. Her şey vardır bakanlıkların sitesinde ama bütçe yoktur. Bizde hesap verme kültürü yok halbuki bunlar demokrasinin olmazsa olmazı.

H&H:
Sayın Toker, bu yakınlarda köprü ve otoyolların uzun dönem işletilmesi için ihaleye çıkıldı ve içinde yabancı bir ortağın da bulunduğu bir konsorsiyum  en yüksek fiyatı vererek ihaleyi aldı. Aslına bakarsak bu özelleştirmeyle birlikte Türkiye’de yavaş yavaş özelleştirmelerin de sonuna gelindi. Piyasa ekonomisinin etkinliği devletin ekonomik hayatın içinde aktif olarak yer almaması ve sadece düzenleme ve denetim yapması çağımızın ene yaygın  ekonomik görüşlerinden  birisi. Gerçekten de özelleştirmelerle birlikte devletin küçülmesi bizi şu ana kadar nasıl etkiledi ve bu durumun  ekonomimiz üzerinde gelecekte ki etkileri nasıl olacak?

Cem Toker: Türkiye’de  doğru dürüst özelleştirme bizim anladığımız anlamda yapılmadı. Türk siyasetinde özelleştirmenin  sancak gemisi  19 senedir Liberal Demokrat  Partidir. Tüketiciye faydası olan özelleştirme ile devlet gözetiminde bir yağmalama kapitalizmi iki farklı şeylerdir. Bugün özelleştirilen kurumlara bakacak olursak bunlar maalesef rekabet ortamında özelleştirilmediği için devlet tekeli özel sektör tekeli olmuştur. Bunun en güzel örneği; mesela Türk Telekom, TÜPRAŞ, İstanbul’da İDO.

Siz devlet tekelini özel sektör yaparsanız zamanında devletin attığı kazığı bugün size özel sektör atar. Çünkü tekelleşme ne büyük en vicdansız soygundur. Alternatifiniz yok buna mecbursunuz. Özelleştirme yapılırken tüketici olara faydası olup olmadığına bakacağız ayrıca bunu rekabet ortamında yapma mühim.

H&H:
Sayın Toker, son dönemde çok sayıda ülke Türkiye için vize uygulamasını kaldırdı. Bu durum uluslar arası anlamda ülkemizin daha saygın bir konuma geldiği ve ekonomik olarak güçlendiğimizin bir kanıtı olarak yorumlanabilir mi?

Cem Toker:
İlke olarak ben hangi ülkeyle olursa olsun vizelerin kaldırılmasına olumlu bakarım. Ama biz madem ki batı ittifakının bir parçasıyız, Avrupa Konseyi olsun, Avrupa Güvenlik İşbirliği Teşkilatı olsun bunların hep üyesiyiz. Avrupa’nın bir parçası olduğumuzu iddia ediyorsak bunu müttefiklerimize danışarak konuşarak ve görüşerek yapmamız lazım. 

Avrupa birliği bize söz verdiği halde vizeleri kaldırmamasının nedenlerinden biri olarak bizim tek taraflı bu ülkelere vizeyi kaldırmış olmamızı bahane olarak kullanıyor. Sen adını duymadığımız ülkelere vizeyi kaldırdın. Bu ülkelerin vatandaşları toplu halde senin ülkene gelip oradan kaçak olarak Avrupa’ya Yunanistan üzerinden girdikleri taktirde ‘biz istemiyoruz böyle bir sorunla karşılaşmak’ diyorlar. 

Bizim bu insanları geri almamızı istiyorlar Türkiye de bunu kabul etmiyor  Avrupa’ya güvenmediği için ve karşılıklı hem bir güvensizlik var hem de tek başına kapalı zihniyetle politika yürütme ısrarı var sonunda faturayı da Türk öğrenciler, iş adamları, Türk turistler ve Türk halkı ödüyor.

H&H:
Hükümetin gündeminde vergiyle ilgili bir düzenleme var ve bu konuda Maliye Bakanlığı çalışmaya başladı bile. Buna göre ‘çok kazanandan çok az kazanandan az vergi alınacak.’ Sizce böyle bir çalışma gerçekten de toplumun daha az kazanan fakir kesimine ekonomik olarak bir rahatlama ve refah getirir mi?

