Kökünde “halk korkusu” olan “yasaklı anlayış”ın 35,5 yıl sonraki güncellenmesi

Kökünde “halk korkusu” olan “yasaklı anlayış”ın 35,5 yıl sonraki güncellenmesi
29 Ekim 2012 09:01

Bilen bilir: Gazetecilikte, “atlamak”, “atlatmak” sözcükleriyle ifade edilen bir vurgu var. Şöyle açayım: Bir haber, bir konu yakalamışsınız. “Bugün değil, yarın yazayım” dersiniz.

Baki KARAKOL H&H YORUM

Yakaladığınız haber ve konuyu sizden başka kimsenin bilmediğinden eminsiniz. O rahatlıktasınız. Meslektaşlarınızı “atlatma”nın keyfi, mutluluğu içindesiniz. Ama… O da ne!.. Bir bakmışsınız, başkası, aynı haberi, aynı konuyu patlatmış, okuruna, dinleyicisine, izleyicisine sunmuş! Bu durumda… Yakaladığınızı sandığınız haber veya konu elinizde şişer kalır. Siz de, “atlatma” yapayım” derken “atlayan”, “atlatılan” olursunuz! Bu… Öyle bir kor ki!.. Yıllar da geçse “O haberi, o konuyu nasıl da atladım” der, sızlanırsınız!.. Atlatan olsaydınız, onda da yıllar geçseydi “Nasıl da atlattım” der keyiflenir, kahkahalar atarsınız.
 
Gazetecilikte “atlama”, atlatma” diye böylesi bir ince mi ince nokta var. Her gazeteci bunu bilmesine karşın, gene de “atlatma” riskine başvurur. “Atlatmanın tadı”nı, tatmak ister. “Atlana”n olmayı arzulamaz, düşünmek hiç istemez. Ama… “Atlanan”, “atlatılan” olmaya da hazırdır. Olmak zorunda. Çünkü… Gazetecilik, haberi, konuyu “bekletme”yi affetmez…  
….
 
Emekli olduğum 2001'den bu yana, ilk defa Cumartesi (27 Ekim 2012) günü, “atlama”nın ve “atlatılma”nın tatsızlığını yaşadım.
 
Cami önlerine kadar getirdiği siyaseti, cami içine sokmasına “ramak” kalan Başbakan… Kurban Bayramı Namazı'nı kıldığı İstanbul Ataşehir Mimar Sinan Cami çıkışında… “Yasaklama” konularında sicili bir hayli kabarık Ankara Valisi Alaaddin Yüksel'in, Atatürkçü Düşümce Derneği'nin Ankara'da yapacağı “Cumhuriyet yürüyüşüne” izin vermemesini destekledi… “Valilik şu anda kendi aldığı istihbaratlarla üzerine düşen görevi yapmıştır” deyince de… Alparslan Türkeş'le, Necmettin Erbakan'ın partileriyle içinde yer aldıkları, “MC” kısaltılmışlı “Milliyetçi Cephe” hükümetinin başı Başbakan Süleyman Demirel'in, anamuhalefet lideri CHP Genel Başkanı Bülent Ecevit'e yazdığı mektup usuma geldi. Bugüne yazacağım yazı için hazırlıklara başladım.  
 
Aynı saatlerde… Yeni CHP'nin Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu'nun, Silivri Cezaevi'nde tutuklu Milletvekillerini iki saat süren ziyaretinin ardından yaptığı açıklamalar internet basınına özetle  “Cumhuriyet bayramı kutlamalarına yasaklama mı gelir? Bir bayramın yasaklandığını hangi demokraside gördünüz? Bu ülkenin kurucusunun saygıyla anılmasını engellemek istiyorlar. Bir insanın, elinde çiçekle, Mustafa Kemal'in heykeline gitmesi, ne zaman suç oldu? Türkiye Cumhuriyeti, istihbaratlarla yönetilen bir ülke değildir. 'İstihbarat geldi, biz yasaklıyoruz.' Böyle bir anlayış olabilir mi? Yasak geldiği için ben, 29 Ekim resmi törenlerinde değil, halkın içinde olacağım. Eğer bir bedel ödenecekse, orada, o bedeli ödemeye hazırım. Yurttaşlarımdan tek isteğim, herkes eline bir bayrak alıp gelsin. Bayram kutlamanın, hele hele Cumhuriyet Bayramı'nı kutlamanın izni olmaz. Sen, devlet değil misin, yasaklayarak mı önlem alacaksın?..” biçiminde düşünce, çalışma ve araştırmalarımı daha bir derinleştirdim.
 
