İşte Türkiye’nin yeni yönetim şekli!

İşte Türkiye’nin yeni yönetim şekli!
21 Nisan 2014 16:59

Önümüzdeki günlerde Erdoğan Cumhurbaşkanı olursa, Türkiye’nin yönetim şekli de aynen böyle olacak.

 

“Bu kadar güçlü bir tek parti iktidarı varken, başkanlık sistemini tartışıyor olmamız, ülkenin ihtiyaçlarından çok, bir “tek adam” rejiminin kurumsallaştırılması ihtiyacından kaynaklanıyor. Bu ihtiyaç da, o başkanlık sisteminin pratikte neye dönüşeceğini gayet net bir şekilde ortaya koyuyor… Türkiye’de başkanlık, sistemin otoriterleşmesinde, kesif koyu karanlık bir merhaleyi temsil ediyor…”

 

Başkanlık Sistemi Neyi Temsil Ediyor?

 

Evrensel gazetesinden Sefer Selvi’nin çizdiği karikatür, bütün bu Cumhurbaşkanlığı tartışmalarının ne anlama geldiğini fevkalade iyi bir şekilde özetliyor.

 

Karikatürde Erdoğan, bir koltuğa oturmuş, diğerine de ayaklarını uzatmış. Şaşkın bir şekilde kendisine bakan Abdullah Gül’e şöyle sesleniyor:

 

“İster kabul et ister etme, birine oturup diğerine ayaklarımı uzatacağım Abdullah”.

 

Önümüzdeki günlerde Erdoğan Cumhurbaşkanı olursa, Türkiye’nin yönetim şekli de aynen böyle olacak.

 

Tabi bir Cumhurbaşkanı hem o koltukta oturup, hem de başbakanın koltuğuna ayaklarını uzatırsa ona, “parlamenter demokrasi” denemiyor.

 

Zaten, başbakanın sözlerine bakarsanız, önümüzdeki günlerde bir sistem değişikliğinin de gündemde olduğunu anlıyorsunuz. İlk önce seçim sistemi değiştirilecek. AKP kurmayları şu anda fikir jimnastiği yapıyorlar, “dar bölge mi, yoksa daraltılmış bölge seçim sistemi mi, daha fazla milletvekili kazandırır” diye değerlendiriyorlar. Değiştirilecek olan bu seçim sistemi, arzu edilen sonucu yaratırsa, yani anayasayı değiştirecek kadar bir çoğunluk elde edilirse, bu defa hükumet sistemi değiştirilecek ve Türkiye “başkanlık” sistemine geçecek.

 

karikatur-003

 

Dünyada nadiren, diktatörlüğe dönüşmeden veya bir askeri müdahale ile kesintiye uğramadan uygulanabilmiş bir sistemden bahsediyoruz…

 

ABD dışında, uygulandığı pek çok ülkede, başkanlık sistemi hep krizlere neden olmuş. Çünkü bu sistem “sert kuvvetler ayrılığı” üzerine inşa oluyor. Yani yürütmenin başı olan “başkan” ile, “kongrenin” yetkisindeki yasama faaliyeti birbirinden çok net bir şekilde ayrılıyor. Uzlaşma kültürünün bulunmadığı yerlerde, sistem ciddi bir şekilde tıkanıyor, çünkü başkan bir telden çalarken, yasama meclisi başka bir telden çalabiliyor…

 

Kuvvetleri birbirinden ayırmayalım derseniz, o zaman başkanlık değil de, padişahlık sisteminden bahsediyor oluyorsunuz…

 

ABD’de başkanlık sisteminin bir diktatörlüğe dönüşmeden uygulanabilmesi tamamen o ülkeye özgü bir sürü koşulun bir araya gelmesinden kaynaklanıyor.

 

Bir kere, federal sistemin olduğu bir ülkeden söz ediyoruz. Kimisi ölüm cezası uygularken, kimisi en fazla müebbet hapis cezası veren; tamamen birbirinden farklı vergi oranları uygulayan; kendi parlamentoları olan federe devletlerin bulunduğu bir ülke burası…

 

Başkanın, herhangi bir gazeteciyi eleştirel sözleri nedeniyle dava etmesinin veya gazete patronlarını arayıp, şöyle şöyle yayın yap diye talimat vermesinin hayal bile edilemeyeceği bir ülkeden söz ediyoruz.

 

Ki bütün bunlara rağmen, çok fazla yetki ve güç kullandığı için başkan Obama, sürekli olarak Hitler’leşmekle suçlanıyor. Google’a Hitler ve Obama kelimelerini yazın, çıkacak literatüre sizi şaşkına uğratacak kadar zengin olacaktır.

 

Bu kadar güçlü bir tek parti iktidarı varken, başkanlık sistemini tartışıyor olmamız, ülkenin ihtiyaçlarından çok, bir “tek adam” rejiminin kurumsallaştırılması ihtiyacından kaynaklanıyor. Bu ihtiyaç da, o başkanlık sisteminin pratikte neye dönüşeceğini gayet net bir şekilde ortaya koyuyor…

 

Türkiye’de başkanlık, sistemin otoriterleşmesinde, kesif koyu karanlık bir merhaleyi temsil ediyor…

 

 

 

Orhan Kemal Cengiz/Radikal