Cem Toker:
Gelir vergisini toplayamadığı için hükümet dolaylı vergilere yüklendiğinden dolayı çok kazanan da az kazanan da aynı vergiyi ödüyor. Bizim bir önerimiz var. Biz bunun tam tersi bir zihniyetle yaklaşıyoruz. Ki Avrupa’nın yaklaşık 17 Ülkesi bu siteme geçti.  Kim ne kazanıyorsa kazansın sabit vergi % 10’dur. Vergi oranları makul düzeye indirilsin, vergiler düşürüldükçe devleti yönetenler sürümden kazanır.

Vergi azaldıkça vergi geliri artar. Bunu ben söylemiyorum, yüzyıllar önce İslami bir düşünür İbn-i Haldun adında biri şöyle söylüyor ‘Dünya’nın neresini gezdiysem yüksek vergi olan yerlerde sefalet ve işsizlik var, vergilerin düşük olduğu ülkelerde ise refah ve zenginlik var.

Amerikan Başkanı Reagan bile bu alıntıyı yapmıştır başkan seçildiğinde 80’li yıllarda. Şimdi vergiyi düşürmek için ne yapmak lazım Devletin paraya olan gereksinimini azaltmak lazım. Biz Cumhuriyet tarihinin en yüksek vergisini ödüyoruz.



H&H:
Sayın Toker, sadece geçtiğimiz 15 gün içerisinde benzine iki defa zam geldi. Yine doğalgaz en sık zam gelen kalemlerden bir tanesi. Görülüyor ki Türkiye ekonomisinde ciddi bir enerji sıkıntısı var. Ayrıca hem petrol hem doğalgaz doğal kaynak olarak ülkemizde bulunmuyor. Bu nedenle mecburen bunları ithal ediyoruz. Ancak sadece bu iki kalem kendi başlarına cari açığımızı çok ciddi anlamda arttırmakta. Hem halka daha ucuz enerji sunmak hem de cari açık sorununu ciddi bir darbe vurmak anlamında ne gibi bir yol izlenmeli? Tüm enerji politikamızı bizde olmayan petrol ve doğalgaza bağlamak ne derece doğru?


Cem Toker:
Enteresan şey… Dünyadaki petrol her yer de aynı evet bizde yok ithal ediyoruz doğru ama etrafımız enerji  kaynaklarının çoğu burnumuzun dibinde. Bir de Japonya’yı düşünün. O da Ortadoğu’dan alıyor ve götürüyor kendi ülkesine bu durumda Japonya da daha pahalı olması lazım çünkü aynı ürünü satın alıyoruz. Ama Türkiye de bu vergi politikası.

Hükümeti yönetenler şunu anlamıyorlar; yüksek vergiyle bir ülkenin ekonomisi düzeliyor ülke kalkınıyor olsaydı, dünyada fakir ülke kalmazdı. Halbuki yüksek vergi ülkenin gelişmesini önlüyor. Benzinin de pahalı olmasının nedeni devletin benzine koyduğu verginin yüksek olması.

Dünyanın en yüksek vergileri bizde olduğu için en pahalı benzini kullanıyoruz. Doğalgaza gelince yediğimiz kazığın haddi hesabı yok. Enerji Bakanı geçenler de‘ Putin bizim için çok güzel bir yılbaşı hediyesi oldu’ dedi. Gitti oraya anlaşma yaptı peki ne anlaşması yaptın? ya da kaça anlaşma yaptın?  Neymiş ‘Ticari sır‘.