Cumartesi sabahı Sözcü Gazetesi'nin, arkadaş, dostum Oğuz Güven'in Genel Yayın Yönetmenliği'ndeki “www.sozcu.com.tr” internet sitesinde, Uğur Dündar'ın fotoğrafıyla birlikte “Yürüyüşü durduracağına tehlikeyi önle” başlıklı manşet, gözüme ilişti. Hemen tıkladım. Dündar, Sözcü WEB TV'ye konuşuyordu.  
 
Dinledikçe… “Atlama”nın, “atlatılma”nın tokadını yedim… Diğer yandan da… İnanın… “Böylesi bir konu, tarihsel örtüşmeyle, çok daha geniş kitlelere ulaştı, gündem olacak” diye sevindim, mutlu oldum. Umarım ve dilerim, alıntılanır, haberler yapılır, yazılar yazılır. Dündar'ı kutlarım…
….
 
Efendim… The Marmara Oteli'nden edilen ateşle, yaşanan panik sonucu 37 insanımızın yaşamını yitirdiği, 136 insanımızın da yaralandığı, “Kanlı 1 Mayıs” olarak tanımlanan ve anılan “1 Mayıs 1977”den, 28 gün sonra… 29 Mayıs 1977'de, Çiğli Havaalanı'nda, İzmir'e seçim çalışması yapmaya giden anamuhalefet partisi CHP Genel Başkanı Bülent Ecevit'e, “başarısızlık”la biten bir “suikast” düzenleniyor. 3 Haziran 1977'de de, 1 Mayıs'ın kana bulandığı Taksim Meydanı'nda CHP'nin mitingi var.
 
MC Hükümeti'nin başı Başbakan Süleyman Demirel, anamuhalefet lideri Ecevit'e, 2 Haziran 1977'de bir mektup yazıp gönderiyor. Demirel, mektubunda, “MİT'ten istihbarat” aldığını, yarınki “Taksim Mitingi”ne (3 Haziran 1977) gitmemesini belirtiyordu.
 
Ecevit, mektubu alır almaz, kamuoyuyla paylaştı. Demirel'e “Başbakan'sınız, Genel Başkanı olduğum partinin mitingine gitmemi engelleyeceğinize, size, MİT'ten gelen istihbaratın gereğini yapınız, önleminizi alınız” diye seslendi, “Önleminiz, ister alırsınız, ister almazsınız, ben yarın, partimin, Taksim'deki mitinginde olacağım. Çıkacak olumsuzluklardan, siz ve hükümetiniz sorumludur…” diye de çıkıştı.
 
Ecevit'in bir seslenişi ise ulusaydı. Şöyle: “Ben yarın, eşim Rahşan Ecevit'le birlikte orada, Taksim Meydanı'nda olacağız. Vatandaşlarımı davet etmiyorum. Kimseye, 'Oraya gelin' demiyorum…”
 
“Karaoğlan” Ecevit'i duyan, ertesi gün yani 3 Haziran 1977 günü Taksim meydanına koştu. Aman Allah'ım!.. O ne kalabalıktı?!. MC hükümetlerinin başı Başbakan Demirel ile ortaklar Türkeş, Erbakan'ı ve destekçilerini korkuttu, paniğe kaptırdı…
….
 
35,5 yıl aradan sonra, aynı “anlayış” yeniden güncelleniyor!..
 
