Kindar nesil

Kindar nesil
21 Ekim 2012 23:41

Kılıçdaroğlu, TSK’daki ulusalcı subayların tasfiye edilerek karşıdevrimin yapılması projesinde kendisini CHP genel başkanlığına getiren güçlerle (ABD-AB) anlaşmıştır.

 Muhtemelen  kendisine AKP’nin itibar kaybederek iktidardan düşmesi halinde, desteklenerek iktidara getirileceği sözü de verilmiştir. Ne yazık ki, bu “mavi boncuğa” pek çok CHP’li de inandırılmıştır… ABD’nin desteği ile iktidara gelen bir CHP, tam bağımsızlıkçı ve antiemperyalist çizgisinde kalabilir mi? Elbette ki  kalamaz. Bu durumdaki CHP’ye  Atatürk’ün ve İsmet Paşa’nın CHP’si de denemez tabi!.. Ya da Kılıçdaroğlu, son derece cahil ve yeteneksiz bir adamdır da etrafındaki işbirlikçiler tarafından  kullanılıyor!..
 
Her iki halde de Kılıçdaroğlu Atatürk’ün koltuğuna yakışmıyor!..  
 
Kılıçdaroğlu Fetullah Gülen’e hayranlığını her fırsat bulduğunda dile getiren Muhammet Çakmak’ın danışmanlığından hangi konularda yararlanır, bunu çok merak ederim. Bir kez olsun kendisine övgü sözleri söylemiş değildir. Böyle densiz birini CHP’nin “akıl hocalığı” makamında tutmasının bir nedeni olmalıdır? Çakmak, CHP tabanına Fetullah Gülen’i sempatik göstermekle görevlidir!.. Başka da hiç bir işe yaramaz…
 
CHP’nin ana ekseninden kaydırılması üzerine; hiç bir karşılık beklemeden CHP’nin iktidara gelmesi için canla başla çalışan milyonlarca partili, adeta kişilikleri ile bütünleştirdikleri partilerine, oy verip vermeme hususunda tereddüt yaşamaya başlamıştır. 10 yıldır iktidarda bulunan, halkın mutluluk ve refahı için hiç bir icraatı bulunmayan AKP iktidarı karşısında, her geçen gün erimenin nedeni, bu eksen kaymasından başka bir şeyle açıklanamaz. Y-CHP karşıdevrimi destekleyerek, kendi ayağına kurşun sıkmıştır. Şimdi 29 Ekim’de Birinci Meclis’in önünden başlayacak olan yürüyüşte Cumhuriyet’i anma törenlerine katılması bu erimeyi geriye döndüremez. TGB’nin düzenlediği böylesine anlamlı bir etkinliğe katılmak, CHP’ye hiç mi hiç yakışmıyor. Bu mitingi Türkiye çapında anamuhalefet partisi olarak, CHP’nin düzenlemesi gerekirdi!.. İşçi Partisi’nin bayrağı arkasına CHP’yi takmak “zevahiri kurtarmak” içindir. Kurtulamaz!.. O zaman adama; “Siz ayrı bir parti misiniz, yoksa İşçi Partili misiniz?”  diye sorarlar. Denebilir ki, Kılıçdaroğlu’nın, genel başkanlığa geldikten sonra yaptığı tek doğru iş TGB’nin düzenlediği bu etkinliğe katılmaktır…
 
Y-CHP’nin karşıdevrimi desteklediği ve direnç gösterecek  dinamik güçleri “dizginlemekle” görevlendirilmiş olduğu açık seçik ortaya çıkmıştır!..
 
Atatürk Cumhuriyeti’nin temel taşlarını yerinden oynatan yasa ve anayasa değişikliklerinin sadece “magazin” konusu olacak yönlerini eleştiren ve işin esasına yönelik etkili bir karşı duruş yapmayan Y-CHP, bu tutumuyla aslında “görevini” yapmış ve iktidarı desteklemiştir. Belki  MHP Genel başkanı Devlet Bahçeli’nin yaptığı kadarını yapamamıştır ama sonuçta iktidara payanda olma işlevini yerine getirmiştir. Y-CHP, Cumhuriyet rejimini koruyacak olan TSK’nin “ulusalcı” subaylarına karşı kurulan kompoyu “Orduyu darbecilerden temizleme” zırvasıyla görmezden gelmiştir!.. Belki ordu da darbe heveslilerinden kurtulmuştur ama asıl, emperyalizm önünde bir kale gibi dikilen Atatürk’ün ordusundan kurtulmuştur!.. Sonuçta TSK emperyalizme karşı bir ordu olmaktan çıkartılmış, emperyalizmin hizmetine sunulmuştur. Bu durumun birinci derecedeki sorumlusu iktidar ise, ikinci derecedeki sorumlusu da Y-CHP yönetimidir…


