Kılıçdaroğlu: Karşımızda AKP devleti var

Kılıçdaroğlu: Karşımızda AKP devleti var
24 Ekim 2014 11:11

CHP Parti Meclisi, Genel Başkan Kemal Kılıçdaroğlu başkanlığında Genel Merkez’de toplandı.. Genel Başkan Kılıçdaroğlu PM tolantısı öncesi bir basın toplantısı düzenledi.

 

 

Kılıçdaroğlu’nun konuşmasından satır başları şöyle;

 

 

Deniz Feneri’nin sanıklarının tamamı serbest bırakıldı. Savcılar önce görevlerinden alındılar, sonra yargılandılar. 17-25 Aralık soruşturması bunun ikinci adımıdır. Geldiğimiz nokta budur. Bir başka önemli saptama 12 yılda AKP’nin geldiği nokta bir devlet partisine dönüşmüş olmasıdır. Devleti yöneten değil kendisi devlet olan bir parti konumuna gelmiştir. Bu gerçeğin herkes tarafından bilinmesi gerekiyor. Bizim siyasal mücadelemizin, sıradan bir partiyle olmadığını AKP devletine karşı mücadele ettiğimizi herkesin bilmesini isterim. Çocuklarımıza karşı Türkiye’ye karşı borcumuzdur. Demokrasiyi yeniden getirmek, Türkiye’yi tek partiden kurtarmak CHP’nin görevidir.

 

 

 

 
Partiyle devletinin iç içe geçtiğini görüyoruz. Valisi emniyet müdürü kaymakamı… Biz diyorlar ki hükümetin memuruyuz, geldikleri nokta bu. Savcı ve hakimler de böyle. Bu çok tehlikeli bir süreç. Yine geldiğimiz noktada en küçük demokratik tepkiyi kendisine tehdit olarak algılıyor. Demokratik tepkilere asla izin vermiyor.

 

 

“UYGAR DÜNYADAN KOPAN…”

 

 

Yani bir siyasal iktidarın doğal yollardan yasalarla tanımlanan şekilde eleştirilmesine tahammül edilemiyor, ve onu tehdit olarak algılamaya başladı. Partiyle devletin iç içe geçtiğini gösteren başka bir unsur, yasama yürütme ve yargı erklerinin yok olmasıdır. Güçler ayrılığı ilkesi sadece anayasada yazılı olan madde olmanın ötesinde bir işlev yerine getirmiyor.

 

 

Führer modeli. Geldiğimiz nokta bu. Sadece içerde değil dışarda da sorun olmaya başlayan bir siyasal iktidar var. Çünkü biz batının bir parçasıyız, iki yüz yıllık mücadele bunun üzerine inşa edildi. Geldiğimiz nokta uygar dünyadan kopan ortadoğunun parçası olan ülke konumuna geldik. Sözlerime yolsuzluk ve rüşvet olaylarıyla başlamıştım. Sadece yolsuzluk yapanların rüşvet alanların aklandığı değil, namuslu insanların cezalandırıldığını görüyoruz. Haram parayla haça gideceksin, bakanların çocuklarının evinde milyon dolarlar olacak, onları aklayacaksın. Rüşvet almadı diye Teoman Memuru süreceksin.

 

 

“GİZLEMEYE ÇALIŞIYORLAR”

 

 

Böyle bir düzeni Türkiye Cumhuriyeti kendi tarihinde yaşamadı. Her yurttaşımın oturup düşünmesi lazım. En çok ihtiyaç duyduğumuz şey düşünme. Sağ duyu ile düşüneceğiz. Kaygınız varsa, bu ülke nereye gidiyor diye düşünüyorsanız, düşüneceksiniz. Bütün bu olaylar kamuoyunun önünden gizlenme çalışılıyor. Kullanılan iki unsur var. Etnik kimlik ve inanç siyaseti. Yasalarda bu alanlarda siyaset yapılması yasak. Bütün çağdaş demokrasilerde bu var. Yasak olan bu iki alan Türkiye’de acımasızca kullanılıyor. Yolsuzluklara karşı tabanını bloke etmek istiyor bu alanı kullanarak. Senin inancını kendi yolsuzluğuna malzeme eden bir siyasal iktidara izin verme. Haksızlığa hukuksuzluğa ortak olma. Senin inancın bizim başımızın üstündedir. Senin kimliğin bizim başımızın üstündedir. Sorun inançta ve kimlikte değil sorun senin inancını ve kimliğini kullanarak devleti soyanlardadır. Bunu bileceksin ve öğreneceksin. Nereye kadar biz bunu ifade edeceğiz? Herkesin ortak görevidir bu.

