Kılıçdaroğlu: Vicdanını sattı

Kılıçdaroğlu: Vicdanını sattı
11 Ocak 2015 10:45

CHP lideri Kılıçdaroğlu, 4 eski bakanı aklama gerekçesinde “Tüm suçlamaları kabul ettiklerini varsaysak bile yeterli şüphe uyanmadı” diyen AKP’li Ayşe Türkmenoğlu’na “Vicdanını ve kişiliğini sattığını kabul edebiliriz” sözleriyle tepki gösterdi. Kılıçdaroğlu, Avrupa Konseyi Genel Sekreteri Jagland’ın “Türkiye’deki yolsuzluğu bütün dünya biliyor” dediğini söyledi.

 

CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu, geçen hafta “Kampus yerine külliye diyelim” sözleriyle gündeme gelen Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’a medyanın Mehmet Ali Ağca muamelesi yapması gerektiğini söyledi. Kılıçdaroğlu, Erdoğan’ın bu çıkışları gündemde kalmak için yaptığını belirtiyor. TBMM Soruşturma Komisyonu’nda 4 eski bakanı aklama gerekçesinde “Bakanların tüm suçlamaları kabul ettiklerini varsaysak bile yeterli şüphe uyanmadı” diyen AKP’li komisyon üyesine CHP lideri “Artık vicdanını, kimliğini ve kişiliğini sattığını kabul edebiliriz” sözleriyle tepki gösteriyor.

 

HDP’nin parti olarak seçime girme kararını kendi başına alamayacağını söyleyen ve “AKP ile yakın bir işbirliği kurduklarını da tahmin ediyorum” diyen Kılıçdaroğlu, AKP’nin ilk kez yüzde 40’ın altına gerilediğini kaydetti. CHP lideri, “saygın bir hareket” olarak nitelendirdiği Birleşik Haziran Hareketi’ne de “Bölünmek değil, birleşmemiz lazım” çağrısı yaptı. CHP lideri Kılıçdaroğlu, CHP Genel Merkezi’nde Cumhuriyet’in sorularını yanıtladı:

 

- Emeklilerin sorunlarını ele aldığınız bir toplantıda ayakkabılı saldırıya uğradınız. Olay sırasında oldukça sakindiniz. Sizce eylem bir kurgu muydu?

 

Bütün emekli derneklerini çağırdık, hepsiyle ilgili bir toplantı yaptık oturduk, konuştuk, tartıştık. Fakat böyle bir olay çıkınca, 11 milyon emekliyi ilgilendiren bir olaya gölge düşürdüler. Olayın büyütülmesinden yana değildim. Paniğe kapılıp onun beklentisine uygun davranmak istemedim. Bir de tabii bu tür şeylere artık politikacı olarak alıştım. Bu, CHP’nin izlediği politikaların etkinliğini de gösteriyor aynı zamanda. Bana sordular “Şikâyetçi misiniz?” diye “Hayır” dedim.

 

- Bu tavır başkalarını da cesaretlendirmez mi?

 

Şikâyetçi olsanız da olmasanız da zaten serbest bırakılacak… İkincisi; haklı bir protesto olsa ben ona da saygı gösteririm. Örneğin kendisinin haklarına yönelik bir söylemim olabilir, haklarını sınırlayan, onu rahatsız edecek bir söylemim olabilir… Ama bunların hiçbirisi yok. Ben demokariside olması gereken kurallar içerisinde görevimi yapmaya çalışıyorum. Onun birileri tarafından görevlendirilip bu provokasyonları yaptığını biz biliyoruz ama onu ortaya çıkaracak olan da devletin savcısı, hâkimidir…

 

- Aynı eylem Erdoğan’a yapılmış olsaydı…

 

Aramızda fark var tabii… Benim demokrasiye, insanlara bakış açımla onlarınki arasında fark var.

 

‘Ama’sız kınanmalı

 

- Paris’teki katliam konusunda hükümetin açıklamaları ve Batı’nın Türkiye’den beklentileri konusunda neler söylersiniz?

