Kürtaj ve Kürt sorunu

Kürtaj ve Kürt sorunu
11 Haziran 2012 23:07

TBMM’nin verdiği yetkiyle, ancak Başbakanın emri olursa sınırlarımızın dışındaki bir hedefe atış yapabilecek olan uçaklarımızın, Irak topraklarından bize doğru gelen otuz dört kaçakçı yurttaşımızı öldürmesi, hükümeti sıkıntıya soktu. Yandaşlar bile bu konuyu eleştirmeye başladı. İstihbaratı kimin verdiği açıklanamaz oldu.

Kimi İsrail’i, kimi ABD’yi suçladı. Ama asıl suçlu belliydi. Herkes Sayın Erdoğan’ın köşeye sıkıştığını sandı ki o ustaca bir manevrayla konuyu “kürtaj” tartışmasına kaydırdı. Artık kimse Uludere Katliamını konuşmuyor. Varsa da yoksa da kürtaj.

Başbakan “Kürtaj cinayettir.” dedi. Sağlık Bakanı, “Tecavüze uğrayan kadın doğursun, devlet çocuğuna bakar.” diye ekledi. Ben de sayın bakana hak verdim. Sokaklarda dilenen çocuklar devletin sokaklarında değil mi? Tarımda, sanayide çalışıp okula gidemeyen çocuklar da bizim devletin sınırları içindeler. Zaten Uludere’deki çocuklar sınırları aşınca öldürüldüler. Sınır içinde olsalar sorun yoktu(!) Bakın, Pozantı Islah Evinde ne kadar mutlu mesut taciz ve tecavüz olayları yaşıyor çocuklarımız(!) O kadar mutlu ve mesut taciz ve tecavüze uğruyorlardı ki bir yılda seslerini ancak duyabildik(!)

Kadınlar, kadın örgütleri  “kürtaj”ın kendilerinin sorunu olduğunu, devletin buna karışmaması gerektiğini çok değişik ve veciz biçimlerde anlatan tepkiler verdiler. Bu tepkilere karşılık kadınları çok düşünen hükümetimiz “kürtaj” istiyorlar diye kimi kadınları yerlerde sürükleyerek gözaltına aldı, kimlerine gaz bombası sıktı.

Bu konudaki en “baba” açıklama İ. Melih Gökçek’ten geldi. “Tecavüze uğrayan kadınlar intihar etsinler.” dedi. Böylece ne kadar “çocuk dostu”, ne kadar “kadın düşmanı” olduklarını çifte cinayetle, yani hem anneyi hem karnındaki çocuğu öldürmekle gösterdi. Böylece “damızlık”ları da cesaretlendirdi. Bu durumda onlara bir şey olmuyor.

Ulemayı devreye soktular. Diyanet “kürtaj”ın dinen caiz olmadığını açıkladı. Ben de Sayın Diyanet İşleri Başkanımızdan yüce dinimizin hırsızlık, yolsuzluk, rüşvet, suistimal, imar değişikliğiyle haksız kazanç, rant vb. konularına cevaz verip vermediğini açıklamasını bekliyorum.

Bütün bunlar olurken ana muhalefet partimiz “Kürt sorunu”yla ilgili atağa geçti. Hazır herkes kürtaj, cenin, tecavüz, vajina, kadın hakkı gibi konularla meşgulken fırsatı değerlendirmek gerekti. İki Grup Başkanvekili, Muharrem İnce ve Akif Hamzaçebi, “Türkçeden başka dillerde de propaganda yapılabilmesi” için yasa teklifi verdiler. Üçüncü Grup Başkanvekili Emine Ülker Tarhan bu teklifi imzalamayı reddetti. Oluşan tepkiler üzerine Akif Hamzaçebi, zaten iki yıl önce Siyasi Partiler Kanunu’nda bu yönde bir değişiklik yapıldığını, propaganda konusunda da değişiklik yapılarak yasaları uyumlu hâle getirmek istediklerini açıkladı. Sanki iki yıl önceki değişikliği kendileri yapmış da eksiğini tamamlıyorlar. Bırakın kim yaptıysa o düzeltsin.

Arkasından Genel Başkan Kılıçdaroğlu, Başbakanla sorunu çözmek üzere randevulaştı ve görüştü. Hem Erdoğan hem Kılıçdaroğlu iyimser ayrıldılar görüşmeden. Kılıçdaroğlu öneriler sundu başbakana. Başbakan da kaç zamandır kamuoyunca tespit edilen hırçın, uzlaşmaz, kendini beğenmiş pozunu düzeltme şansı yakaladı böylece. Yeniden uyumlu adam oluverdi Kılıçdaroğlu sayesinde. Çok çetrefil, ekonomik, tarihsel ve sosyal nedenleri olan “tutuklu vekiller” sorununu çözemediler ama daha basit olan “Kürt sorunu”nu halledecekler gibi(!)

Anlaşılan odur ki AKP’nin “Kürt açılımı” duvara toslayınca projenin sahipleri “CHP açılımı”nı devreye soktular. Bu da toslayacaktır. Unutulmasın ki emperyalizm tarih sahnesine çıktığından bu güne bir tek bu topraklarda istediği gibi at koşturamamıştır.

[email protected]