 

 

Bir başka önemli gerçek, Davutoğlu Türkiye’yi yönetmekten aciz. Başbakanlık koltuğu da boş, cumhurbaşkanlığı koltuğu da boştur. Birileri oturuyor orada biliyoruz ama anayasayla çerçevelenmiş görevlerini yapmıyor. Davutoğlu’nun görev alanını abisi belirlemiş, onun dışına çıkamıyor. Devleti yöneteceksen adam gibi yönet, yönetmeyeceksen o koltuğu boşalt. Vesayet altında başbakanlar görev yapmaz. Kimin koltuk değneği olacaksın sen? İçerde çuvalladınız, dışarda da çuvalladınız.

 

 

“BÜTÜN DÜNYA GÖRÜR”

 

 

Başbakanın boynuna davulu asıp tokmağı başkasına verirseniz ülkenin iyi yönetilmediğini bütün dünya görür. İcra organının başında başbakan var. Devlet başkanları kimi arıyorlar? Cumhurbaşkanını arıyorlar. Davutoğlu’nu pas geçiyorlar. Onlar da biliyolar ki Davutoğlu ülkeyi yönetmiyor, yöneten başkası. Davutoğlu’nun ağırına gitmeyebilir bu. Ama bu ülkenin ana muhalefet partisinin genel başkanı olarak demokrasi mücadelesi veren bir kişi olarak bu benim ağrıma gidiyor.

 
Dış politikada tam bir çuvallama var. Yüksek tepede bulunan kişi uçağa binerken ayrı, inerken ayrı konuşuyor. Başbakan ayrı, dışişleri bakanı ayrı konuşuyor. Böyle bir yönetimle Türkiye ilk kez karşılaşıyor. Tam bir kaos yönetimi var, kimin ne yaptığı belli değil. Biz hükümeti samimi olarak uyarıyoruz. Yanlış yapıyorsunuz diyoruz. Söylediklerimizin tamamı ortaya çıktı. Dış politikada dilimizde tüy bitti, yanlış yapıyorsunuz, “Türkiye’yi bataklığa sürüklüyorsunuz” dedik. “Siz bilmezsiniz” dediler. Buyrun geldiğimiz noktaya bakın. Kim biliyormuş. Sizin aklınıza ihtiyacımız yok dediler, buyrun sizin aklınızla ortaya çıkan tabloya bakın.

 

 

“DİPLOMATİK DARBEDİR”

 

 

Bizim yaptığımız iyi niyetli eleştirilere verdikleri cevap var, muhalefet sussun. Böylece demokraside de yeni bir evreye geldik. Herkesin sustuğu sadece hükümetin konuştuğu bir anlayış içindeler. Buna demokrasi denmez. Şimdi o sözcüğü kullanmak istemiyorum ama yeri geldiği zaman da kullanacağız. Bu farklı bir rejim, anlayıştır. Hele hele bunu ünvanında profesör doktor yazan bir kişi tarafından kullanılması bizim kabul edeceğimiz bir olay değildir.

 

 

Bu ülkenin cumhurbaşkanı BM’de boş sıralara konuştu. Ulusal kurtuluş savaşını veren, dünyada bütün mazlum ülkelerin önderi olan bir Türkiye’yi bu noktaya getirdiler. Oylama yapılıyor Türkiye’ye 60 oy çıkıyor. Bu diplomatik bir darbedir. Neden bize susun diyorlar, millet bunları öğrenmesin diye. Nasılsa havuz medyaları var. ama biz bunları anlatmak zorundayız.