 

Son olaylar bize şunu gösterdi ki, artık terör hem uluslararası hem ulusal bazda bütün ülkelerin ortak temel sorunu olmayı sürdürecektir. Bu konuda hem ülkelerin hem de uluslararası kuruluşların ortak bir politika gütmeleri gerekiyor. Asla ve asla, terör suçlanırken hele hele bu olay kınanırken, “ama”sız kınanmak zorundadır. Bunun “ama”sı yoktur. Hükümetin bu konuda tavrının böyle olması lazım. Bakın, Fransız Cumhurbaşkanı’nın bir açıklaması var, “Biz terörle mücadele ediyoruz, Müslümanlıkla değil…” Son derece sağduyulu ve dikkatli bir açıklama. İkincisi, “Biz demokrasiyi özümsemiş bir ülkeyiz. Dolayısıyla eylem yapacakların can güvenliğini sağlamak bizim görevimiz” diyor. Aynı tablo Türkiye’de olsaydı… Biber gazları, plastik mermiler, TOMA’lar. Bırakın can güvenliğini sağlamayı anayasal hakkını kullananların can güvenliklerinden endişeleri olurdu.

 

- Bir de Sultanahmet saldırısı oldu…

 

Türkiye’nin Ortadoğu’daki terör konusunda karnesi kırık. Pek çok sorunun Türkiye’den de kaynaklandığı, Türkiye’nin belli çevrelere, gruplara destek verdiğini herkes biliyor. Türkiye’nin süratle bu bağlamda arınması ve temizlenmesi lazım. Tavrını çok net ortaya koyması lazım. Bunu yapmadığı takdirde uluslararası arenadaki kuşkuyu perçinleyecektir. Terör artık tek bir ülkeye özgü olmaktan çıkmış durumda. Nitekim Sultanahmet’e giren bir teröristin bombayı patlatması, bir polisimizin şehit olması, hemen akla DHKP-C’nin gelmesi ve DHKP-C’nin de bunu üstlenmesi… Bu da çok ilginçtir. Sonra Çeçen çıktı, sonra baktılar ki başka birisi…

 

- Meclis Soruşturma Komisyonu 4 eski bakanı akladı. Tutanaklara göre bazı AKP’li üyeler diyorlar ki, ‘Bakanların tüm suçlamaları kabul ettiklerini varsaysak bile yeterli şüphe uyanmadı…’

 

Şimdi bunu söyleyen milletvekilinin vicdanını, kimliğini ve kişiliğini sattığını kabul edebiliriz. Bu kadar ağır konuşuyorum. O zaman o komisyonda niye oldunuz, niye seçildiniz? Yolsuzlukları bile bile savunan bir kişi parlamentonun çatısı altında görev yapamaz.

 

- Geçen haftanın iç gündem konularından biri de Erdoğan’ın külliye çıkışıydı. Aynı toplantıda bir dekanın Erdoğan’ın elini öpmeye yeltendiği karelere yansıdı…

 

Birincisi şunu söyleyeyim, Cumhurbaşkanı koltuğunda otursun, “Kaçak Saray”ında otursun, onun hiçbir söylemini eleştiri konusu yapmak istemiyorum. Yani o kendisini sürekli gündemde tutmak istiyor, medya da bu tuzağa düşüyor. Bu tuzağa düşmemek lazım. Medya çok güzel bir karar almıştı Mehmet Ali Ağca için, hapisten çıktıktan sonra hiç haber yapılmadı. Aynı kararlı ve tutarlılığı medyanın Erdoğan konusunda da yapması lazım. Dekanın el öpmesine gelince… Bir bilim insanının kendisini yurttaş değil de kul olarak görmesi tablosudur o tablo. Acınacak nokta da budur zaten. Onuruyla, bilgisiyle birikimiyle durmuyor bir cumhurbaşkanı karşısında. Saygınlığı olan bir kimlikle durmuyor onun karşısında. Ezilen, her söyleneni yapan, el etek öpen bir kişi olarak duruyor. Onun için onlara bilim insanı denmez zaten Zavallı insanlardan bilim insanı olmaz.

