Kuvvetler birliği sistemi

Kuvvetler birliği sistemi
17 Mart 2017 13:19

İktidar Partisinin, başta Üniversiteler ve Barolar olmak üzere, toplumun hiçbir kesiminde tartışılmasına fırsat vermeden, yangından mal kaçırırcasına referanduma sunacağı Anayasa değişikliği, uygar ülkelerin hiçbirisindeki sisteme benzemiyor.

 

 

 

Av. Kemal AKKURT H&H YORUM

 

 

Getirilmek istenen sistem, çok katı bir kuvvetler (erkler) ayrılığının olduğu Başkanlık Sistemi değil. Çünkü bu sistemde, yasama ve yürütme organları birbirinden bağımsızdır. Yargı ise her iki organdan da hem bağımsız, hem de tarafsızdır. Başkanın yüksek kamu görevlilerini ve yüksek hakimleri atama yetkisi, Senato’nun onayına tabidir. Oysa getirilmek istenen sistemle hem yasama, hem yürütme ve hem de yargı, doğrudan veya dolaylı olarak tamamen Cumhurbaşkanı’na bağlanmaktadır. Oylanacak sistem, bu yönüyle kesinlikle Başkanlık sistemi değil.

 

 

Referanduma sunulacak sistem, Parlamenter Sistem de değil. Çünkü Parlamenter Sistem’de, yasama organı güvensizlik oyuyla istediği zaman yürütme organının sorumlu kanadı olan hükümeti düşürebilir. Ancak getirilmek istenen değişiklikle, yasamanın bu denetim yetkisi elinden alınmaktadır. Yine Parlamenter Sistem’de sorumlu olmayan Cumhurbaşkanı’ndan başka bir de sorumlu Başbakan bulunur. Oysa değişiklik önerisinde Başbakan da yoktur. Bakanlar da Cumhurbaşkanı’nın sekreterleri haline getirilmektedir. Cumhurbaşkanı’nın sorumluluğu ve denetimi, fiilen imkansız hale gelmektedir. Yani tüm yetkileri kullanan, ancak hiçbir sorumluluğu olmayan bir Cumhurbaşkanı modelinin Dünya’da benzeri yoktur.

 

 

Önümüzdeki 16 Nisan’da referanduma sunulacak değişiklik önerisi ile getirilmek istenen sistem, kesinlikle “Kuvvetler Birliği Sistemi”dir. Yani yasama (TBMM), yürütme (Hükümet) ve Yargı’nın fiilen ve resmen tek bir kişiye bağlanmasıdır. Oysa genel kabul gören görüşe göre; kimin elinde birleşmesine bakılmaksızın, kuvvetler birliğinin köhne ve çağdışı olduğudur. Bu anlamda kuvvetlerin sadece TBMM elinde birleşmesi de doğru değildir. Doğru olan, yasamanın, yürütmenin ve yargının kesinlikle birbirinden ayrı ve bağımsız olmasıdır.

 

 

Yargının tarafsızlığını ve bağımsızlığını sağlamakla görevli olması gereken “Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu”nun ismindeki “Yüksek” sözcüğün kaldırılması da anlamına uygun olmuştur. Çünkü bağımsızlığı ve tarafsızlığı kaldırılan bu kurulun, artık “Yüksek” olmayacağı da malûmun ilânıdır. Zira Cumhurbaşkanı’nın, 12 üyeden oluşacak bu Kurul’un yarısını doğrudan, yarısını da üyelerini kendisinin belirleyeceği TBMM’deki partisi aracılığıyla seçmesi, başkanlığının da yine kendisinin atayacağı Adalet Bakanı’na verilmesi ile bu Kurul, fiilen ve resmen iktidarın arka bahçesi haline getirilmek istenmektedir. Sanki Türkiye Cumhuriyeti var olduğu sürece Sayın Cumhurbaşkanı ve Partisi iktidarda olacakmış gibi bir sistem getirilmek istenmektedir. 12 Eylül Darbesinin mimarları da aynı mantıkla sistemi ve Anayasa’yı kendilerine uygun olarak dizayn etmişlerdi. 1982 Anayasası, referandumdan yüzde 92 oyla geçirilmesine rağmen, meşru ve kalıcı bir Anayasa olamadı. Referandumdan “Evet” çıkması halinde, bu Anayasa da kesinlikle meşru ve kalıcı olamayacaktır.

 

 

 

Büyük filozof ve hukukçu Montesquieu, bundan 268 yıl önce demiş ki, “Yasama, yürütme ve yargı kuvvetlerinin tek elde toplandığı bir sistemde özgürlük de olmaz”. 1748 yılında yayınlanan “Kanunların Ruhu” isimli eserinde şöyle diyor Montesquieu; “Eğer aynı idarenin kişilik veya yapısında yasama erki, yürütme erki ile birleşmişse, hiçbir şekilde hürriyet yoktur. Çünkü aynı Monark’ın veya aynı Senato’nun, zalimce yürütmek için zalimce kanunlar yapmasından korkulur.

 

 

 

Yargı erki de yasama ve yürütme erklerinden ayrılmış değilse, yine hürriyet yoktur. Eğer bu erk, yasama erki ile birleşirse, vatandaşların hayat ve hürriyetleri üzerindeki idare, keyfe kalmış bir idare olur. Şayet yargı erki, yürütme erki ile birleşirse, yargıç korkunç bir zalim kesilir. Bu üç erki de aynı kişi veya kurullar kullanırsa, her şey mahvolur. Avrupa’nın çoğu krallıklarında hükümet hafifletilmiştir. Bu üç erkin Padişahın kişiliğinde birleştiği Türk ülkesinde ise korkunç bir istibdat hüküm sürer”.

 

 

Montesquieu’nun 1748’de Osmanlı İmparatorluğu için yazdığı korkulan şeyler, umarız ve dileriz 2017 Türkiye’sinde gerçekleşmez…

 

 

 

1789 Fransız İnsan ve Yurttaş Hakları Bildirgesi’nin 16.maddesi şu şekildedir: “Hakların güvence altına alınmadığı ve kuvvetler ayrılığının olmadığı bir toplumda, Anayasa da yoktur”. Yani (uygar) bir devlette Anayasa olduğunu söyleyebilmek için, o devlette öncelikle vatandaşların hak ve özgürlüklerinin güvence altında olması ve kuvvetler ayrılığının bulunması gerekir. Bu iki şart birlikte gerçekleşmedikçe, o devlette gerçek anlamda bir Anayasa’nın olduğu söylenemez.

 

 

 

16 Nisan 2017 tarihinde referanduma sunulacak Anayasa değişikliği teklifi ile kuvvetler ayrılığı, sadece fiilen değil, resmen de kaldırılmak istenmektedir.

 

 

 

Bugün yeryüzünde kuvvetler birliği sisteminin özgürlük, barış ve huzur getirdiği tek bir ülke yoktur. 150 yıllık parlamenter demokrasi deneyimi olan ülkemiz, 16 Nisan 2017 referandumunda  dayatılmaya çalışılan kuvvetler birliğine hayır diyerek, özgürlüğü, demokrasiyi, hukuk devletini, toplumsal barışı ve huzuru tercih edecektir…

 

 

 

Sosyal Demokrat Avukatlar Derneği Başkanı
[email protected]

 

 

 

 


Yazarın Son Yazıları:
Emek ve Dayanışma Bayramı
Dünya Barış Günü
Avukatlar Günü