35,5 yıl önce, anamuhalefet CHP'nin Genel Başkanı Bülent Ecevit, “istihbarat” gerekçesiyle engellemek isteniyor… 35,5 yıl sonra bugün de… Yeni CHP'nin, İşçi Partisi'nin, DSP'nin ve sayıları 40'ı aşan demokratik kitle örgütlerinin desteklediği Atatürkçü Düşünce Derneği'nin, Cumhuriyet Bayramı'nı 89'uncı yılında, Ulus'taki 1'inci Meclis binası önünde kutlaması ve Anıtkabir'de bitecek “Cumhuriyet yürüyüşü”, “istihbarat” gerekçesiyle engellenmek isteniyor!
 
“İstihbarat” gerekçesine şu “açılım”ı getiriyorlar: Radikal unsurlar, kaos yaratabilirler!..
 
Kendi cephelerinde “risk”ler diz boyu! Ama… Görmezden, duymazdan, bilmezden gelirler!.. Karşıtlarının olağan ve yasal eylemlerini, önlem alma yerine, uyduruk gerekçelerle engellemeye kalkarlar. Bu… 35,5 yıl önceki “anlayış”ın aynısıdır! 35,5 yıl önceki anlayışın kökünde, “halktan korkma” var. 35,5 yıl önce halktan korkanlar, 35,5 yıl sonra bugün gene halktan korkuyorlar! Korksunlar! Korkmaları çok doğaldır!
….
 
Başbakan bir de… 29 Ekim Cumhuriyet'in 89'uncu yıldönümü nedeniyle yayınladığı (28 Ekim 2012 Pazar) “kutlama iletisi”nde “Vatanımız için bir dönüm noktasını ifade eden bu güzel bayram, milletimiz için her geçen gün daha büyük bir önem kazanıyor. Cumhuriyetimizin kurucusu Gazi Mustafa Kemal Atatürk'ün 'En büyük eserim' dediği 'Cumhuriyet', hiç şüphesiz, geleceğimiz adına en büyük güvencemizdir” demez mi?!
 
Söylenen söz çok doğru… Katılmamak olası mı?! Ama… Söyleyen; söyledikleri hep çelişen, hele bu konularda söylediklerinde “içtenlik” bulunmayan ve “inanırlığını”, güvenirliğini” yitirmiş Başbakan olunca, “katılmak” olası mı?!. Bence, olası değil!..   
 
Ya… Genel seçimlere daha 1,5 yıl varken, ani çıkışıyla ülkeyi 3 Kasım 2002'de erken genel seçme götürmesi ve AKP'nin iktidara gelmesine “öncülük” etmesiyle “AKP'liliği”ni kayda geçiren MHP'nin “AKP'li” Genel Başkanı Devlet Bahçeli'nin, “Cumhuriyet yürüyüşü”ne ilişkin söylediği abuk sabukluklara ne demeli?!. Herhalde… MHP delegesi, 3 Kasım 2012 Pazar günkü 10'uncu olağan kurultayda değerlendirmesini yapacaktır!..
….
 
Uzayan yazımı, Yeni CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu'nun yayınladığı “Cumhuriyet iletisi”ndeki “Dün, topraklarımızın işgal edildiği şartlarda bile, emperyalizmin uzantısı, işbirlikçisi ve maşaları nasıl mitingleri, yürüyüşleri engelleyemediyse, bugün de Cumhuriyet'e, Cumhuriyet'in kazanımları ve değerlerine el uzatanlar, Cumhuriyet coşkusuna engel olamayacaklar” tümcesiyle bitireyim.  
    
 
CUMHURİYET BAYRAMIMIZ KUTLU OLSUN
 
[email protected]


Yazarın Son Yazıları:
Molla Kasım
Başbakan diyor ama lafla 'sağlıklı millet inşa edilmez'
Birand, hastalığın mı, ihmalin mi, gündemin mi kurbanı?