 

- Tartışmalı bir diğer konu da anneliğin kariyer olup olmadığıydı…

 

Adam bakanlık koltuğunda oturuyor da, kariyerin ne olduğunu bilmiyor. Annelik doğanın kadına verdiği bir haktır. Bunun kariyerle ne ilgisi var? Kadının doğurma gücü vardır. Bu kadar basit. Bunun kariyerle ne ilgisi var? Tıp fakültesini okuyunca mı anne olacak? Siyaset bu kadar ucuz olmamalı. Siyasetçi ağzından çıkanları da biraz ölçüp tartmalı.

 

‘HDP’nin AKP ile işbirliği kurduğunu tahmin ediyorum’

 

- HDP’nin parti olarak seçime girme kararını nasıl yorumluyorsunuz?

 

Siyasi partilerin kendi kimlikleriyle, unvanlarıyla veya etiketleriyle seçime girmeleri onların en doğal hakkıdır. O nedenle siyasi partiler arasındaki yüzde 10 oranının düşürülmesi gerekiyor. HDP böyle bir karar aldı. HDP’nin tek başına siyasi parti olarak, bağımsız olarak böyle bir karar alamayacağını hepimiz biliyoruz artık. Dolayısıyla HDP’yi diğer siyasi partiler gibi görmek de doğru değil. Farklı bir siyasi parti. Farklı odaklardan talimat alan bir siyasi parti. AKP ile yakın bir işbirliği kurduklarınıda tahmin ediyorum.

 

- HDP’nin barajın altında kalması halinde AKP’nin anayasa değiştirecek çoğunluğa ulaşacağı, HDP’nin bölge parlamentosu kuracağı gibi birçok senaryo konuşuluyor, siz böyle bir ihtimal görüyor musunuz?

 

AKP’nin anayasal çoğunluğa ulaşması mümkün değil. Bu gerçeği herkesin bilmesi lazım. AKP inişe geçmiştir. İlk kez yüzde 40’ın altına düşmeye başlamıştır AKP. Bu gerçeği herkesin bilmesi lazım. Burada bütün yurtseverlerin, bütün namuslu insanların güçlerini adaletten yana, hukuktan yana, hukukun üstünlüğünden yana, temiz siyasetten yana konumlandırmaları gerekir.

 

- HDP bir ittifak arayışı içinde. Birleşik Haziran Hareketi’yle, ÖDP ile görüşecekler. Sizin HDP ile ya da başka bir partiyle güç birliği arayışınız olur mu?

 

Bütün yurtseverlerin gerçekçi bir tavır içinde seçimlerde pozisyon almaları gerekiyor. Ülkede demokrasi yok, özgürlükler yok. Basın özgürlüğü yok. Kadın erkek eşitliği süratle bozuluyor. Kadınların hak talep etme, hak arama hakları hemen hemen ellerinden büyük ölçüde alınmak üzere. Bütün bu gerçekler ortadayken en güçlü partiye destek vermelerini biz isteriz. Bu ülkenin aydınları bu ülkenin geleceğini düşünen insanlar o insanların taşıdıkları kaygıları aynen biz de taşıyoruz. O zaman olması gereken en büyük partiye destek vermeleridir. Bölünmek değil, birleşmemiz lazım. Yani birlikten güç doğar benim bildiğim kadarıyla. Ayrışmayla güç elde edileceğini kimse şu ana kadar iddia etmedi zaten.

 

‘Türkiye’deki yolsuzluğu dünya biliyor’

 

- Avrupa Konseyi Genel Sekreteri Jagland, ziyaretinde yolsuzluklara Yolsuzluğa Karşı Devletler Grubu’nun uyarı ve hassasiyetlerini de Türkiye’deki yetkililerle paylaştı… Komisyon süreci tamamlandı ama sizin 4 eski bakanla ilgili iddialar konusunda uluslararası düzeyde girişiminiz olacak mı?