Böyle şey olmaz, parayı ben veriyorum karşımda ki bana bunu açıklamıyor ve millet bunu sorgulamıyor sineye çekiyor. Öte yandan şunu da söylemek istiyorum Amerika’nın doğalgaz üretimi Rusya’dakini geçmek üzere ve Amerika da doğalgaz fiyatları %80 ucuzladı. Ben bunu yıllardır takip ediyorum ve gazetelere de yazdım Enerji Bakanı’nı yeni bir kazık daha yiyor. Rusya ile uzun vadeli anlaşma yapılmasın bakın bizimle anlaşma imzaladıktan sonra Rusya doğalgaz fiyatlarını düşürdü ama biz kendimizi bağladık İran’a ve Rusya’ya geçmişte yaptığımız anlaşmalarla kullanmadığımız gazın parasını biz verdik. Hükümet bir üç kağıtçılık daha yapıyor verginin vergisini alıyor benzinden, benzine önce bir ÖTV koyuyor sonra KDV’nin %18’ini koyuyor bu vergi tanımına evrensel anlayışa aykırı sadece gelirle kazanç vergilendirilir.


H&H:
Sayın Toker, hükümetin orta vadede ekonomik progamında 2012 için yıllık enflasyon oranı %7.4 idi. TÜİK’in 2012 için açıkladığı enflasyon oranı ise %6.2 oldu. Açıklanan enflasyon oranları gerçekten de halkın bizzat maruz kaldığı reel enflasyonu yansıtıyor mu?

Cem Toker:
Ben bu rakamların hiçbirini kaale almıyorum. Ankara’da birkaç kişi ekmek yesin diye böyle saçma sapan şeylerle uğraşıyorlar. Halk zaten enflasyonunu biliyor. Bu rakamlar kimin umurunda?

Bir kere insanların satın alma gücü artıyor mu artmıyor mu ona bakmak lazım. Enflasyonu düşürmenin yolu üretimdir. Hiçbir şey siyah veya beyaz değildir. Bütün ekonomi beklenti demektir.  Yani insanımız önümüzde ki 6 ay sonra benim işim olacak, ben para kazanmaya devam edeceğim ve büyük bir olasılıkla da maaşıma zam gelecek beklentisinde ise o gün ailesini alır yemeğe, sinemaya vs, götürür. Yani beklentiler olumlu ise iyidir, değilse ekonomi sekmeye uğrar. Tabi insanların beklentisini bilemeyeceğimiz için inişler çıkışlar olabilir.


H&H:
Sayın Toker Liberal Demokrat Parti’nin Türkiye’nin dış politikasına bakışı nasıl? Siz Dışişleri Bakanı Davutoğlu’nu Türkiye’nin iki numaralı sorunu olarak görüyorsunuz. Bize bunu açıklar mısınız?

Cem Toker:
Bugün ülke ülke inceleyelim…

Rusya ile zorla yürüyen ilişkilerimize bakalım, sonra Azerbaycan’a bakalım. Kesinlikle ‘biz tek millet iki devletiz’ siyaseti yok orada. Altında Azerbaycan politikası var. Cumhurbaşkanı sorun çözülsün diye hakikaten kalbini koymuş. Öbürü de Cumhurbaşkanı’nın tam zıttında düşünen bir Başbakan var. Protokoller imzalandı. Orada verdiğimiz vaadlerin arkasında durmadık.

Azerbaycan’ı hiç kaale almadık, onlarla sorunumuz var. İran’la 180 derece dönüş önce Birleşmiş Milletler’deki nükleer araştırma konusunda ki uygulama da kararı veto ettik.  Şimdi İran’la ne haldeyiz çok açık ortada Irak, Kıbrıs ve Suriye’deki sorunları da ele alırsak onun için bana bir Allah kulu Davutoğlu’nun bakanlığı döneminde bir tek öngörüsünün doğru çıktığını örnek olarak göstersin, ben de şapkamı çıkarayım.

Sayın Davutoğlu’nu başarılı bir bakan olarak göreyim. Dış politika da tamamen tutarsız aslında onun da nedenini anlıyorum çünkü Davutoğlu’nun kalbi başka şey söylüyor beyni başka şey söylüyor. Bir de uzaklardan kulağına fısıldayanlar apayrı bir şey onun için. İki arada bir derede kalıyor. Davutoğlu hayal dünyasında gezen bir bakan onu bakan yapanda Türkiye’nin bir numaralı sorunudur.