 
Y-CHP’nin görevleri arasında “Silivri Hukuku”nu meşru göstermek olduğu için tutuklu bulunan CHP milletvekillerinin bile “suçları nedir?” sorusunu etkili bir şekilde kamuoyunun önüne getirip soramamıştır. Örneğin, Prof. Dr. M. Haberal’ın sorgusunda sorulan ve daha sonra  kitapçık haline getirilen 180 soru içerisinde, iddianamede suçlandığı “terör örgütü kurmak ve yönetmek” suçlaması ile ilgili bir tek soru sorulmamış olmasını halka anlatmamıştır. “Biz yargılanmasınlar demiyoruz…” cümlesi ile  başlayan, aldatıcı ve özel görevli mahkemeleri meşrulaştıran, ikinci dereceden eleştiriler, hep karşı tarafın işini kolaylaştırmıştır. Aynı tutumu M. Balbay’ın davasında da görmek mümkündür. 


 
Son olarak Prof. Dr. Fatih Hilmioğlu’nun, oğlunun ölümü nedeniyle “timsah gözyaşları”  dökülmüştür. Y-CHP’nin bu konudaki söylemi,  AKP’nin ulusal ve uluslararası hukuka aykırı olduğu için kaldırdığı bu mahkemelerin kaldırılma gerekçesinden dahi çok geride kalmıştır. Fatih Hoca’nın cenaze nedeniyle geldiği evinden gece alınıp, Sincan F Tipi Cezaevine gönderilmesine verilen tepki de parti tabanının gazını almaya dönük ve içerikten yoksundur. Bu durumu zorunlu hale getiren yasal mevzuata karşı CHP ne yapmıştır? Hiçbir şey!!!… “Tam bir vicdansızlıktır. Bu kararı veren yargıçta vicdan var mı, insan sevgisi, evlat sevgisi var mı?..” sözleri, bir işe yaramamaktadır…
 
Şimdi şikayet edilen bu hukuksuzluğu ve vicdansızlığı meşrulaştıran Y-CHP yönetimi değil midir?
 
5 yıldır hak hukuk tanımayan özel yetkili savcılar ile özel görevli mahkemelerden “adalet” bekleyen Kılıçdaroğlu değil mi? Orduyu darbecilerden temizleyeceklermiş! Gerekçeye bakar mısınız? Emperyalistlerle el ele, emperyalizmi dünyada ilk defa yenen bir orduyu “darbeci”lerden temizleyeceklermiş!.. Bu dediğinize çocuklar bile inanmaz!.. Fatih Hoca soruyor: “3,5 yıldır suçumu soruyorum, yanıt vermiyorlar” diyor…  Anamuhalefet partisi olarak bu soruyu kaç kere sordunuz? Kılıçdaroğlu  CHP’nin başına hiç yakışmıyor!..
 
Fatih Hoca’nın oğlunun cenazesi için  geldiği evinde kalmasına izin vermeyen hükümettir. Bunun lamı cimi yok. Bu ne biçim kin ve intikam duygusudur ki, sönmek bilmiyor!.. Odatv davası sanığı Doğan Yurdakul ile Ergenekon davası sanıkları Dursun Çiçek ve Mehmet Haberal cenaze için izin istediklerinde geceyi evlerinde geçirmişlerdi!.. O tarihten sonra mevzuatta(1) bir değişiklik olmadığına göre,bu çifte standardı “kindarlık”tan başka bir kelime ile açıklamak mümkün mü?..
Av. Cemil Can
 
 
DİPNOT:
(1) 5275 Sayılı Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanun’nu 116. maddesinin 4. fıkrası: “İkinci ve üçüncü fıkraya göre izin verilen tutuklunun, izin süresi içinde gece konaklaması gerektiği takdirde, bulunduğu yerde bulunan ceza infaz kurumunda, bulunmaması halinde ise kolluk tarafından güvenli görülen yerde kalır”


Yazarın Son Yazıları:
‘Bağımsızlık’ mı ‘hırsızlık’ mı?!..
Devletin ‘özel’i olmaz!..
‘Cesaret ödülü’nün bedeli!..