 

Jagland’ın söylediği şu; “Türkiye’deki yolsuzluğu bütün dünya biliyor” bu kadar açık, net bir cümle kullandı. Dolayısıyla bizim bir yere anlatmamıza zaten gerek yok. Bütün dünya biliyor… Tabii bütün dünyanın şaşkınlıkla izlediği bir şey var; bu kadar yolsuzluğa bulaşmış bir siyasal yapı nasıl yerinde durabilir? Herkesin hayret ettiği nokta o. Biz hiç konuşmasak bile bu dosyalar kapanmaz. Artık bugün kahve köşelerinde, camilerde, cemaatlerde her yerde konuşuluyor.

 

- Anayasa Mahkemesi’nin seçim barajı ile ilgili verdiği kararı nasıl yorumluyorsunuz?

 

Hak ihlali olduğu, temsilde adaletin olmadığı, milli iradenin parlamentoya tam yansımadığı belli. Dolayısıyla hak ihlali konusunda bir karar alabilirdi, ama almadı. Aslında demokrasiden, milli iradeden söz ediyorsak, yüzde 10 seçim barajı milli irade hırsızlığına yol açıyor. “A” partisine verilen oy, karşılığında “B” partisinden milletvekiili çıkartıyor. Hem darbeden, 12 Eylül’den şikâyet edeceksin, hem de darbecilerin getirdiği anayasayı aynen savunacaksın. O zaman çifte standart var. Sen demokrasi istiyorsan bak AB’ye. Oradaki seçim barajını getirebilirsin.

 

- AYM’ye baskı uygulandığını düşünüyor musunuz?

 

Sayın Haşim Kılıç mahkeme üyeleri üzerinde baskı olduğunu açıkladı. O baskıyı zaten biz de biliyoruz. Daha karar alınmadan, hükümetin bütün kanatlarının ve Cumhurbaşkanı’nın mahkemeyi eleştirinin odağına koyup yerden yere vurması zaten başlı başına bir baskıdır.

 

Şişli’nin siyasi sonucu olur

 

- Şişli konusu günlerce tartışıldı. Bu konuda ne düşünüyorsunuz?

 

Şişli kişisel bir mesele. Şişli halkına sunulan hizmetlerde, çalışanlarında bir aksaklık yok. Bir taraf “tehdit edildim”, öbür “tehdit etmedim” diyor. Olay nereye intikal etti? Savcılığa intikal etti. Biz de tavrımızı ona göre alacağız.

 

- Yargı sürecinin bir siyasi sonucu da olacaktır değil mi?

 

Elbette.

 

- Basın özgürlüğünün dibe vurduğu bir ortamda dün çalışan gazeteciler günü kutlandı. Oysa geçen hafta gazetelerin Soruşturma Komisyonu haberlerini okuyan televizyonlara ceza yağdırılmıştı…

 

Çalışan ve çalışmayan gazeteciler için izin verirseniz söyleyeyim, çünkü AKP hükümetiyle beraber çok sayıda gazeteci işinden oldu. Eğer bir ülkenin medyası özgür değilse o ülkenin özgürlüğü yoktur, yurttaşın özgürlük hakkı elinden alınmış demektir. RTÜK medya özgürlüğünü kısıtlama organıdır. Oysa kuruluş yasasında medyada etik değerleri korumakla görevli bir kuruluş olduğu yazılıdır. Bırakın etik değerleri, haber yapma özgürlüğünü kısıtlayan bir kuruluşa döndü. Çünkü AKP’nin arka bahçesi konumundadır. İki temsilcimiz var orada, iki temsilcimizin de RTÜK üyeliğinin düşürülmesiyle ilgili çalışıyorlar, neden, doğruları söyledikleri için. Bizim üyelerimize büyük imkânlar da sağladılar, konuşmasınlar diye. Aslında AKP’nin bir çiftliğidir RTÜK. Nerelere, ne kadar para harcadıklarını çıkıp bir anlatsınlar.

 

cats
Kaynak: Ayşe Sayın/Fırat Kozok/Cumhuriyet